Ne mutlu, yeni sezonda yepyeni bir sanat sitemiz oldu. Yazılı medyanın sanata, hele ki tiyatroya verdiği daha doğrusu vermediği yer malum! Birkaç sezondur, birlikte tiyatroları arşınladığımız sevgili Sabit Doğan heves etti, araştırdı, uğraştı, titizlendi ve soyadından esinlenerek ‘Doğan sanat’ ( Yeni adıyla ‘dirensanat’ ) adını verdiği bu kültür sanat sitesini kurdu. Bana ‘Senin de yazmanı istiyorum Rengin ’ dediği dönemde aslında ben kendime bir blog yapmayı düşünüyordum. Ama ‘senin sayfan zaten blog gibi bağımsız olacak, istediğin gibi kullanabilirsin’ diye ısrarlı olunca, neden olmasın arkadaşımızı mı kıracağız deyip çıktık birlikte yola…Yolumuz, tiyatro yolu….
Kafama esiverdiği gibi…Öyle kurallara bağlı kalmadan…Eleştiri, izlenim, anı, bazen eskiden kalma bir fotoğraf…Kırmadan, üzmeden, sanata, sanatçıya hiç saygısızlık etmeden, beğendiklerimi, beğenmediklerimi, nedenlerini, dileklerimi, alkışladıklarımı, yeni keşiflerimi samimiyetle bu sayfalarda bulacaksınız…
Bu sezon birlikteyiz…
İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda 2013 –2014 sezonunun ilk galası, Muzaffer İzgü’nün ‘Lütfen Kızımla Evlenir misiniz?’ oyunu ile yapıldı. Ben de ilk yazıma bu oyunun eleştirisi ile başlamak istiyorum…
LÜTFEN ÇAĞA AYAK UYDURUR MUSUNUZ?
Ünlü mizah yazarımız Muzaffer İzgü’nün ‘Lütfen Kızımla Evlenir misiniz? oyunu bu sezon İstanbul Devlet Tiyatrosu repertuarında. Muzaffer İzgü, mizah edebiyatımızda önemli ve üretken bir isim. Yıllarca öğretmen olarak öğrenci yetiştiren İzgü ’nün çok sayıda gülmece, öykü, roman, çocuk kitabı ve radyo oyunu bulunuyor. Kendi yaşam öyküsünü anlattığı ‘Zıkkımın Kökü’ 1992’de sinemaya aktarıldı. Yazarın, amatör, özel ve ödenekli tiyatrolar tarafından en çok oynanan oyunu ‘ Lütfen Kızımla Evlenir misiniz?’ 1997-1998 sezonunda, Kenter Tiyatrosu’nda sahnelendiğinde büyük sükse yaptı. Canım hocam Yıldız Kenter kızına koca arayan anne rolünde nasıl da döktürmüştü. En son 4 yıl önce Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda perde açan oyunu Devlet Tiyatrosu’nun yeniden repertuara alması bana mantıklı gelmedi. Yerli oyun mu yok? Ama 2013, Muzaffer İzgü’ nün 80. Doğum yılı olduğuna göre, bu oyun da Devlet Tiyatrosu’ndan mizah ustasına bir saygı duruşu olmalı diye düşündüm.Bir yandan da madem ki yeniden oynanıyor keşke çarpıcı bir yorumla sahnelenmiş olsa, belki feminist bir zemin üzerine oturturlar diyorum…Diyorum ve dememle de kalıyorum…
Ne anlatıyor Muzaffer İzgü, ’Lütfen Kızımla Evlenir misiniz’ de? Sıcak bir anne-kız ilişkisi çerçevesinde evlilik kurumunun toplumsal yaşamdaki yerini, dayatma evliliklerin sıradanlığını, evlenme-evlenmeme-evde kalma gibi sosyolojik olguları mizahi bir dille irdeliyor. Kocasını 5 yıl önce kaybetmiş, ama hala onun hayalleri ile yaşayan, yalnız kaldığında onunla dertleşen orta yaşlı bir kadının 40 yaşını aşmış kızına ‘ ideal bir koca’ bulma çabası. Bankada çalışan Nurhayat, hemen her akşamüstü eve döndüğünde annesinin kendisi için bulduğu yeni damat adaylarını dinlemek zorunda kalır. Hatta anne durumu öylesine abartır ki, kızının hoşuna gitsin diye, banyoyu değiştirmek için eve çağırdığı seramik ustasına bile ‘çöpçatan’ lık görevi verir! Usta, birlikte çalıştığı mimarı, Nurhayat’a görücü olarak getirir. Ama Nurhayat annesinin bu çabalarına kulak vermez, Kafası iyice karışıktır.
