Örümcek Kadının Öpücüğü. William Hurt’a Oscar kazandıran, tüm dünyada olduğu giibi ülkemizde de büyük yankılar uyandıran film. Bu filmi izlemeyen neredeyse yok gibidir aramızda. Yurtdışırnda sergilenen tiyatro versiyonları da aynı ilgiyi devşirmişti seyirciden. Ama bugüne dek ülkemizde sahneye gelmemişti. Böylesine önemli ve iddialı bir filmden sonra bunun tiyatrosunu oynamak büyük bir cesaret işiydi. Ve bu cesareti Tiyatro Hâl, ve yine gençler, genç oyuncular gerçekleştirdi.
Bildiğiniz gibi oyun Latin Amerika’da, bir hapisane hücresinde geçer. Bu küçück hücreye bir dünya sığmıştır. Burjuva sınıfından gelen ama yasadışı bir örgütün liderliğini yapan devrimci Valantin’le çocuk tacizi yüzünden hüküm giymiş eşcinsel Molina işte bu hücreyi paylaşmaktadır. Dış dünyada karşılaşma şansı olmayan iki insan bir araya gelmiştir. Ve bu hücrede Molina, akşamları, kendisinde iz bırakan filmleri anlatır. Oyun boyunca anlatılan, burada ayrıntısına girmeyeceğim dört filmi anlatırken aslında kendini anlatmaktadır Molina. Sinema aracılığıyla olmayı arzuladığı kadınları sıralar. Halk sınıfından gelmesine rağmen burjuva değerleri arzulamaktadır, burjuva sınıfından gelmesine rağmen kendini halkına adamış Valantin’in tersine. Molina, hayatına anlam katacak erkeği arayan kadındır; Valantin’se burjuva ortamının içinde bir idealisttir. İşte piyes bu sınıf ve değer çatışmalarını gözler önüne sermektedir. Eserde Valantin düşünceyi, mantığı, maçoluğu temsil ederken, Molina kadınlığı temsil etmektedir..
Oyun boyunca Molina’yla Valantin bu filmler aracılığıyla karşı karşıya gelirler, birbirlerini keşfeder ve birbirlerine bağlanırlar. Molina trajik bir kahramana dönüşürken Valantin amaç için yitirdiği duyguları, heyecanları keşfeder.
Oyunu Oğuz Utku Güneş sahneye koymuş. Sahneyi üçe bölerek kullanmış: hücrenin içi, Molina’nın hapisana müdürüyle konuştuğu sahnenin önü ve molina’nın anlattığı filmlerden kesitler izlediğimiz sahnenin arka bölüm. Böylece black out’larla kesilmeyen, su gibi akan , seyircinin ilgisini yoğun tutan başarılı bir reji gerçekleştirilmiş. Bu rejiyi gerçekleştirirken oyuncularının yeteneğini en üst düzeyde tutan bir oyun birlikteliği de sağlamış.
Oyunun başkahramanları Valantin ve Molina’yı canlandıran Çağdaş Tekin’le Göktay Tosun’u ilk kez izledim. Çok zor iki rolün çok başarılı iki oyuncusu, topun bir kez bile yere düşmediği bir ping pong maçı izliyor gibisiniz. Hiç bozulmayan bir uyum içindeler. Çağdaş Tekin o sert, her şeyden kuşkulanan, kimseye güvenmeyen, duygularını ve heyecanlarını bastırmış devrimci karakterini kusursuzca canlandırıyor. Değişimini inandırıcı bir oyunculukla veriyor.
Molina yorumlanması oldukça zor, bıçak sırtı bir gengede yorumlanması gereken bir rol. Çünkü Molina ötekidir. Dengemizi bozacak korkusuyla içimizde büyümesine engel olduğumuz yabancıdır. Molina hem kendisini mahkûm eden, dışlayan toplumun kurbanıdır, hem de topluma borçlu olduğu düşlerin. “Öteki”yi oynamak çok zordur, biraz aşırılık onu itici, sevimsiz kılabilir. Aşırı ölçülülük onu inandırıcı olmaktan uzaklaştırır. Göktay Tosun bu açmazların hiçbirine düşmüyor. Dediğim gibi, rolünü bıçak sırtı bir dengede, başarıyla yorumluyor. Oyunculuğunda Molina’nın edinilmiş hareketlerini görüyoruz, ses kullanımında onun kadınsıllık arzusunun vurgulandığına tanık oluyoruz. Göktay Tosun’u da, Çağdaş Tekin’i de, sahneüstü uyumlarını da izlemek başlıbaşına bir zevk.
Örümcek Kadının Öpücğü ahlakın şifrelerini çözen, dostluk kavramını da gündeme getiren gerçek bir insanlık öyküsü. Tiyatronun büyüsünü yaşatan, seyircisini düşünmeye zorlayan başarıyla kotarılmış, bu tiyatro mevsiminin en önemli yapıtlarından biri.
Yaşar İlksavaş
www.dirensanat.com