RENGİN UZ : AŞK VE NEFRET OYUNLARI…

0

 Oyun Atölyesi’nde sahnelenen, Zerrin Tekindor ve Tardu Flordun’un olağanüstü başarılı performansları ile göz doldurduğu, Edward Albee’nin başyapıtı ‘Kim Korkar Hain Kurttan’, absürd tiyatro ile kara mizah karışımı traji-komik bir oyun.

 

                                            

    AŞK VE NEFRET OYUNLARI…

RENGİN UZ
RENGİN UZ

 

Kim Korkar Hain Kurttan/ Who’s Afraid of Virginia Woolf, çağdaş Amerikalı oyun yazarı Edward Albee’nin beşinci ve en ünlü oyunu. Oyun, Albee’nin  ‘Hayvanat Bahçesi’ kadar olmasa da Absurd (Uyumsuz) Tiyatro’dan izler taşır. Bu tiyatronun ortak özelliklerinden olan, insanın ölümlü olması, insan durumunun ve hayatın anlamsızlığı, umarsızlık,  tükenmişlik, iletişimsizlik, yabancılaşma gibi unsurlar ‘Kim Korkar Hain Kurttan’ oyununda da karşımıza çıkar. Martha ve George arasında geçen dialoglar evliliklerinde çöküş yaşayan orta yaşlı herhangi bir karı-kocanınki gibi değildir. Anlam ve değer kaybına uğramış bir ilişkidir onlarınki. Yazarın amacı, insana kendi trajedilerini seyrettirmek, uyumsuz olanın bilincine vardırmaktır. Edward Albee, 1962’de yazdığı, bir yıl sonra Tony Ödülü alan ‘ Kim Korkar Hain Kurttan’ oyunuyla aile yapısının bütünlüğü ve huzurunu yerle bir ederek, Amerikan rüyasına, Amerikan ahlakçılığına büyük darbe indiriyordu. Kim Korkar Hangi Kurttan, 1962 yılında Broadway’de ilk sahnelendiğinde kıyamet kopmuş, oyun sansüre uğramıştı.

Türk tiyatro seyircisinin ‘Kim Korkar Hain Kurttan’ oyunu ile tanışması, Broadway’de sahnelenişinden sadece bir yıl sonra, 1963-1964 tiyatro sezonunda Kenter Tiyatrosu sayesinde oldu. Yıldız Kenter ve Müşfik Kenter’i, Martha ve George rollerinde izlemiş olmayı çok isterdim. Ama oyunu 1987-1988 sezonunda, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun İstanbul turnesinde seyretme şansını yakaladım. Bu kez, başrollerde Devlet Tiyatrosu’nun iki parlak oyuncusu Ayten Gökçer ve Çetin Tekindor vardı.  Oyunculukları da çok parlaktı.

19700730.jpg-r_640_600-b_1_D6D6D6-f_jpg-q_x-xxyxx

Üç perdelik Kim Korkar Hain Kurttan oyunu, 1966 yılında, Alman yönetmen Mike Nichols tarafından siyah-beyaz olarak filme çekildi. Elizabeth Taylor ve Richard Burton gerçek yaşamlarındaki aşk ve nefret ilişkilerini bu kez beyazperdeye taşıdılar ve çok büyük sükse yaptılar.  Önceleri, cinsel imalar, küfürler yadırganıp film, bazı yerlerde yasaklansa da, Kim Korkar Hain Kurttan, Amerikan Sinema’sında, tiyatrodan sinemaya uyarlana en kült filmler arasında liderliğini korumayı başardı. Richard Burton Oscar’ı kıl payı kaçırdı ama Martha rolü Elizabeth Taylor’a ikinci kez ’ En İyi Kadın Oyuncu’ Oscar’ını getirdi. Film, 5’i Oscar olmak üzere toplam 13 ödülle taçlandırıldı. Kim Korkar Hain Kurttan, tüm ana karakterlerin ve sanatsal kadronun toplu olarak Oscar’a aday gösterildiği tek film olma özelliğini de taşıyor.

