‘Vatan Milliyetçisi Sanatçılar’ İş Başına

0

 ‘Vatan Milliyetçisi Sanatçıları’ İş başına

Durumun vehametini arttıran esas nokta, DT’nin getirilmek istendiği durumdur: TÜSAK olayına geçmeden son demleri yaşatılan DT’yi hükümetin bir propaganda aracına dönüştürerek, uzun yıllardır can çekiştirilen ve kim ne derse desin çok değerli olan bu kurumu, varlığıyla yokluğunun Türk tiyatrosu için hiç bir şey ifade etmeyeceği bir hale getirilmesi süreci.

Devlet Tiyatroları’nın bu sezonu yerli oyunlarla açacağı haberi gündemimizin ortasına pat diye düşüverdi.

‘Vatan Milliyetçisi Sanatçılar’ kavramı gündeme girdi.Aslında uzun yıllardır sezonu yerli oyunlarla açmak gibi bir teamülü olan DT’nin 60. Yılında da “60. Yılda, 60 (hiç oynanmamış) yerli oyun” sloganı ile oyuncusundan izleyicisine kabus gibi bir sezon yaşattığını unutmuş görünüyoruz. O dönemde gerçekten nitelikli, çağdaş ve toplumsal sorunlara da parmak basan oyun bulmakta ne kadar zorlanıldığı defalarca söylendi ki bu başka bir yazının konusu olacak kadar geniştir. Tabii bu teamülün amacının yeni yerli yazarlara yol açalım gibi bir dert olmaktan çok, hükümete yaranmak olduğunu da eklemekte fayda var. Ama bu seferki farklılık çeşitli haber sitelerinde anlatılan olayın garabetiyle ilgili hiç kuşkusuz. Siyasi Haber’in yazdığına göre yabancı oyunlar yasaklanmış. Açıkçası bu “yasaklama” sözcüğünün doğruluğuna takıldık. Ama genel müdürlükten “yabancı yeni oyun yapmayın, geçmişten gelenleri de sezonun ilerleyen zamanlarına bırakın, ilk turda yerli oyunlarla sezonu patlatalım” minvalinde bir telefon gelmesi daha mantıklı geliyor.

Nitekim bu kararın zaten Haziran ayında İzmir’de yapılan “gizli” koordinasyon toplantısında alındığı ve bütün bölge müdürlerinin de durumdan haberdar olduğu söyleniyor kulislerde. Burada asıl ilginç olan, Sn Birecik’in -eğer Haziran ayında darbenin duyumunu almadıysa- Temmuz ayındaki darbe girişiminden pay çıkartarak, durumu kendisine yontması olarak açıklanabilir. Tabii durumun vehametini arttıran esas nokta, DT’nin getirilmek istendiği durumdur: TÜSAK olayına geçmeden son demleri yaşatılan DT’yi hükümetin bir propaganda aracına dönüştürerek, uzun yıllardır can çekiştirilen ve kim ne derse desin çok değerli olan bu kurumu, varlığıyla yokluğunun Türk tiyatrosu için hiç bir şey ifade etmeyeceği bir hale getirilmesi süreci.

 

Sözcü’den den Birecik’in sözlerini aynen aktarıyoruz: “DT’nin “bu menfur saldırıdan bağımsız hareket edemeyeceğini” öne sürerek, “milli, manevi duyguları pekiştirmek için hümanist vatan milliyetçisi sanatçılar olarak vatan bütünlüğüne, birliğine katkıda bulunmak amacıyla sadece yerli oyunlarla sahnelerimizi açıyoruz” dedi. Sanatın ve sanatçının hümanist olması gerektiği konusunda kuşkuya yer olmamakla birlikte “vatan milliyetçisi sanatçılar” ibaresi repertuvarda hangi yerli oyunların olup, hangilerinin olamayacağını net olarak göstermektedir.

vatan
Necat Birecik

vatan
Necat Birecik

Bu ayrıca kurumda kimlerin kalacağı, kimlerin kalmasının istenmediğine de işaret etmekte

Bu ayrıca kurumda kimlerin kalacağı, kimlerin kalmasının istenmediğine de işaret etmekte. O halde bakalım nasıl bir repertuvar olacak: AKP çizgisine uyan “sakıncasız” oyunların repertuvarda olacağına kesin gözüyle bakabiliriz.

Nedir bu sakıncasızlık çizgisi: milli manevi değerlerin dışına düşmeyecek, cinsellik, siyaset, insan, kadın, çocuk, LBGT, dini ve etnik azınlık hakları, ötekileştirme ve ayrımcılık, fanatizm, farklı dünya görüşleri, düşünce özgürlüğü başta olmak üzere pek çok özgürlük çeşidi, demokrasi gibi kavramları mümkünse dışlayacak, suya sabuna dokunmayacak, ama milliyetçi hisleri de pompalayacak, ecdadımızı övüp, günümüze dair kayda değer bir şey söylemeyecek ya da var olan siyasi görüşü destekleyecek oyunlar olacağını tahmin edebiliriz.

