Beyoncé Knowles son stüdyo albümü “Beyonce” ile sürpriz bir şekilde geri döndü.
Kendi tanımladığı şekliyle bu ‘görsel’ albümde on dört şarkı var ve bu şarkıların her birine de bir klip eşlik ediyor. Bunun bir sanatçı için ilk olduğunu söylemeye gerek yok. Bundan başka diğer bir sıra dışılık ise popun divasının bir album çıkaracağı haberinin neredeyse hiç duyulmamış olması. Bir iki hafta kadar önce menajerleri turne programını uzatacağını hayranlarına bildirmişlerdi ancak albümle ilgili tek bir kelime bile etmemişlerdi. Belki de öyle bir yıldızın neden reklama ihtiyacı olsun ki diye düşünebilirsiniz. Ya da en azından o öyle hissediyor. Ne olursa olsun albümdeki işçiliği gibi lansman yönteminin de denenmemiş, cesur ve cüretkar olduğunu söylemeliyiz. O, istediği şeyi yapıyor.
Albüm bir dizi tanınmış ve tanınmamış prodüktörün ortak çalışmalarının ürünü. Eski kocası Jay-Z, Timbaland, Ammo, Hit-Boy ve Key Wayne gibi kıdemlilerin yanı sıra Caroline Polachek ve bu albümdeki dokuz parça için yaptığı çalışmalara kadar hiç bilinmeyen Boots gibi genç yeteneklerin katkıları var albüme.
Yaratılan sound’lar Knowles’den bekleyeceğiniz şeyler değil ve zaten bu da onun sürprizini artıran bir diğer nokta. Fütüristik motiflerle süslü albüm elektopop/R&B türlerinde ilerliyor. Adeta bir marşı andıran koral ve vokal derinliğine sahip açılış parçası “Pretty Hurts”de, Beyonce moda endüstrisinin acımasızlığı ve güzellik ikonlarından dem vuruyor. Ve açılış parçası gibi “Flawless”, daha naif bir biçimde Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adichie’nin de sözlerine yaslanarak yine aynı temada ilerliyor.
Bu cesur girişimde, var olan daha karanlık imgelerin akışı alttan alta hissediliyor ki bu da dinleyicinin merakını canlı tutuyor. Güçlü vuruşları ve elektronik altyapılardan arındırılmış ‘Haunted/Ghost’, ‘Yoncé/Partition’, ‘No Angel’ ve ‘Jealous’ gibi şarkılar herhangi bir elekronik müzik heveslisinin açıklığında kendisini kaybedebileceği bir alan yaratıyor.
Diğer şarkılar kısmen imalı kısmen açık bir şekilde günlük yaşama ve kişisel deneyimlere dokunuyor gibi görünüyor. Daha çok R&B’ye yaslanan “Blow”, “Rocket” ve eski kocası Jay-Z imzalı “Drunk in Love” şarkıları belirgin bir biçimde kinayeli olarak tanımlanabilir.
Albümün kapanış bölümünde “Superpower”, “Heaven” ve küçük kızının da yer aldığı “Blue”, daha naif parçalar var. Bu şarkılar duyguyu modern balladlarla süsleyerek servis ediyor. Vokal stili ise duru bir güzellik tadı bırakıyor damağımızda.
Sonuç olarak; alması beklenen tüm bu olumlu eleştiriler ve ticari başarısıyla (album 15 Aralık itibariyle 100 ülkede bir numara olma rekorunu kırdı ve bu kadar kısa bir zamanda promosyon olmadan Taylor Swift’in Red albümüyle yarışan dijital satış rakamlarına ulaştı), Beyonce’un başardığı şey R&B türüne yeni bir yön veren noktayı saptamak. Her zaman biraz da zayıf sayılabilecek bir tür olan R&B kulvarında tuhaf bir renklilik ve çeşitlilik sunuyor Beyonce. Elbette bu benim gençliğimin ve hatta daha önceki dönemlerin R&B’si gibi değil. Bu tamamen yeni bir şey. Ona ait.
Yazan:George Wabisca
Çeviren: Sefa Yıldız