YÜZLEŞME VE ARINMA

Oyun Atölye’sinde, Hira Tekindor’un rejisi ile perde açan ‘Kim Korkar Hain Kurttan’ kara mizah ve absürd tiyatronun içi içe geçtiği traji-komik bir oyun. New England Üniversitesi’nde tarih profesörü olan George ve aynı okulun sahibinin kızı karısı Martha, gece yarısı, üniversite partisinde yeni tanıştıkları genç bir çifti evlerine içki içmeye davet ederler. Daha doğrusu daveti yapan ve kocasına danışmaya bile gerek duymayan Martha’dır. Bu davet, sıradan, birbirlerine tanımaya yönelik dialoglarla başlasa da ilerleyen saatlerde, içkiler içildikçe, tansiyon artar, iki çiftin tüm sırlarının ortaya döküleceği bir yüzleşme, hesaplaşma ve arınma gecesine döner. Her birinin kendi yalanları, kendi fantezileri vardır ve iki çift arasındaki çekişme çok sert bir güç savaşına dönüşür. Martha ve George’un şiddet dozunu giderek arttırdıkları aşk ve nefret oyununda, düş kırıklıkları, başarısızlıklar, mutsuzluklar, karşılıklı suçlamalar, geçmişin muhasebeleri, söz düellolaları, bazen gülünç ama daha çok vahşi bir acı çektirme oyunu şeklindedir ve oyun hiçbir düşe, hiçbir avuntuya yer bırakmayacak şekilde sona erer.

1554575_1448141972068850_700172744_n

Kim Korkar Hain Kurttan oyununu Türkçeye kazandıran Asude Zeybekoğlu’nun çok temiz anlaşılır bir dili var. Çevirisi hiç de kolay olmayan oyunu onun cümlelerinden dinlemek büyük zevk. Kim Korkar Hain Kurttan oyununu gencecik bir yönetmen Hira Tekindor sahneye koymuş. Bu ilk yönetmenlik deneyimi ve oyunla ilginç bir bağı var. Babası Çetin Tekindor’un George’u oynadığı yıl Hira henüz doğmamış. Kim Korkar Hain Kurttan oyununun teksti 10’lu yaşlarını sürerken eline geçmiş ama o kalın teksti okumaya bir türlü cesaret edememiş. Okumaya cesaret edemediği aynı metin yıllar sonra karşısına çıkacaktır. Bu kez oyunun yönetmenliğini üstenecek, üstelik Martha’yı da annesi oynayacaktır. Anadan babadan tiyatrocu genç Tekindor (1989 doğumlu), henüz lisedeyken, plastik sanatlar dersi için  yönetmenliği yaptığı, senaryosunu babası Çetin Tekindor’un yazdığı, 5 dakikalık ‘Örümcek’ adlı kısa filmle, Uluslar arası Şili Kısa Film Festivali’nde ‘En İyi Film’ ödülüne değer görüldü.  2007 yılında İngiltere’de bulunan The University of Kent’in’ Film Studies’ bölümüne girdi ve 2010’da mezun oldu. Yine bu sezon Oyun Atölyesi’nde sahnelenen ‘Nehir’ oyununun çevirisini yapan Hira Tekindor, tek mekanda tek gecede geçen bu üç perdelik, inişi çıkışı, öfkesi, bağırışı çağırışı, tutkusu, vahşeti, en önemlisi de ‘ Oyunu ‘ bol olan oyunun üstesinden gelmiş. Çok dinamik süratli bir reji var. Acaba şurası da şöyle mi olsaydı diyebileceğim hiç bir aksaklığa rastlamadım. Sadece oyun Trump gibi  büyük sahnelerde oynadığında, sağdaki koltuk mutlaka daha seyirciye doğru çevrilmeli ki salonun sağ tarafında oturan seyirci oyuncunun sadece sırtını seyretmek zorunda kalmasın! Zerrin Tekindor ve Tardu Flordun gibi çok güçlü iki oyuncu ile çalışmak da ayrıca şansı olmuş. Bence Hira Tekindor’un ilk rejisi tiyatrodaki ilk başarısını da getirmiş. Annesi ve babası haklı olarak gurur duyabilir…

SÜRPRİZLİ OYUNCULUKLAR

Edward Albee, ünü kendi adını bile geçen ‘Kim Korkar Hain Kurttan’ oyununu yazarken, yarattığı karakterlerin, George ve Martha’nın bu kadar şanslı olacaklarını düşünmüş müydü acaba? Dünya Tiyatro Edebiyatı’nın kendilerinden çok söz ettiren bu orta yaşlı çifti, tiyatroda ve sinemada hep çok iyi oyuncular tarafından oynandılar. Oyunun ve yazarın adını yaşattılar. Oyun Atölye’sinde de bu kural değişmiyor.