İnsanlar neden evlenir ki? Mutlu olmak için mi? Evde kaldı demesinler diye mi? Adet yerini bulsun diye mi? Çoluk çocuğa karışıp, bir süre sonra romantik genç kızlık hayallerini mutfağın duvarlarına gömmek için mi? Babası annesine tek bir güzel söz söylemiş midir? Gönlünü almış mıdır hiç? En büyük iltifat ‘Eline sağlık’ dan öteye gitmiş midir? Hayat arkadaşlığı yerini gönüllü hayat hizmetçiliğine, aşçılığına mı bırakmıştır? Adına alışkanlık denen bu küçücük dünyaya hapsolmak mıdır ‘evli bir kadın’ olmak? Şimdi babasını hep iyilik ve özlemle anan annesi mutlu olmuş mudur? Nurhayat, bir bardak çayını bile kendi almaktan aciz, her zaman annesine buyuran bir adamla, ona kul köle olan, gündelik hayatın içinde sevgisiz sıradan bir ilişkiyi yürüten kadının evliliğine tanık olmuştur yıllarca. Oysa şimdi evde ‘kör öldü, madem gözlü oldu’ havaları! Hayır o annesi gibi olmayacaktır. O, evlenmek için evlenmeyecektir. Üstelik kendi ayakları üzerinde de durmakta-mıdır-dır!
BEN BİR TİYATRO OYUNU DEĞİL TV’DE SİT-COM İZLİYORUM GİBİ HİSSETTİM
Lütfen Kızımla Evlenir misiniz oyununu, Mutlu Güney sahneye koymuş. Farsa yakın bir mizah anlayışı ile. Ben bir tiyatro oyunu değil de televizyonda sit-com izliyorum gibi hissettim. Tamam Muzaffer İzgü mizah yazarı, oyun da komedi ama annenin kızına uygun koca arayışının yarattığı komik olayların altında bir kadının endişesi, sessiz çığlığı var; ‘Ben yalnızım ama Nurhayat tek başına kalacak…’ Mutlu Güney’in rejisinde bu duygu geçmiyor seyirciye. Hep bir şen şakrak olma hali var. Anne-kız tek tek boyutta götürüyorlar karakterlerini. Ayrıca İzgü’nün oyunu yazdığı yıllardan bu yana – bazı şeyler inatla aynı kalsa da- kaçınılmaz olarak birçok alanda değişimler yaşandı. Bu anlamda şekilsel olarak bir takım eklemeler yapılmış oyuna. Banka memuresi evine gelince rahatlamak ve annesinin dırdırından kurtulmak için yoga yapıyor. Daha doğrusu yapmaya çalışıyor. Yoga konsantrasyon işidir, öyle bir yandan laf yetiştirirken yapılmaz. Hülya Çelik Kalebayır, amuda kalkmayı başarsa bile bu sahneler yama gibi duruyor. Bir de ı-pad vermişler Nurhalat’ın eline. Annesinin evlenme önerilerine kulak vermemek için ikinci kaçış yolu. Ama İpad kullanan, yoga yapan kızımıza bu iletişim çılgınlığında, pembe, mavi zarflarla damat namzetlerinden mektup gelebiliyor! İlişkiler sanal ortamlarda çözümlenirken kaldı mı böyle romantik zarflar falan? Olmamış. Bir de aklıma takılan, büfesinde dantel örtülerin üzerine sıra sıra bardaklarını dizen Neriman hanım gibi bir kadın, nasıl olur da masanın yanındaki renkli termostan su içer! Kafasına dikerek! Çok mu zordu, masanın kenarına bir bardak su koymak.
