İstanbul Kadıköy’deki Tiyatro Ak’la Kara Aralık ayında Kerem Kobanbay’ın yazdığı Murat Sarı’nın yönettiği ‘Arsız Davet’ adlı komediyi sahnelemeye başladı. Aynı zamanda tiyatronun kurucularından olan Kerem Kobanbay ile yazarlığı ve tiyatronun bugünkü durumunu konuştuk
‘Arsız Davet’i bir ‘fars’ olarak tanımlayabiliriz. Bu türe özel bir ilginiz mi var?
Komediyi, özellikle de ‘fars’ı çok seviyorum. Dünya tiyatrosunda bu alanda önemli yazarlar var, bunların en ünlülerinden biri de Türkiye’deki seyircinin yakından tanıdığı Ray Cooney’dir. Bizim dünya standartlarında yarışacak bu tarz bir oyunumuz olmadı, benim amacım böyle bir düzeye ulaşabilmek. Yani, Türkiye’nin Ray Cooney’i olmak istiyorum. Bu ‘kapı komedisi’ni, heyecanını, oyuncuların sahnedeki dinamizmini çok seviyorum. Bu benim yazdığın dördüncü fars. Bir oyunum da Bursa Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenecek: ‘Aklı Olan Durmaz’ 2 Ocak’ta başlıyor. O oyunda da bol kapı var. Bu kapıları sanki bir kağıda çizip, bozuk paraları birinden diğerine iter gibi oyun kurmayı çok seviyorum. Sanırım benim tarzım ‘durum komedisi’. Kendim de oyuncu olduğum için o trafiği düzenlemek bana zor gelmiyor.
Oyuncu konusuna geldiğimizde şunu sormak istiyorum: Sahnede uyumlu bir ekip görümünü var. Oyunu biraz da ekibinize göre mi yazdınız?
Biraz, onun gibi bir şey, yani ekibi belirleyip ona göre yazdım. Oyuncuların bu türe yatkın olması gerekiyor. Metin ile oyunculuk iç içe geçmeli. Benim de kurucularından biri olduğum ‘Tiyatro Ak’la Kara’ dört yaşına girdi. Biz bir repertuar tiyatrosuyuz. Polisiye, dram, komedi… çok farklı konularda ve değişik türlerde oyunlar oynuyoruz. Kadromuz kemikleşmeye doğru gidiyor. Kadromuzla rollerin örtüştüğü arkadaşları seçiyoruz. Tab iki bizim bir avantajımız var: Seslendirme, dublaj stüdyomuz var. Seslendirmede görev alan yıllardır tanıdığımız arkadaşlarla beraberiz. Bu açıdan oyuncu bulmamız hiç de zor olmuyor. Stüdyonun on üç yıllık kurumsal kimliği hemen tiyatro da da kendini gösterdi. Bunların hepsi ‘Ak’la Kara’nın bir buzdağı gibi görünen yüzünü gösteriyor. Tiyatroyu sadece Kerem ile Savaş kurdu, diye bakılıyor ama sadece işletme bizim üstümüzde yoksa arkasında büyük bir ekip var. Hepsi benim Konservatuardan arkadaşlarım. Dolayısıyla oyuncu seçerken hiç sıkıntı çekmiyoruz.
Oyunda rollerin dağılımı birbirine yakın. Nedeni bu söyledikleriniz olabilir mi?
Buna biraz özen gösteriyorum diyebilirim. Rol dağılımının dengesinin ve sahne trafiğinin seyirciyi daha dinamik tuttuğunu düşünüyorum.
Yazarlık, oyunculuk, yönetmenlik, tiyatro sahipliği… Tiyatronun her dalında varsınız. Bunlar arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Belki sadece oyun yazsaydım daha zor olacaktı. Sadece oyuncu olsam oyunlarımdaki dengeleri, işleyişi kurabilir miydim bilemiyorum. bu üçünü harmanladığımda daha başarılı olduğum kesin.
Biraz da oyunun içeriği ile ilgili sormak istiyorum. Oyunun trafiğinin seyirciyi yorabileceğini düşündünüz mü?
Bu tamamen matematik hesabı… Seyirciyi nerede yormak istiyorsunuz nerede rahatlatmak istiyorsunuz ya da güldürmek istiyorsunuz… Onları önceden belirlemelisiniz. Genel olarak altıncı dakikada seyirciyi güldürmeye başlarsınız ama bu oyunda üçüncü dakika da güldürmeye başladık. Alışıldık olandan önce seyirciyi rahatlatmak istiyoruz, sonra bazı sahnelerde rahatlatmak, finale kadar bu tempoyu tırmandırarak sürdürmek istiyoruz. Seyirci birinci perdenin sonunda bu oyun nereye varacak diye düşünmeli, ikinci perde sonunda oyundan doymuş olarak çıkmalı. Bunu başardığımızı da görüyoruz.
Oyunda yer yer günümüze göndermeler var. Bu gönderme ve imaların seyirci üzerinde nasıl bir etkisi var?