Martha; 40’larının sonunda, olgunluk çağının tüm güzelliğini yaşayan, hırslı, şehvet düşkünü, kocasıyla aralarındaki aşk ve nefret ilişkisini sert ve eğlenceli bir oyun biçiminde yaşayan bir kadın. Her an her koşulda kocasının canını acıtmaktan garip bir haz duyan ama aynı zamanda da, kendisinden altı yaş küçük George’un onu mutlu eden tek erkek olduğunu söyleyen, ‘mutlu olmayı istemediğim halde beni mutlu eden adam’ diye itiraf eden tutkulu Martha. Kaba olduğunu kabul eden ama canavarlığı reddeden, elinden içki kadehi düşmeyen, cinsel tercihlerini özgürce yaşayan, büyük sırrının yiyip bitirdiği güzel Martha, yani Zerrin Tekindor. Sürprizlerle dolu  Martha’yı sürprizlerle dolu bir oyunculukla yorumluyor. Kariyerindeki en başarılı işlerden birine daha imza atıyor. Özellikle, son perdede, kim kimi bitirecek oyunları sona erip de ölümcül darbe vurulduğunda, maskesi düşmüş, bambaşka bir Martha, bambaşka bir Zerrin Tekindor çıkıyor karşımıza. Kocasını parçalamak için pençelerini çıkartmış, ihtiras dolu o histerik kadın gitmiş yerine, kocasının kanatları altına sığınmak isteyen korkak uysal bir kız çocuğu gelivermiş…

George:  Aşk -nefret, gerçek-hayal zincirinin ucundaki diğer halka. Üniversitesinde hoca olduğu kayınpederi ve karısı tarafından sürekli ezilmiş, kendini gösterememiş, bir türlü Tarih Bölümü’nün başına geçememiş, hep ‘silik’ kalmış. Martha’yı tatmin edememenin ezikliği içinde. Karısının deyimiyle ‘içi geçmiş, bataklık, domuz, ahmak, sersem, ödlek, boşluk, sıfır. İçinde fırtınalar kopsa da her zaman karısının fırtınalarını dindirmek  ve parçalanmış umut kırıntılarını  toplamak zorunda kalmış olan George. Geçmişine dair büyük sırrı ile yaşamayı öğrenmiş, her şeye rağmen karısını çok seven George, yani Tardu Flordun. Son olarak İstanbul Halk Tiyatrosu’nda sahnelenen Sürmanşet’te izlediğim Flordun, tek kelime ile muhteşem. O anlık duygu patlamaları, öfkesinden bir anda mizah yaratması, alaycılığının ardındaki acı…Rolünün her saniyesinin içini doldurmuş. George, ruhu ve bedeni ile Tardu Flordun’un içine girmiş sanki ve Tardu George’u parmağında oynatıyor!

KimKHK_afisson2

Nick; Martha ve George çiftinin, gece yarısı konuklarından, üniversitenin yeni biyoloji öğretmeni. Genç, yakışıklı, hırslı, karısıyla parası için evlenecek kadar gözü yükseklerde. Sakin yaşamı, Martha ve George’un tehlikeli oyunları ile bir anda şekil değiştiren, ev sahibesiyle aşk oyununa girmekten kaçınmayan, işte o zaman cinsel yaşamındaki sorunla yüzleşen,   Nick, yani Şükrü Özyıldız. Daha yolun çok başında gencecik bir oyuncu. Canlandırdığı Nick gibi o da 26 yaşında. Craft Oyunculuk Atölye’sinde eğitim almış. Tiyatrodaki bu ilk büyük rolünde iki dev oyuncu ile aynı sahneyi paylaşıyor. O heyecanlanmasın da kim heyecansın! Deneyimsiz olduğu kendini belli ediyor. O kadar çok içen genç bir adam hele de artık 3. perdede bunu çok daha fazla belli etmeliydi. Ama çok yakışıklı ve sahneye yakışıyor. Zaten Tardu Flordun ve Zerrin Tekindor’la olan ikili sahnelerinde onlar duruma öylesine hakim, öylesine oyunu alıp götürüyorlar ki…

