Murat İpek’in yazıp yönetmenliğini yaptığı, AYSA Prodüksiyon Tiyatrosu yapımı ‘Şenlikli Limonata’, otel odasında, bir kadınla bir erkek arasında geçen, sıra dışı hikayelerin anlatıldığı bir kara mizah. Oyunun kıpkırmızı dekor tasarımına özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Barış Dinçel’in yaratıcılığı alkışı sonuna dek hak ediyor.
Murat İpek’in yazdığı, 6 sezondur perde açan ‘Basit Bir Ev Kazası’ oyununa bayılmıştım. Hem oyuna hem Günay Karacaoğlu’nun oyunculuğuna. Zaten Karacaoğlu ne kadar ödül varsa hepsini haklı olarak topladı canından bezmiş ev kadını rolüyle. Şenlikli Limonata, yine AYSA yapımı, yine Murat İpek yazıp sahneye koymuş. Yine Günay Karacaoğlu var. Ama oyun bu kez iki kişilik, Karacaoğlu’na Fırat Doğruloğlu eşlik ediyor.
Şenlikli Limonata, birbirinden siyahla beyaz kadar farklı olan kadınla adamı bir otel odasında buluşturuyor. İsimleri yok, onlar sadece ‘Kadın’ ve ‘Adam’. Biraz daha açalım; Kıpkırmızı bir otel odası. Gece yarısı bir kadın beliriyor, sarı plastik saçtı, siyah deri şortlu, kırmızı rugan botlu, file çoraplı, yılan derisi çantalı, termoslu (!) kırbaçlı (!) ve bir hayli de gürültülü! Doğru odaya yanlış gecede geliyor. Geliyor ve gitmiyor! Gitse de yine geri geliyor. Adam kovsa da kovalasa da nafile. Ertesi gün çok önemli bir iş için yurt dışına gidecek olan ülkenin önemli yatırımcılarından genç işadamı ipek pijaması ile büyük bir şaşkınlıkla bu garip kadını seyrediyor! Kadın konuşuyor da konuşuyor, anlatıyor da anlatıyor! En çok da Fitnat yengesini, Fidel Castro’yla evlenmek isteyen komünist Fitnat yengesini. Zaten bu yenge sanki oyunun görünmeyen üçüncü kişisi. Kadın, hayat bilgisi dersinin çoğunu ondan almış. Babasının, annesi öldükten sonra kamyon şoförü Abdullah amcaya kaçtığını bile anlatıyor gülerek. Üstelik de babasını anlıyor ve onu yargılamıyor. Hikayeleri arasında yalanı da var gerçeği de. Gülüncü de var acıklısı da. Bir süre sonra karşısındaki kendini beğenmiş, bambaşka bir dünyanın insanı olan Adam teslim olmak zorunda kalıyor bu Heide Klum’a benzediğini söyleyen Kadın’a! Bir araya gelmeleri imkansız gibi görünen bu ikili arasında garip bir dostluk doğuyor. Kadının samimiyeti karşısında adam da çözülüyor, hiç de mutlu hatırlamadığı çocukluk yıllarına gidiyor. O da eksik kalmış, o da yara almış. Adam, kadında hayatın sesini, rengini, doğallığını bulurken, kadın da bu soğuk ve ciddi iş adamının büyük bir titizlikle sakladığı çocuksu yönünü keşfediyor.
Sıra dışı hikayeler paylaşılıyor gece boyu, kadının içine, bira, cin, votka ve viski kattığı limonatanın eşliğinde. Kapitalist düzenin, ayrı dünyalara, ayrı hayatlara, ayrı açmazlara, ayrı korkulara ayrı acılara sürüklediği bu iki insanın buluşması, Murat İpek’in kaleminden zekice örülmüş espriler eşliğinde tam bir kara mizah olarak dökülüyor. Gülerken birden donup kalabiliyorsunuz. Son dakikalarda oyunun seyri tamamen değişiyor ama sürpriz olarak kalsın.
