* Sen, rol aldığın işler bitince hep bir yerlere kaçıyorsun. “Yalan Dünya”dan önceki dizi bitince de aynı şeyi yaptın. Bu kez nereye gitmiştin?
– Moskova’ya. Ama sadece bir hafta. Tek amacım Moskova Sanat Tiyatrosu’nu gezmekti. Konservatuarda tiyatroyla ilgili özendiğim ne varsa hepsini gerçekleştirmek için çalışıyorum.
* Başka neler yaptın Moskova’da?
– Nazım Hikmet’in mezarına gittik, ona “Yaşamak” şiirini okuduk. Böyle tuhaf ritüelleri seviyorum, beni biliyorsun.
* Peki yeni işe gelelim… “Yalan Dünya”yı takip ediyor muydun daha önce?
– İlk iki bölümünü seyretmiştim. Gülse’yle tanışıklığımız ise “Avrupa Yakası” döneminden. O zaman da birlikte çalışma durumumuz vardı fakat aksilik olmuştu çalışamamıştık.
* Bu işbirliği nasıl doğdu?
– Gülse (Birsel), Orçun’a (Bartu Küçükçağlayan) böyle bir karakter istemiş. Ana hatları belliymiş aslında… Bu enerjiyi bu ekibe kim sağlar diye Jale (Atabey) Hoca’yla konuşmuşlar ve benimle görüşmeya karar vermişler. Birkaç prova yaptık Gülse’yle, böylece Eylem oluştu.
BİR TEK BİZİM DİZİYİ İZLEMEK İÇİN TV AÇARIM
* Bu arada aklıma takıldı, “Yalan Dünya”nın neden sadece ilk iki bölümünü seyrettin?
– Yanlış anlaşılmasın, çok beğendim diziyi, çok da güldüm. Ama o kadar yoğundum ki… Biliyorsun, bir de televizyon izleme alışkanlığım yoktur benim.
* Bilirim… Televizyon izlemeyi ne zaman bırakmıştın?
– Öğrenci hayatı yaşamaya başladığımda… Ailem bana evdeki televizyonu vermedi, ben de yenisini almaya çok üşendim. Para kazanmaya başlayınca da eve girmez oldum zaten. Televizyonla bağım koptu. Arada film seyrediyorduk DVD’de, o da başka bir arkadaşın evinde.
* Hiç merak etmedin mi peki televizyonda neler olup bitiyor diye?
– Bizim Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde bir televizyonumuz vardı. İsteyen film, isteyen program izliyordu. İhtiyaç durmuyorduk.
* Hâlâ televizyonun yok mu?
– İnsanlıkta travma yaratacak bir şey söyleyeyim, artık benim de bir televizyonum var!
* “Yalan Dünya”dan sonra mı aldın?
– Evet. Kumandalardan da anlamam ama “Yalan Dünya”nın kaçıncı kanalda olduğunu biliyorum. Bir tek de onu izlemek için televizyonu açıyorum.
DERYA’YLA ANILARIMIZI ANLATSAK KEPAZE OLURUZ
* Dizide Zerrin’i oynayan Derya Karadaş’la Müjdat Gezen’den tanışıklığınız var mıydı?
– Tabii, sınıf arkadaşımdı. Anılarımızı anlatsak kepaze oluruz. Gülmekten yerlere düşeriz, çok yakın arkadaşım, okul dönemindeki en yakın arkadaşlarımdan birisi.
* Daha önceki işinde Müjdat Hoca’yla çalıştın, bu kez de sınıf arkadaşınla… Şanslısın…
– Çok keyifliydi. “Canım Ailem”de de Şebnem Bozoklu ve Ezgi Mola’yla yer almıştım. Onlar da benim üst sınıfımdı. Dizilerde rol almaya başladığımdan beri “Aliye” hariç tüm işlerde Müjdat Gezen’den arkadaşlarımla oynadım.
* Müjdat Gezen, sanki bir oyuncu fabrikası. Sen çalışkan mıydın orada?
