Tiyatro Sezonu’nun önemli yapımlarında biri olan,” İki Arada Bir Yerde” yi geçen perşembe akşamı izledim. Hayran kaldım. Son zamanlarda gördüğüm kusursuz oyunlardan biri. Gerçek bir masterpiece. İyi kurgulanmış teması ve sanatsal yönü ile öne çıkmakla birlikte sosyal ve siyasal konuları da çok gerçekçi bir şekilde işliyor.
“İki Arada Bir Yerde” hiç kuşkusuz ‘trajikomik’ öğelere rağmen, psiko-sosyal boyutuyla da bir ‘politik kara mizah’ olarak değerlendirilebilir.
Reji, oyuncular ve metin tam bir bütünlük içindeler. Oyun karşılıklı cephelerde savaşan insanların ruh hallerini diyalektik bir dille anlatıyor. Savaşa tarafsız ve empati ile bakabilmeyi odağına alarak başarılı bir dram çıkarıyor.
Sanatçılarımızı topluma, yaşadıkları, yaptıkları ve düşündükleriyle aktaran eserlere gereksinimiz olduğunu, elbette yadsıyamayız. Sanatçının emekleri sonucu ortaya çıkan eser nihayetinde bir ürün, hiç şüphesiz. O ürünün oluşmasında, sanatçının yaşadığı ve yansıttığı süreçleri ele alan ve sanatçının bakış açısıyla çözümlemeye çalışan eserler, toplumbilim açısından bilgilendirici ve geliştirici oluyor ve belirli bir alanın tarihi, böyle dipnotların birikimi ile anlam kazanıyor. İşte, “İki Arada Bir Yerde” bu nitelikleriyle de çok özgün bir çalışma. Dahası; James Joyce,” The Portrait of An Artist As a Young Man” adlı kitabında herhangi bir sanat eserinin değerlendirilmesinde üç ölçüt önerir.
Bunlardan ilki integrates, tümsellik, başka bir deyişle parçalarının bir bütünü oluşturmada birbirleriyle bir araya gelmesi ve evrende yalnız ve yalın olarak o bütünü oluşturması. İkincisi claritas, başka bir deyişle eserin berraklığı, güneş vurmuşçasına bütünün parlaklığı, açıklığı. Son olarak da consonante, bütünün bir ahengi yansıtma gücü. Kanımca bu ölçütler yalnız sanat için değil, insanlığın bilim alanları dâhil ürettiği tüm eserler için geçerli. Hatta bu üç ölçüt insanları değerlendirmemiz için de kullanılabilir.
Herhangi bir tiyatro eseri en yalın bir şekilde bu üç ögeden oluşur aslında. Bunlar konu, ortam ve karakter olarak ayrıştırılabilir. Eserin konusu, zaman ve mekân nitelikleri sadece o esere özgü bir ortam içinde yer alır. Karakterler o özgün ortamda açılımlarını oluşturur ve canlanır.
Yıldıray Şahinler bu üç unsuru bir ustalık ve özenle kullanıyor. Danis Tanovic’in “No Man’s Land” adlı eserinden yapılan uyarlama trajedi ve komediyi ustaca alaşımlarken, savaşın her yüzünü de cesurca gözler önüne seriyor.Kıvrak, basite, indirgenmeden, çok mercekli bir duyarlılıkla en ince detaya kadar işlenmiş bir çalışma çıkmış ortaya. Her sahne, her replik, her es adeta yepyeni sayfalar açıyor önümüzde. Durmaksızın kat kat açıyor.. Çünkü oyun kahramanları yaşamın içinden gelmiş ve bu nedenle çok sahih.
Cengiz Tangör, Yıldıray Şahinler, Ertuğrul Postoğlu, Murat Coşkuner, Mehmet Soner Dinç ve İrem Arslan sıcak, sarmalayıcı, canlı, abartısız, alabildiğince etkileyici, yalın duygu aktarımlarıyla harikalar yaratırken, Alp Tuğhan Taş, Mehmet Sefa Öztürk ve Reyhan Karasu’yu da övgüyle anmalıyım. Katıkları derinlikten ötürü. Bir diğer ifadeyle, bir oyuncunun, atmosfer yaratan, tekste boyut katan, şablonculuğa, popülerliğin tuzaklarına düşmeyen, özgün üslup özellikleriyle müthiş bir kadro var karşımızda. Bazen tek bir oyun, tiyatro tarihinde çok az sanatçının simgesi olur ve öyle anılır. Hiç kuşkusuz , “İki Arada Bir Yerde” de ekibi de bu onuru hakkıyla kazandılar, diyebilirim.
Özetle; Çok zengin bir oyunculuk, geniş soluklu bir anlatım gücü, akıcı temposuyla duygulandıran, sorgulatan, içi ısıtan, izlenmeye değer bir çalışma. Kritik dönemleri geçerken söylenemeyenleri söyledikleri için alkışlamalıyız.
Yepyeni gerçeklerle buluşturuyor “İki Arada Bir Yerde” de. Adeta yaraya basılan tuz gibi, acılarla yüzleştirdi. Bir ışık yalazının, gölgeli, karanlık kuytulukların içine çeken. Bir parçası yitik bulmacaları önümüze fırlatan. Haydi bu bulmacayı da siz çözün, en azından çözmeye çalışın, diyen. Her şey, aslında hiç bir şeye dönüştüğünde geriye kalan sadece o yeşil elmaydı. Ve ekip bize o yeşil, taptaze elmayı uzattı cömertçe.. ısırmak, çiğnemek, boğazımızda kalmadan yeme zamanıydı.. ya da geri çevirmek.
Öünümüzdeki sezonda da çok konuşulacak bir oyun “İki Arada Bir Yerde” Emeği geçenleri yürekten kutluyor ve onları yine ayakta alkışlıyorum. Belki de Paul Eluard haklı : ” Dünya hiçbir zaman karanlık değil. Her acının sonunda aydınlık bir pencere vardır.
PINAR ÇEKİRGE
www.dirensanat.com