Honey; Nick’in yeni evlendiği karısı. Adı kendisine hiç uymuyor. Hiç de bal gibi tatlı falan değil! Tatsız tutsuz, kendine güveni olmayan silik bir kadın. Hele gösterişli cilveli Martha’nın yanında iyice silikleşiyor. Çok kolay hastalanan, çok sık midesi bulanıp kusan, marazi bir tip. Gece yarısı misafirliğinin büyük bir bölümünü, tuvalette, yerde yatarak, elindeki konyak şişesinin etiketini soyarak geçiriyor! Dörtlü  arasında en çabuk sarhoş olanı. Nick’in kendisiyle parası için evlendiğini, rahip olan babasının kilisenin paralarını götürdüğünü sarhoş kafayla ne kadar anladığı meçhul! Kocasıyla aralarındaki cinsel sorunlar bu geceden sonra iyice su yüzüne çıkacak olan Honey yani Nilperi Şahinkaya. Öncelikle, sürekli kendisinden ‘ sıçan tipli, dar kalçalı’ diye söz edilen Honey’e tip olarak pek uymuyor. Nilperi, gösterişli bir kız. Kustuktan sonra makyajı akmış bir vaziyette oynaması iyi olmuş. Sarhoşu oynamak zordur ancak Şahinkaya’nın sarhoşluğu taklit kokmadığı için inandırıcı.

kkhkk

Ali Cem Köroğlu’nun dekor tasarımı, Martha ve George’un salonu. Dekor, kadınla adamın ortak özelliklerinin karışımı gibi. Bir yanda kütüphane, kitaplar. Diğer yanda renkli duvar kağıdı, aplikler, Ferah bir dekor sadece büyük yeşil kütüphanenin biraz önce bitmiş de yerine konmuş gibi bir havası var. Sanki yerini yadırgamış! Devlet Tiyatrolarında başarılı dekorlara imza atmış ödüllü tasarımcı Ali Cem Köroğlu’nun aksine,oyunun kostümlerini yapan Gamze Saraçoğlu’nun tiyatroda ilk deneyimi. Kendi adını taşıyan markası olan Saraçoğlu’nun Martha’ya ilk perdenin başında giydirdiği siyah parti elbisesini çok beğendim. Ama yeşil kıyafet için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bana, genç bir adamı baştan çıkarmak, kendini teşhir etmek isteyen Martha gibi bir kadın, kocasının ‘ Pazar günü kiliseye giderken giyiyor’ dediği o hanım hanımcık ( dekoltesine rağmen) kıyafeti seçmezdi gibime geldi. Honey’in beyaz elbisesi ve beyaz botları tipine uygundu. O.Enes Kuzu’nun özgün müziği, Hakan Özipek’in ışık tasarımı, Yasemin Erkan’ın koreografisi, de Kim Korkar Hain Kurttan oyununun başarısının artı puanları arasında.

Uzun zamandır üç perdelik oyun izlememiştim. O kadar çabuk ve her saniyesi o dolu dolu geçti ki. Oyun gibi oyun, oyuncu gibi oyuncu seyretmek isterseniz –ki mutlaka isteyin- Oyun Atölyesi’nin sahnelediği ‘Kim Korkar Hain Kurttan’a gidin. Sarsılacaksınız, düşüneceksiniz, huzursuz olacaksınız, güleceksiniz, etkisinde kalacaksınız, ama en çok da ‘İyi ki ben bu oyunu seyrettim’ diyeceksiniz…

İyi ki ben bu oyunu seyrettim…

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.