BİENALİ, 5 AYRI SERGİ MEKÂNINDA 337.429 ZİYARETÇİ GEZDİ
İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından, Koç Holding sponsorluğunda düzenlenen
13. İstanbul Bienali, 20 Ekim Pazar günü sona erdi. Kapılarını açtığı 14 Eylül tarihinden itibaren rekor sayıda izleyiciyi ağırlayan 13. İstanbul Bienali’ni açık kaldığı 5 hafta boyunca, 5 sergi mekânında 337.429 ziyaretçi gezdi.
“Anne, ben barbar mıyım?” başlığıyla Fulya Erdemci küratörlüğünde gerçekleştirilen 13. İstanbul Bienali, kamusal bir alan yaratma ve herkese ulaşabilme amacıyla bu yıl ücretsiz olarak gerçekleştirildi. Bienal sergileri, Antrepo no.3, Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, ARTER, SALT Beyoğlu ile İMÇ 5. Blok’taki 5533’te yer aldı.
Farklı kuşaklar ve coğrafyalardan 88 sanatçı ve sanatçı grubunun işlerinin yer aldığı 13. İstanbul Bienali’nde Türkiye’den 11 sanatçının ve 2 sanat grubu/sivil kolektifin yanı sıra, hem Türkiye’den hem de yurtdışından sanatçıların birlikte oluşturduğu 3 ayrı sanatçı işbirliği de katıldı. 13. İstanbul Bienali, bugüne kadar Türkiye’den en yüksek sayıda katılımın sağlandığı bienallerden biri oldu.
İstanbul Bienali her yıl daha da fazla izleyiciye ulaştı. 2005 yılında gerçekleştirilen 9. İstanbul Bienali sergilerini yaklaşık 51.000, 2007 yılındaki 10. İstanbul Bienali sergilerini yaklaşık 91.000, 2009 yılındaki 11. İstanbul Bienali sergilerini yaklaşık 101.000 kişi ve 2011 yılındaki 12. İstanbul Bienali’ni 110.000 kişi gezmişti.
13. İstanbul Bienali kapsamında çocuklar ve gençler için yapılan eğitim programları büyük ilgi gördü
İKSV ve PACE Çocuk Sanat Merkezi işbirliğinde, Koç Holding’in desteğiyle düzenlenen eğitim programları, bienal süresince Antrepo no.3’te, 8-18 yaş grupları arasındaki çocuklarla yapıldı. Genç sanatseverlerden yoğun ilgi gören eğitimlere bu yıl yaklaşık 3.000 öğrenci katıldı.
13. İstanbul Bienali Kitabı Aralık ayında çıkıyor
Sergi fotoğraflarını içeren ve bienalin kavramsal çerçevesi bağlamında makaleler ve yazıların yer alacağı Bienal Kitabı ise Aralık ayından itibaren İKSV Tasarım Mağazası ve kitapevlerinden temin edilebilir.
Küratörün metnine, mekân planlarına, sanatçı metinleri ve görsellerine yer veren Bienal Rehberi, sergi mekânları ve İKSV Tasarım Mağazası’nda satıldı. Bienal Rehberi’nin elektronik versiyonuna ise 13b.iksv.org adresinden ulaşılabilir. 13. İstanbul Bienali Rehberi ve Bienal Kitabı, İKSV ve Yapı Kredi Yayınları tarafından, Vehbi Koç Vakfı’nın katkılarıyla yayımlanıyor.
13. İstanbul Bienali uluslararası basının ilgi odağı oldu
13. İstanbul Bienali, uluslararası basında International Herald Tribune / New York Times, Wall Street Journal, CNN International (ABD); The Guardian, BBC (İngiltere); Frankfurter Allgemeine Zeitung, Tageszeitung, Tagesspiegel (Almanya); Il Sole 24 Ore, La Repubblica, Il Manifesto (İtalya); El Pais, El Mundo (İspanya), Le Monde, Liberation (Fransa), Folha de Sao Paulo (Brezilya) gibi dünyanın en önemli gazetelerinin de aralarında olduğu, 500’den fazla habere konu oldu.
