İstanbul Modern Sinema, Goethe-Institut Istanbul işbirliğiyle Alman yönetmen ve yapımcı Hartmut Bitomsky’yi ve Norveç Büyükelçiliği işbirliğiyle İskandinav sinemasının Türkiye’de de çok sevilen yönetmenlerinden biri olan Bent Hamer’i İstanbul’a getiriyor. Hartmut Bitomsky 24 Ekim Perşembe günü saat 19:00’da, Bent Hamer ise 31 Ekim Perşembe günü saat 19:00’da İstanbul Modern Sinema’da izleyicilerle buluşacak.
24-26 Ekim arasında Hartmut Bitomsky’nin üç ödüllü belgeseli; ‘Üçüncü Reich Otobanları’ (‘Reichsautobahn’,) ‘Almanya’dan Kareler’ (‘Deutschlandbilder’), ‘Toz’ (‘Staub’) gösterilecek. Bitomsky katılacağı gösterimlerin ardından 24 Ekim Perşembe saat 19:00’da izleyicilerle sohbet edecek.
31 Ekim-3 Kasım 2013 arasında Norveçli Bent Hamer’in karanlık ama sıcak atmosferli melankolik komedileri gösteriliyor. Programda ‘Mutfak Hikayeleri’, ‘Yumurtalar’, ‘Güneşli Bir Gün’, ‘O’Horten’, ‘Yeni Yıl’ filmleriyle, Charles Bukowski’nin aynı adlı romanından uyarlanan ve başrolünde Matt Dillon’ın oynadığı, ABD yapımı ‘Factotum’ yer alıyor.
31 Ekim Perşembe günü saat 19:00’da Bent Hamer ve ‘Yeni Yıl’ın uyarlandığı ‘Bare mjuke pakker under treet’ isimli öykü kitabının yazarı Levi Henriksen’in katılacağı, Müge Turan’ın moderatörlüğünü üstleneceği bir söyleşi gerçekleşecek. Film gösterimleri Perşembe günleri ücretsiz, Cumartesi ve Pazar günleri günlük 8 TL. Sinemaseverler bir biletle gün içindeki tüm gösterimlere katılabilecek. Müze ziyaretçileri ve üyeler için ise film gösterimleri ücretsizdir.
Hartmut Bitomsky filmleri
1942 Bremen doğumlu Hartmut Bitomsky, Alman film endüstrisinin son 50 yılda ortaya çıkardığı en önemli ve köklü isimlerinden biri. Yönetmen, yapımcı ve deneme yazarı olan Bitomsky 1973 yılından başlayarak on yıldan fazla Avrupa’nın en önemli film dergilerinden Filmkritik’in hem editörlüğünü hem de yayımcılığını üstlendi. Film tarihi ve film teorileri üzerine sayısız kitap yazan Bitomsky, 40’tan fazla belgesel ve deneme türünde filme yönetmen ve yapımcı olarak imza attı. Dünyayı olduğu gibi açık, net ve tüm çıplaklığı ile izleyiciye sunan filmlerinde bir anlamı açıklamak ya da bir konuyu çözmeye çalışmak yerine yönetmen, asıl konuyu doğrudan izleyiciye anlatır. Berlin, Londra, Tokyo, Los Angeles ve pek çok farklı ülkede festivallerde ödül toplayan yönetmenin onuruna 2000 yılında Uluslararası Viyana Festivali’nde tüm filmlerini kapsayan Hartmut Bitomsky Retrospektifi gösterildi. 1975 yılında Berlin Frei Üniversitesi’nde akademisyenliğe başlayan Bitomsky daha sonra 2002 yılına kadar Kaliforniya Sanat Enstitüsü’nde dekan olarak görevine devam etti. Günümüzde ise Berlin Sanat Enstitüsü’nde yönetmenlik ve prodüktörlük üzerine ders veriyor.
Almanya’dan Kareler (Deutschlandbilder): 1930’lu yıllarda sinemalarda program başlamadan önce gösterilen ‘ön filmler’, Nazi rejimi tarafından bir propaganda platformu olarak keşfedildi ve kullanılmaya başlandı. Hartmut Bitomsky bu filminde ‘kültür filmi’ etiketi altına gizlenmiş ideolojik malzemeyi açığa çıkartıyor. Yaptığı film kolajında, Nazi rejiminin kendi ideolojisini insanların gündelik hayatına alttan alta sızdırmak ve yerleştirmek için medyayı nasıl kullandığını gösteriyor.
Üçüncü Reich Otobanları (Reichsautobahn): Bitomsky, Almanya İmgeleri’ni çekerken incelediği Nazi rejimi tarafından üretilen film malzemesi arasında otobanların planlanması ve inşasıyla ilgili de pek çok görüntüye rastlamıştı. Belgeselinde bu arşiv malzemesini ele alarak otobanların gelişme ve modernite sembolü olarak nasıl stilize edildiklerini gösteriyor. Otobanlar bugün artık gündelik hayatın bir parçası olabilir, ama o zamanlar medya aracılığıyla ‘yaşam damarı otoban’ miti yaratılmış ve altyapı unsurundan ziyade bir prestij ve sanat objesi olarak sunulmuştu.