– Ben hiçbir zaman çalışkan öğrenci olmadım ki. Ama okulun en yeteneklilerinden biriydim. Konservatuvarda yetenek hiyerarşisi şöyle oluyor aslında; iyi parça oynarsan, üst sınıflar seni izleyip alkışlarsa, “aferin yavrum” derse, hocaların yorumuna bakmıyorsun bile!
* Peki, senin sivrildiğin ilk oyun hangisiydi?
– Enis Arıkan’la birlikte oynadığım “Taziye” oyunuydu. Ben sahneye çıkarken herkes, “Gonca, Enis’in annesini mi oynayacak?” diye gülüyordu.
* Ablan bir müzisyen, senin müziğe yeteneğin var mı?
– Ablamın yaptığı işi yapsam mahvolmuştuk. Ben elimle bir şey yapamıyorum, çalamıyorum. Daha yeni bir elektrogitar aldım, onu çalmayı deniyorum.
EYLEM GİBİLERİ ÇOK GÖRDÜM
* Eylem’e dönmek istiyorum. Sevdin mi bu karakteri?
– Çok sevdim. Patır kütür konuşmasını seviyorum. Eylem’in yaptığı patavatsızlıktan çok sesli düşünmek, ben öyle insanları severim.
* Var mıdır çevrende Eylem gibiler?
– Kadıköy’de büyüdüğüm için çok gördüm öyle insanlar… Arkadaşlarım arasında da var.
* Eylem’in geçmişini bilmiyoruz şimdilik. Sence nasıl bir geçmişten geliyor?
– Bence Suadiye ve Caddebostan’da büyümüş bir kız. Sonra aile ilişkilerini koparmış. Zaten aile ilişkileri kopuk çocuklar böyledir; onda kalır, bunda kalır. Baba parasıyla Cihangir’de ev tutar, çorabı deliktir ama parası vardır. Sinema yapmaya çalışır, üstündeki yırtıktır, ev sigara sokar. Ama o kız bir türlü kendine
gelemez, “Boş ver abi, konu bu değil” der. Ben o tipleri çok severim.
* Senin etrafında da var o halde böyle tipler, söylediklerini duyunca kızmasınlar?
– Okuyunca çok sinirlenecekler, “Tam beni anlatmışsın” diyecekler ama yapacak bir şey yok.
HASTALIK DERECESİNDE TAKINTILI BİR KIZIM
* Bu dövmeler geçici mi?
– Evet, hepsi geçici.
* Piercing, gerçek mi?
– Yok, özel bir şey yaptırıldı. Takıp çıkartabiliyorum. Asla delemezler zaten dilimi.
* Sevmiyor musun piercing, neden “asla” dedin?
– Sevmiyorum ama ilginç bir şekilde başkasında da estetik buluyorum. Çok takıntıları olan bir kızım, hastalıklı bir Başak burcuyum.
* Nasıl takıntıların var?
– Çocukluğumdan beri bir, iki, üç takıntılarım var. Bir kapıyı üç kere kapattığım olur.
* Biliyorum böyle sorular sevmiyorsun ama son olarak “aşk var mı” diyeceğim?
– Kimse yok hayatımda.
“YALAN DÜNYA” ARTIK PAZARTESİ AKŞAMLARI
* “Yalan Dünya”nın günü değişti, bundan sonra pazartesi akşamları yayınlanacak. Bu değişiklik izleyiciyi nasıl etkiler sence?
– Pazartesi olması bana daha keyifli geliyor. “Haftanın ilk günü” stresini yaşayıp da eve geldiklerinde keyifli, hafif ve ciğerden gülen bir ekibin enerjisini alacaklar. Bu sayede salıya ve ondan sonraki günlere çok daha iyi bir geçiş yapacaklardır.
* Oyuncularda da pazartesi sendromu olur mu?
– Olur ama bu işte yaşamıyorum, çok tuhaf. Sete kendimi aşkla atıyorum resmen. Oyuncular için oluşturulmuş özel alanlar var burada. Dinlenme odası, sohbet odası, özel dolap ve daha pek çok şey. Bu da huzur verici bir ortam sağlıyor. İnsan sevildiği yere her gün gelir
Röportaj: Gülbahar KARAKUŞ /hürriyet