13.İSTANBUL BİENALİNDEN AKILDA KALAN ÇALIŞMALAR
Minyatür çok eski zamanlardan beri uygulanan bir resim tekniğidir: el yazması nüshalarda karşımıza çıkan bu girift illüstrasyonlar metinlerin içeriğini aydınlatmaya yarardı. Shahzia Sikander de bu anakronik denebilecek sanat biçimini başlangıç noktası seçerek 1990’larda minyatür alanında gördüğü eğitimi, yüksek çözünürlüklü animasyon projeksiyonu ve enstalasyon gibi daha güncel yöntemlerle birlikte uygulamaya başladı. Projelerinin nihai şekli ne olursa olsun, Sikander tüm yapıtlarında özenli bir hassasiyet sergileyerek zaman, emek ve ölçek temalarına eğiliyor. Farklı sanatsal yaklaşımlardan oluşturduğu alaşımlara benzer bir şekilde, Sikander çeşitli üslup janrlarından ve tarihsel resmetme kiplerinden faydalanarak özgün bir görsel kozmoloji oluşturmaya çalışıyor. Bu, Sikander’in 51 Bakma Biçimi (2004) başlıklı yapıtında, diyalojik, “açık-uçlu” ve “geri dönüşümsel” bir aidiyet biçimi olarak nitelediği, bakma biçimlerini dönüştüren güncel bir kozmoloji.
Sikander 13. İstanbul Bienali’nde sergilenmek üzere, ilk olarak 11. Şarjah Bienali için ürettiği Paralaks (2013) başlıklı yapıtın yeni bir edisyonunu üretti. Paralaks, çok kanallı anime bir enstalasyon ve bir ses tasarımından ve ayrıca fotografik ve performatif bir devam bölümünden oluşan bir yapıtlar dizisi. Yerleştirmeyi oluşturan ikonlar arası etkileşim, mekân sesi ve konuşmalar, sanatçıya göre kültürel ve görsel tarihlerin nasıl birbirine dolaştığına dair
bir analoji oluşturuyor. Sanatçının seçtiği başlıklar da çarpıcı: Özgür olmasına rağmen selvi, hâlâ bahçenin tutsağı’nda (2013) sanatçı, Babür İmparatorluğu’nun Britanya sömürgesine girdiği dönemde yaşayan Mirza Galip’in güçlü şiirinden faydalanıyor. Sikander 13. İstanbul Bienali için, farklı kuşaklardan Türkçe yazan şairlerin şiirlerini farklı (genç, yaşlı, erkek, kadın) seslere okutarak kaydetmiş ve besteci Du Yun ile birlikte hazırladığı yeni ses tasarımında kullanarak bu üç kanallı anime yapıtı ortaya çıkarmış.