Bunlarda zamanlama çok önemli. Bazı oyunlarda yer yer güncel olaylar, popüler kültürde öne çıkmış olaylar ya da kişilere göndermeler yapılarak güldürü öğesi oluşturulur. Biz de bunu uygfuladık. Seyirciden aldığımız tepki bunların yerli yerinde olduğunu gösteriyor. Elbette bu eklemelerin duruma uygunluğunu da…
Son birkaç yıldır ‘alternatif tiyatrolar’da bir artış var. Buralarda genç yazarlarımızın oyunları sahneleniyor. Bazılarında da sizin gibi yazar oyuncu ya da yönetmen olabiliyor. Siz bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Alternatif tiyatrolara son derece saygı duyuyorum. Elbette biz daha farklıyız; bu tiyatro salonunu kiraladık, baştan aşağı elden geçirdik. Bunları 13 yıllık seslendirme stüdyosu ve 25 yıllık tiyatro çalışmasının birikimiyle yaptık. Konservatuarı yeni bitirmiş sanatçılardan bunu bekleyemeyiz. Onlar bir yerlerde küçük paralarla, sahneler yaratıyorlar. Zorlukların üstesinden gelerek güç koşullarda istedikleri oyunları sergiliyorlar. bu çok saygı duyulacak bir iş. Yetenekleri haricinde maddi olarak ellerinde hiçbir imkân olmamasına rağmen, az ve düzensiz bir gişe geliriyle başarılı olabiliyorlar. Söyleyecek şeyler var ve son derece de güzel bir biçimde bunu aktarıyorlar. İçlerinde olmamış, başarıldığı halde tutmamış örnekler de var. Olacaktır ve doğaldır da. Her işte olduğu gibi bizim oyunlarımızın da kimi tutuyor kimi tutmuyor. Bizim avantajımız daha kurumsal bir tiyatro oluşumuz. Ayakları yere basan bir tiyatroyuz. Müdüründen sahne arkasına kadar oyuncusuna kadar herkesin görevi bellidir. Onun için daha sakin ve sağlıklı ilerliyor.
Gezi direnişi ile zirvesine çıkan olaylar, tiyatro dünyasında yankı bulmadı henüz. Sanırım bazı yazarlarımız bu konuyu sahneye taşıyacak. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yaşanan olayların, gerginliklerin sanatları ve akımları etkilemesi kadar doğal bir şey olamaz. Brecht tiyatrosu İkinci Dünya Savaşı’nda ortaya çıktı ve söyleyeceği şeyleri o döneme ait söyledi, oyunlarını yaptı. Biz de elbette kendi dönemimize ait oyunlar yapabiliriz. Ama biraz beklenmeli ve olgunlaştırılmalı. Yaşanandan sonra hemen arkasından daha sezon başlarken böyle bir şey yaparak nemalanmaya kalkışmak bence çok itici bir şey. Dolayısıyla yapılmadıysa da bilinçli olarak yapılmadığını düşünüyorum. Gezi direnişine ilişkin oyun yazmak hemen akla gelebilecek bir fikir. Doğrusunu söylemek gerekirse gezi direnişi ile oyun yapmak çok kolay. Yani çocuk oyunu bile yaparsınız. Örneğin; ağaçlar kurarsınız ve ağaçlarda bir takım baykuşlar yaşar, o baykuşlar Beyoğlu gençliğidir. Bir gece adamlar gelir, ağaçları keser ve direniş başlar. O sırada kargalar gelir ve baykuşlarla kavga eder falan… Bu kadar basit.
Baskılardan çekinmiş olabilirler mi?
Hiç sanmıyorum. Çekinmek değil “nemalanıyor” durumuna düşmemek. Çünkü bir şeye karşı gelirken o şeyin altında kalabilirsiniz. Çok güzel bir konu yakalar, çok güzel işleyebilirsiniz, ama bunu başaramadığınız, iyi bir şey ortaya koyamadığınız zaman karşı olduğunuz tarafı güçlendirmiş olabilirsiniz. Eğer burada ben söz konusu isem ben söylediğim nedenden dolayı yapmadım.
Hep bu tarzda oyunlar yazmayı mı düşünüyorsunuz?
Tiyatro olarak her türde oyun sahneliyoruz. Polisiye, klasik, ki bu ay Cyrano’ya başladık, vodvil… Hatta illüzyon tiyatrosu bile yaptık. Yepsi birbirinden farklı. Ben ise iki senede bir vodvil yapmayı düşünüyorum. bir sene yazıp, bir sene nadasa bırakmak sonra yeniden düzenleyip sahnelemek şeklinde.
RÖPORTAJ: SABİT DOĞAN
www.dirensanat.com
ARSIZ DAVET…
Karakterler karıştı…
Davet içinden çıkılmaz bir hal aldı…
Komedi bu sezon Murat Sarı’nın yönettiği Kerem Kobanbay’ın yazdığı Arsız Davet oyunuyla sürüyor… …
Eşi Can’ı Amerika’ya gönderen Polat, eve sevgilisi Nur’u getirmiştir. Bu sırada kardeşi Ferhat, arkadaşı Kaya’ya olan kumar borcunu ödemek için Polat’dan borç istemeye gelir. Fakat Kaya’nın sevgilisi Gül’ün borcu tahsil etmek üzere eve geleceğinden habersizdir. Gül’ü daha kimse görmemişken, Amerika’ya vize problemi yüzünden giriş yapamadan eve dönen Can görür. Ferhat onları bir arada görünce, Gül’ü Polat’ın sevgilisi sanır ve Can’a kendi sevgilisi Nur olduğunu söyler. Fakat Nur da ortaya çıkar. Mecburen onu da Kaya’nın sevgilisi Gül olarak tanıtırlar. Ardından kumar borcunun peşinde olan Kaya da gelince, kendilerini doğaçlama gelişen arsız bir davetin içinde bulurlar. Partidekilere servis yapan Siyami Bey’in başına gelenler, her şeyi daha da içinden çıkılmaz bir hale getirir.
Oyun karakterleri üst üste gelen aksilikler içinde kıvranır.
Yazan: Kerem Kobanbay
Yönetmen: Murat Sarı
Yönetmen Yardımcı: Şendal Yıldız – Akın Tezer Tunalı
Oyuncular: Buket Dereoğlu, Elif Erdal, Kerem Kobanbay,
Levent Ünsal, Mustafa Dinç, Yeliz Şar ve Nur Subaşı.