‘Vatan Milliyetçisi Sanatçılar’

‘-Hükümet Tiyatroları

Buna uygun repertuvar yapmanın en kolay yolu ise özellikle bin kere oynanmış “klasikleşmiş” yerli oyunlara dönüp bakarak bir seçki oluşturmaktan geçer. 1960’ların görece özgürlükçü oyunları ya bin kere oynanarak protest yapısını kaybetmiş, ya da eski moda kalmışlardır. Yani Zengin Mutfağı gibi bir kaç oyun dışında, çoğu sahnelenebilir bu hesaba göre. Pek çoğumuzun bildiği üzere zaten güncel “sakıncalı” konuların işlenmesi 2000’li yıllarda yerli yazarlar arasında hız kazanmıştır. Eh bunları oynayacak halimiz yok herhalde! Sonuçta istenen tek sesli toplumu yaratmaya dönük hükümet politikalarının ödenekli tiyatroyu da bir araç olarak kullanması iyice netlik kazanmaktadır. Eleştiren değil biat eden, farklı sesler çıkaran değil, tek sesten bağıran, hayatın çeşitliliğini gösteren değil, tek doğrunun huzurunu sağlayan bir tiyatro. Yıllardır “aman oyunlar suya sabuna dokunmasın” telkini yapılan Devlet Tiyatroları’nın son kalan itibarını da yok edecek bir hamle. Devlet Tiyatroları’nın adını artık gönül rahatlığıyla değiştirebiliriz: Hükümet Tiyatroları. Devletin tiyatrosuna karşı çıkan büyüklerimiz de böylece muradlarına ermiş olacaklar.

‘Vatan Milliyetçisi Sanatçılar’ı … ?Oyunların  Ne Kadarı Sakıncalı? Siyasi Konjunktür Karar Verecek

Shakespeare’ler, Moliere’lerin falan oynanmamasına gelince… Onlar uzun süredir DT’nin kendince misyonunu yürütmesindeki son kaleleriydiler. Üstelik Batı klasiklerinin evrenselliği bugün yaşanan pek çok olaya da ışık tutuyordu: Bir Antigone, bir Macbeth ya da III.Richard’dan daha iyi bugünün Türkiye’sini anlatacak oyun var mıdır acaba? Çağdaş yabancı yazarların oyunlarının oynanmasıysa zaten bir süredir göz ardı ediliyordu. Şimdiden sonra da klasiklere az da olsa yer verileceğine inanmak istiyoruz. Ama bu eserlerden ne kadarının sakıncalı hanesine kaydedileceğini konjunktür belirleyecektir.

  Dramaturglar Devreden Çıkarıldı

Bu arada eğri oturup, doğru konuşalım; bu durumun faturasını sadece son dönemlere yüklememiz yanlış olur. DT’nin yaşadığı erozyon ve müdahaleler silsilesinin geçmişi Sn. Fikri Sağlar’ın bakanlığına kadar dayanır. (Öncesindeki dönemler için çok yazıldı, çizildi, bu nedenle yakın tarihi ele alalım). Daha sonra İstemihan Talay ve Ertuğrul Günay bu adımları iyice genişlettiler. Sn. Günay bakanlığı sırasında üzeri kırmızı kalemle çizilmiş metinleri zamanın genel müdürünün ve baş dramaturgunun suratına fırlatılarak sanata müdahale etmekte bir sakınca görmüyordu. İlerleyen yıllarda, oynanmakta olan oyunların, kimi izleyicilerin şikayetleri ve yandaş yayın organlarının saldırıları nedeniyle repertuvardan kaldırılmalarına başlandı. Ardından, repertuvara girecek oyunlar için genel müdürler bakanlık müsteşarlığından “olur” alınmaya –ki DT bu konuda yasalarla korunan bir bağımsızlığa sahiptir- ve son olarak da -varlığı resmi olarak sürekli reddedilen- bakanlıktan bir komisyonun özellikle Ankara’daki oyunların provalarına gelip uygun olup olmadığının denetlendiğine dair tanıklıklar kulaktan kulağa yayıldı. Son iki sezondur görevleri repertuvar hazırlanırken oyun seçimi önerileri oluşturmak olan dramaturgların da devreden çıkartılmasıyla da bilindik sisteme dönüldü: Konservatuvardayken okuduğu, sonra da oynadığı oyunlardan öteye gitmeyen repertuvar bilgisiyle oyun seçenler ve onları denetleyen –bu selahiyetleri hangi derin tiyatro birikimine dayanıyorsa- bakanlık yetkililerinden oluşan bir sistem.

Sonuç olarak “yasak” kelimesinin artık kullanılmaya başlanması, uzun süredir süren tavsiyelerin sonunda ne olduğunun kabullenilmesi, yani durumun netleşmesi anlamına gelebilir. Milli refleksle hareket eden bu yapı içinde ne Özen Yula, ne Kemal Hamamcıoğlu, ne Zeynep Kaçar gibi farklı dertleri olan yazarların oyunlarına yer vardır. Bu nedenle Sn. Birecik sözlerinde kendince haklıdır. O hükümetin tiyatrosunun gereğini yapmaktadır.

(S.D)

www.dirensanat.com

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.