Çatışmalı bölgelerde psikolojik ve coğrafi mekânlar üzerine düşünen Sikander projelerine yerel bakış açılarını dâhil ederek ve yerel katılım sağlayarak belirli bir mekânın herkesçe malum algısının ötesine geçen şiirsel görüşler yaratıyor. Sikander, ikisi de kırılgan janrlar olan şiirin mantığını minyatürün simgesel etkisiyle ilişkilendiriyor ve bu iki alanın toplumsal anlatıları, politik denetim ve çatışma ve aynı zamanda marjinalleştirme gibi konuları keşfetme gücünden faydalanıyor. – Clare Butcher
HONF FOUNDATION
Merkezi Endonezya’nın Yogyakarta
şehrinde olan HONF (Doğal Lif Evi)
Vakfı, demokratik, sanatsal ve açık
yaratıcı ifade ve yenilikçi işbirliği
imkânları geliştirmek için internet
üzerinden dünya çapında aktif uygulamalar
gerçekleştiren hem dijital hem fiziksel
bir topluluk. 1999’da kurulan HONF,
Suharto rejiminin kayırmacılığına ve
hükümet düzeyinde yolsuzluklarına,
ve Endonezya devriminin ardından
yoğunlaşan toplumsal ve politik karışıklığa
bir tepki olarak doğdu. HONF’un
çevresi ve etkinlik alanları sanatsal
ve teknolojik yenilikçiliği benimsiyor ve
şu disiplinlerarası festivalleri düzenliyor:
gündelik hayatta katılımcı, disiplinlerüstü
ve teknolojik eylemler uygulayan Eğitimde
Odaklanma Programı CELLSBUTTON;
toplumsal, kültürel ve çevre ile ilgili
sorunlara çözüm ararken araç ve
teknolojiye açık erişim sağlayan
dijital zemin HONF;
ve HONF’un
uluslararası katılımcılar topluluğuna,
sanat, bilim ve araştırma alanlarındaki
disiplinlerüstü çalışmalarını beslemek
amacıyla açık kaynak uydu verilerini
sunmak gibi olanakları bünyesinde
barındıran “dünyadışı araştırma
merkezi”
HONF, araştırmacıları, sanatçıları,
(h)aktivistleri ve yerel sivil toplum
üyelerini (genç, yaşlı, dijital beceriye
sahip vd.) bir araya getirerek, daha geniş
yaratıcı deneyim grupları oluşturacak
şekilde ördüğü dijital topluluklar yaratır
ve mevcut toplulukların gelişimine olur.
HONF’u; teknolojiye erişimin ve
açık ve yaratıcı bir söylem geliştirme
alanının hâlâ son derece kırılgan olduğu
bir bölgede, yenilikçi bir pratik modeli
olarak işleyen melez bir topluluklar-arası-
bağlantı-kurma mekanizması olarak
görmek mümkün.
Diamanyeti (C/Sm) Türü projesi, canlı
türlerinin kullandığı temel dili analiz
ederek bunu, yeni bir dil olarak duyulup
görülebilecek birşeye dönüştürüyor.
2010 yılında HONF, Hiperboyutlu
Heksagon Kuramı adını verdiği bir
araştırma projesi başlattı. Bu proje, canlı
türlerinin yaydığı frekansları yakalarak
verileri, görülebilen ve duyulabilen bir
mecraya “veri”ye dönüştüren bir sistem
tasarlıyordu. HONF bu disiplinlerüstü
çalışmayı etkileşimli bir medya projesi
olarak sunuyor. Diamanyeti (C/Sm) Türü
projesi insanlarla bitkiler arasındaki
iletişimi görünür kılıyor.
CHRISTOPH SCHAFER
Kavramsal sanatçı, zanaatkâr, keskin bir konuşmacı ve davetsiz bir şehir planlamacısı olan Christoph Schäfer çalışmalarını kentsel toplumsal hareketlerin içinden sürdürüyor. Algı ve değerlendirmeler, düşünceler ve hayallerden ördüğü çizimleri, konferans, yayın ve sergilerde hayat kazanıyor. Schäfer, kuram, eylemcilik ve sanatsal üretimi bir araya getirerek kentsel yaşamı yeniden şekillendirecek kolektif arzuları keşfe çıkıyor. Schäfer, 13. İstanbul Bienali için hazırladığı ve İstanbul’un gerçek ve olası kentsel dönüşüm modelleri üzerine spekülatif düşünceler geliştirdiği yeni çizim serisinde, çeşitli tarihsel ve güncel kentsel durum katmanlarını üst üste bindiriyor. Bu serinin çıkış noktası sinemacı Margit Czenki’nin Haziran 2013’te Hamburg’da fotoğrafladığı bir an. Fotoğrafta kalabalık bir insan grubu bir mahalle parkının adının “Gezi Park Fiction St. Pauli” olarak değiştirilmesini kutluyor. 1994 yılında kurulan bağımsız inisiyatif Park Fiction, Schäfer’in kentsel sorunlara gösterdiği uzun soluklu ilginin önemli bir örneği. Park Fiction, Hamburg’un St. Pauli mahallesindeki liman bölgesinin kentsel dönüşümüne karşı geliştirilen, halka açık bir park kurmayı amaçlayan bir planlama projesi olarak ortaya çıktı. Park Fiction’ın bir üyesi olarak Schäfer mahallede takas ve ortak üretim platformları yaratmak amacıyla mizahi bir yönü de olan araçlar geliştirdi –bir arzular arşivi, ev ziyaretleri, dersler, oyunlar ve film gösterimleri için portatif bir planlama atölyesi ve bir bahçe kütüphanesi gibi. Bu araçlar mahalle
sakinlerinin gerçekten bir parklarının olduğunu hayal etmelerine yaradı, ta ki Hamburg Belediyesi talepleri tanıyana ve 2005 yılında gerçek bir park açılana dek. Schäfer açısından, parkın isminin Gezi Direnişini desteklemek amacıyla “Gezi Park Fiction St. Pauli” olarak değiştirilmesi, yerel düzeyde özgürleşmenin teşvik edilmesine bilfiil destek verecek bir kelime haznesi oluşturmaya devam edebilmek için farklı kentsel mücadeleleri birbirine bağlamanın elzemliğini vurguluyor.