Murat İpek, çok yönlü bir sanatçı; oyuncu, yönetmen, yazar, ressam, ışık tasarımcısı. Şenlikli Limonata’nın teksti bana yabancı koktu biraz, hani dekordaki Galata kulesini görmesem, bu oyun başka bir ülkede geçiyor diyebilirdim. Aklıma takılan bir nokta da, böylesine lüks bir otelde, bir hayat kadınının her saatte, elini kolunu sallaya nasıl dolaşabildiği. Murat İpek metnini kimselere emanet etmeyip kendisi yönetmiş. Gülümsemelerin, kahkahaların ardına saklanmış keskin toplumsal eleştirilerin seyirciyi eğlendirirken sarstığı bir oyun çıkmış ortaya. Kapitalist düzen içinde hayatı çok farklı uçlarda yaşayan iki insanın hayatı sorgulamalarında bana en çarpıcı gelen, kadının oyunun bir yerinde söylediği şu cümle oldu:
‘ Hangimiz hayat kadınıyız? Ben bu işi meslek olarak yapıyorum, bundan başka kötü bir özelliğim yok. Oysa siz hayatın her yerinde ‘hayat kadını’ gibisiniz”
TERS KÖŞE ROL
Günay Karacaoğlu, oynadığı hayat kadını rolü ile seyirciyi tam ters köşeye yatırıyor. Onu şimdiye dek tiyatroda ve ekranda izlemeye alıştığımız rollerden çok farklı bir kimlikle çıkıyor seyircinin karşısına. Kimin aklına gelirdi, sapsarı saçlı, deri şortlu, bir hayat kadını olacak Günay Karacaoğlu diye! Ama olmuş işte. Oyuncunun başarısı da burada zaten. ‘Basit Bir Ev Kazası’nı izlemiş olanlar, birdenbire bu yeni Günay Karacaoğlu imajını önce yadırgayabilirler. Hayatın çemberinden geçmiş, her dakika karşındaki adama hayat dersi vermeye hazır, bilmiş, iyi kalpli, belli bir ahlak anlayışına sahip kadın rolü için kilo vermiş. Coşkulu, enerji dolu, yapmacıksız, sanki içinden taşan bir oyunculuğu var. Sadece Günay Karacaoğlu’ nu değil, ondan böylesine parlak bir hayat kadını çıkartan Murat İpek’i de kutluyorum.
Hayatını hep belli kalıplar içinde, kendisine kodlandığı gibi yaşamış, çoğu kez de yaşayamamış Adam; Fırat Doğruloğlu. İstanbul Kraliyet Tiyatrosu’nda – Çok başarılıydılar, keşke devam edebilseydiler- sahnelenen ‘Hastasıyız’ ve ‘Denizaltında Altı Tahammülfersa’ oyunlarında seyretmiştim. Grubun yakışıklısı ve jönüydü. Doğru ve sade bir oyunculukla, kendini beğenmişliği, şaşkınlığı, kızgınlığı ve giderek değişip şekil değiştiren duygularını gayet iyi ifade etti.
Şenlikli Limonatı’nın çok şenlikli bir dekor tasarımı var, hemen gözümü alan ve bir daha da gözümü alamadığım. Barış Dinçel imzalı bu kıpkırmızı dekor, tiyatroda dekor tasarımın oyuna ne kadar çok şey kattığının, sahne üzerinde bir dünya yaratmakta ne denli önemli bir rol üstlendiğinin somut göstergesi gibi. Oyun, klasik, sıradan herhangi bir otel odasında geçseydi kesinlikle aynı etkiyi yaratmazdı. Ne yapmış Barış Dinçel? Ne yapmamış ki! Neredeyse bütün sahne kırmızı. Hınzırca tasarlanmış, belli ki çok pahalı tematik bir otel odası. Sanki kocaman bir bisiklet ve parçaları serpiştirilmiş sahneye. Tekerlekler, çarklar, bar yerine çocuk arabası, kocaman yatağın altında büyüklü küçüklü valizler, çizme ayaklı koltuklar…Barış Dinçel’in dekor tasarımı, yazardan, oyunculardan, yönetmenden, müzikten, kostümden, ışıktan, her şeyden rol çalıyor. Nasıl çalmasın ki, Lunapark gibi. Alkışların en büyüğünü Barış Dinçel’e göndermek isterim.
Çiğdem Erken oyun müziğini iyi bilir ve kötü müzik yapmaz. Bu kez de kural değişmiyor. Emra Albayrak Şahin tarafından hazırlanan oyunun kostümlerini de sevdim. Rüküşün rüküşü bir hayat kadını ve pijaması bile şık bir iş adamı!
AYSA Prodüksiyon Tiyatrosu’nun ‘Şenlikli Limonası’sı tatlı- ekşi bir tat bırakıyor…Bu limonatayı tatmakta yarar var diye düşünüyorum.