Toz (Staub): İlk gösterimi 2007 Venedik Film Festivali’nde film, çapı bir milimetrenin onda biri kadar olan, hiç kimsenin hayatına girmesini istemediği tozun öyküsünü anlatıyor. Ortadan kaldırılması hiç kolay değildir. Ona karşı verilen tüm mücadeleye rağmen hep geri gelir, hem de tam artık gitti dendiği anda geri dönmeye başlar. Üzerine bir film çekilebilecek, çıplak gözle görülmesi mümkün en küçük obje. Belgesel ‘toz’a derinlemesine bakarken, onunla uğraşıp duran temizlik ekipleri, bilim insanları, sanatçılar ve sanayi temsilcilerine de söz veriyor.
Bent Hamer filmleri
Yumurtalar (1995): Mo ve Pa, 70’lerinde sakin ve tekdüze bir hayat süren iki erkek kardeştir. Bu sakin hayatları Pa’nın bedensel engelli yetişkin oğlu Konrad’ın gelişiyle değişir. Uzun yıllar bu gerçeği bilmeden yaşamış olan Pa, hayatına oğlunun girmesi ile onunla nasıl ilişki kuracağını bilemez. Konrad yanında devamlı yumurta dolu bir kutu taşır. Konrad’ın kıskanç ve tuhaf yapısı her iki kardeşin yaşamında yeniliklere yol açar. Bu ilk filmiyle Hamer, insan doğasının ironik ve detaylı bir incelemesini sunuyor.
Güneşli Bir Gün (1998): Norveçli genç denizci Almar, manevi değeri yüksek altın saati kırılınca tamir ettirmek için İspanya’da bir kasabaya gider. Saatinin tamir olmasını beklerken kasaba halkı ile tanışır. Bu halk sıradan değildir. Wind isimli Avustralyalı denizci ona gerçekliği kuşkulu maceralarını anlatırken, İspanyol güzel Marta’nın da tuhaf bir büyükbabası vardır. Almar şehirde dolaşıp yeni insanlarla tanıştıkça, tıpkı bozulan saatindeki gibi, bu kasabada da zamanın durduğunu düşünmeye başlar.
Mutfak Hikayeleri (2003): Hamer, Mutfak Hikayeleri’nde bilimin soğuk yapısı ve insan ilişkileri arasındaki çelişkiyi mizahi bir şekilde işliyor. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle İsveç Ev Araştırma Enstitüsü, emek ve paradan tasarruf etmeyi sağlayacak çok işlevli mutfak tasarımları imal etmenin gerekliliğine inanır. Bu nedenle çalışanlarından Folke Nilsson’ı daha etkin tasarımlar üretebilmesi için Norveçli dul erkek İsak’ın mutfak alışkanlıklarını izlemek için görevlendirir. İsak kendini dış dünyadan soyutlamış inatçı bir çiftçidir. Folke görev gereği gözlemlediği adamla konuşmamalı ve yemek yaparken ona yardım etmemelidir. Araştırma görevini büyük bir istekle yapan Folke’un mutfağına yerleştiği İsak ile arasında beklenmedik, hoş bir diyalog başlar.
Factotum (2005): Hayatı dibine kadar yaşamaya kararlı bir adamın öyküsü. Bukowski’nin gençliğinden erken dönemine geçişe dair biyografik bir çalışma. Film, Henry Hank Chinaski adlı yazarın işten işe, mekândan mekâna ve kadından kadına maceralarını takip ediyor. Bu sırada Hank’ın karmaşık hayatında değişmeyen tek şey, yazma tutkusu oluyor. Bu tutkusuna rağmen, yazılarını defalarca aynı yayınevine yollayan Hans bir türlü olumlu sonuç alamıyor. Film şiirsel bir atmosfer sunduğu izleyiciyi, kaos ile yaratıcılık ağının içine düşürüyor.
O’Horten (2007): 40 yıllık tren makinistliğinden emekyli edilen O’Horten, son seferini yapacakken işe geç kalır. Bu gecikme tren istasyonunu alt üst eder. Platform onun için artık güvenli değildir. 67 yaşındaki Horten, emekliliğinin gelmesi ile kabul ettiği yaşlılığının eğlenceli yanını keşfetmeye başlar. Horten yaşamakta olduğu monoton hayattan sıyrılarak macera dolu ve tuhaf bir hayata sürüklenir. Film boyunca Hamer, ölüm temasını yaşlı Horten’in sıcak ve melankolik portresi üzerinden mizahi bir dille anlatıyor.
Yeni Yıl (2010): Noel arifesinde küçük, karlarla kaplı Norveç kasabası Skogli’de eve dönmeyi planlayan insanların öyküleri. Knut hasta babasını görmeye giden bir baba adayı, onun arkadaşı Paul ise evliliğini kurtarmaya çalışan bir adamdır. Eşinden ayrılacağının sözünü almış Karin ve onun ayyaş yol arkadaşı Jordon’ın ise yeni yıldan beklentileri farklıdır. Birbirinden farklı hayatları, ümitleri ve beklentileri olan kasaba halkının yolları Noel arifesinde eve dönme yolunda kesişir. Kuzey ışıklarının altında, bembeyaz karlarda geçen film bir öyküden diğerine ince geçişlerle büyük resmin parçalarını izleyiciye sunar ve bu parçaları birleştirmesini ister.
www.dogansanat.com