Arzu üretimi Schäfer’in çizimlerinde merkezi bir rol oynuyor. Schäfer, sergilenen yapıtlarında mülakatlardan, rastlaşmalardan ve İstanbul’un kentsel dönüşümü hakkında okuduklarından hareketle kuramı “çiziyor” ve yaptığı araştırmayı son derece samimi, bireysel bir dile tercüme ediyor. Çizimlerin emek-yoğun niteliği bilginin hızlı dolaşımına itiraz ediyor ve şehirlerdeki kamusal alanlarda üretim ve ilişkiye geçme eylemleri açısından hayati önem taşıyan araçlar olarak hayal kurma ve arzu üretimi süreçlerine işaret ediyor. Çizimi, kentsel dönüşümün yollarından biri olarak kullanan Schäfer, öznel konumlara güç katıyor ve nihai aşamada, birer vatandaş olarak sanatçıların şehirlerin yeniden tanımlanmasına katkıda bulunmak amacıyla mekânı nasıl kullanabileceklerini araştırıyor.
CLAIRE PENTECOST (TOPRAK-ERG)
CLAIRE PENTECOST (TOPRAK-ERG)
“ Bir değer sistemini fiziksel olarak üretmek ve ayakta tutmak mümkün müdür?Toprak külçelerinin etrafında büyük banknotlar biçiminde hazırlanmış kırk üç çizim yer alıyor. Çizimler yani değişim ve araçları insanlarla daha büyük ekolojik sistemler arasında asal bağlantıyı anlamaya katkıda bulunmuş geçmiş dönem ve günümüz filozof, yazar ve sanatçılarından oluşuyor. Bu figürler ekoloji hareketinin sürekliliğini ve aynı zamanda Pentecost’un araştırmasının temelini oluşturan tarih ve mirası vurguluyor. Bu kağıt paraların her biri benzersiz olduğundan, tektipleştirilmiş bir para birimi fikrine de karşı çıkmış oluyor. Her bir külçe, aynı şekilde, tek ve eşsiz –gevşek yapıları sebebiyle birebir kopyalanmaları da kolay değil.
Toprak ve erg’te ’sergilerken, enstalasyona eşlik eden iki vitrinli dolap kullandı. Reichelsdorfer dağ sırasının düşey katman kesitlerini sergileyen ilk dolabı, onun, kendi yaptığı; ancak gübre üreten canlı solucanlarla doldurduğu bir kopyasıyla yan yana sunarak, kazıp çıkarmaya yapılan göndermeyi üretim ve yenilemeye yapılan bir ima ile bir araya getirdi.Pentecost, toprak-erg ile izleyiciyi canlı organizma ve doğal kaynakların ticari şirketler tarafından metalaştırılmakla kalmayıp gündelik hayatımızdan nasıl sökülüp atıldığını sorgulamak üzere harekete geçirecek estetik bir buluşmaya olanak sağlıyor. – _