Oyunculara gelince, yönetmenin rejisine uygun hızlı, soluklanmayan, zaman zaman yoran yorumlar izledik. Anne’yi oynayan Hanife Şahin’in oyunculuğu, komediye yaklaşımı bana Ayşegül Atik’i anımsattı. Belki o da televizyonda buna benzer anne tiplerini canlandırdığı için. Yalnız kaldığı sahnelerde daha içe dönük bir oyunculuk sergileyebilirdi ama yapmadı. Kendi içinde istikrarını hiç bozmadı baştan sona sevimli bir kadın olmayı seçmişti. Nurhayat rolündeki Hülya Çelik Kalebayır’ı ilk kez izledim. Fazla ezber oynuyor gibiydi ve duygu değişimleri yapay kaldı. Ama fizik olarak rolüne yakışmış. Nurhayat’ın bankasında müdür olan, gönlünün kaydığı Rıdvan rolünde M.Lebip Gökhan var. Baştaki tutuk hali, anneye oyun oynadığı ‘Gay’ sahnesinde giderek açıldı. Ve bana çok fazla geldi. Kızlarından yana dertli çöpçatan Kadir Usta’da iş bitirici tavır, Ali İhsan Yenar’ın üzerine iyi oturmuştu. Damat adayı Coşkun’da, Ahmet Dizdaroğlu, tedirginlik, arsızlık ve üç kağıtçılık arasındaki sıkışmışlığı bir çırpıda oynayıverdi ve ‘bu nasıl mimar böyle? ‘ dedirtiverdi.
Oyununun dekor tasarımı Suar Şeylan imzasını taşıyor. Orta halli bir salonda her taraf yapma çiçek ve dantel örtüyle süslenmiş. Çünkü anne yapma çiçek yaparak hayatını kazanıyor. Yemek masasının üzerine de bu çiçeklerden serpiştirilmiş. Ama kadın neyle çalışıyor, araç gereçten eser yok! Oysa görmek isterdik bütün gün evde yalnız kalan kadının çalışma ortamını. Kostümleri hazırlayan Mihriban Oran, banka memuresini spor mu yoksa abiye mi giydireceği konusunda kararsız kalırken, Kadir Usta’nın iş kıyafeti gayet şıktı! Oyun müziğini iyi bilen Nurettin Özşuca, öne çıkmadan konuşturmuş ustalığını.
Türk Tiyatrosu’nun klasik olmuş eserleri yeniden sahnelenir, yeni kuşaklara tanıtılır, buna hiçbir itirazım yok. Ama oyunlar da eskir ve içinde bulundukları çağa ayak uydurmak adına yeni dokunuşlara, farklı yorumlara gereksinim duyarlar. Ne yazık ki ‘Lütfen Kızımla Evlenir misiniz’ de bunu göremedim. Nurhayat oyunun bir yerinde annesine isyan ederken ‘Ben sıramı savdım, herkes bu sırayı savmak zorunda mı demek istiyorsun’ diye bağırır. Gördük ki evet zorundaymış, finalde anne ve Rıdvan Bey zorla geçirdiler nişan yüzüğünü kızın parmağına. Mutlu son! Ama kız aşık oldu tabii ki yuva kuracak derseniz, ‘Tabii ama bu aşk da bana zoraki ve hiç inandırıcı gelmedi’ derim…
Çok anlamlı bir günde doğan (29 Ekim 1933) değerli yazarımız Muzaffer İzgü’ye sağlıklı yıllar diliyor, saygılarımı sunuyorum.
Rengin Uz
www.dirensanat.com