RENGİN UZ : YOKSA SHAKESPEARE UZAYLI MI !

0

Şehir Tiyatroları, Azeri oyun yazarı Elçin’in ‘Shakespeare’ adlı oyununu sahneliyor.  Şehir Tiyatroları’nın 100. kuruluş yıldönümü, Shakespeare’in 450. doğum yılına denk gelince, doğrusu klasik bir Shakespeare oyunu seyretmeyi tercih ederdim.  

 

rengin_uz
RENGİN UZ

Bu sezon, dünyanın en büyük tragedya yazarı olarak kabul edilen ve oyunları, her dönem yeniden keşfedilen, yeniden yorumlayan Shakespeare’nin 450. doğum yılı nedeniyle, sahnelerimiz ‘Shakespeare’ oyunlarıyla doldu.  Geçtiğimiz haftalarda, adı Shakespeare olan bir oyun izledim Şehir Tiyatroları’nda. Adının neden ‘Shakespeare’  olduğunu pek çözemediğim bir oyun! Shakespeare’i, çağdaş Azerbeycan  Edebiyatı ’nın tanınmış isimlerinden Elçin Efendiyev yazmış.  Elçin adını kullanan yazarın yapıtları, İngilizce, Fransızca, Macarca ve Bulgarcaya çevriliyor, senaryoları filme alınıyor.

Oyun, ruh ve sinir hastalıkları kliniğinde geçiyor. Herhalde kendilerini, Shakespeare’in farklı karakterleri sanan deliler kendi aralarında yazarın oyunlarından bölümler oynayacaklar, esprili bir oyun seyredeceğiz diye düşündüm. Düşündüğüm gibi çıkmadı. Hayatlarını, kendi düş dünyalarında yorumlayarak diledikleri gibi özgürce yaşayan hastalar ve onlara bakmakla, anlamakla yükümlü doktorlar ve personel arasında geçiyor. Sanat dünyasını temsil eden Sarah Bernhardt  ve yakın tarihimizden Josef Stalin, bölünmüş kişilik yaşayan bir kadın, farklı gezegenlerden geldiklerini söyleyen Venüslü ve bir uzaylı, Drop13, bu kliniğin renkli delileri…

Elçin’in oyunu, ‘Kim Akıllı? Kim Deli?’ sorularına yanıt ararken, beynin gücünün sınır tanımayan derinliklerinde gezinmek,  beynin kıvrımlarından süzülenleri irdelemek, toplumsal ve kişisel sorunlar arasında sıkışıp kalmış insanların sevgi, mutluluk ve düş dünyalarının kapılarını aralamak istiyor. Yaşam kavgasında yorgun düşmüş, hastanenin baş kekimi bir küçücük mutluluk kıvılcımı beklerlerken, onun yerinde gözü olan genç kadın doktor maddi sıkıntılarla boğuşurken, hastabakıcı ufak tefek hırsızlıklarla günü kurtarırken, deliler  kendi dünyalarında mutludur… Yani oyundaki deliler mutlu, onları tedavi etmekle yükümlü olanlar mutsuz. Yalnızlığımızın, mutsuzluğumuzun, hayatta kalabilmek için karşılaşacağımız tüm zorlukların ‘Deli’ gibi yaparak mı üstesinden geleceğiz? Elçin’e kalırsa öyle görünüyor. Oyunun mutsuzları ile mutluları, hayalleri fark etmek, onları serbest bırakarak sınır tanımadan, sınır çizmeden kendini sınıflandırmadan yaşamanın, sevgide saygıda buluşmanın ortak noktasını Shakespeare ile keşfederler. Dışarıdakilerle içerdekilerin buluşması, ortak biri düşü paylaşmaları, birbirlerine iç dünyalarını açmaları Shakespeare’in ‘Romeo ve Juliet’ oyunu ile olur. Tiyatronun zaferi!

Yazar, ‘Deli kim, Akıllı kim’ sorularını irdelerken oyunun merkezine Shakespeare’i  dolayısıyla da tiyatroyu yerleştirmiş. Yazarın, Shakespeare yoluyla tiyatroyu yüceltmek gibi bir amacı var ama bu her zaman yerine oturmuyor. Sarah Bernhardt’ın ‘Sadece tiyatro beni yalnız bırakmadı, tiyatro canlı bir organizma, bir ateştir’ sözlerine katılmamak mümkün mü? Ancak uzaydan geldiğini söyleyen adam başta  ‘Bizim oralarda insanlar yalan söylemez, düşündükleri ile söyledikleri birbirini tutar, onun için de tiyatro yoktur ‘ diyor pek bir övünerek ve dünyalıları küçümseyerek!  Oysa finalde  Shakespeare’in yazdığı Romeo ve Juliet’ten fazlasıyla etkilenmiş ve büyülenmiş olarak uzaylılara tiyatroyu öğretmek için yola koyuluyor!  Romeo ve Juliet, hastalarla doktorların birbirini daha iyi anlamasına neden olurken, kimyalar da bozuluyor. Düşünün ki Kominist Partisi Genel Sekreteri, Marksist devrimci Stalin’e bile şunu söyletebilir: ‘Romeo ve Juliet’in içeriği Kapital’den daha yüklü’ ! Ya doktor ne dese beğenirsiniz : ‘Shakespeare bütün insanları eşit görüyor’ . Elçin, Shakespeare’in uzaylı bile olabileceğinden dem vuruluyor!

shakespeare gif

AKMIYOR, AKSIYOR

Melalat Abbasova, oyunun yazarı Elçin gibi Bakü doğumlu. Ülkesinde, Güzel Sanatlar Enstitüsü Tiyatro ve Sinema Oyunculuğu  Bölümü’nden mezun olmuş. Uzun yıllardır da Şehir Tiyatrosu kadrosunda.  Bundan 10 yıl kadar önce Elçin – Abbasova birlikteliğini ‘ Yıldızlar Altında Cinayet’ oyununda görmüştük. Elçin, bu kez de oyununu, ‘ Bu şehrin istidatlı tiyatro çalışanlarından ve benim güzel rejisörüm’ dediği Melahat Abbasova’ya emaret etmiş. Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun o koskoca sahnesini düşünün. Bir ucunda bir çalışma masası, diğer ucunda bir yemek masası. Ortada bir büyük  boşluk. İşte oyuncular gelip ortada oynuyor, seyirciye dönerek  konuşuyor.  Çok  demode bir reji anlayışı. Oyun akmıyor, akmadıkça uzuyor, uzadıkça aksıyor, aksadıkça da sıkıyor. Fazla uzun.  Çok gereksiz tekrarlar var. ‘Bu cümle daha önce zaten bir iki kez söylenmişti ’ diye geçirdim içimden hep. Yazarların uzun yazma hevesi malum da, dramaturglar devreye girse, yönetmenler daha tasarruflu davranabilseler keşke. Shakespeare, tek perdelik, bir saat 15 dakikalık bir oyun olsaydı tempo artar daha derli toplu olabilirdi diye küçük bir hatırlatma yapmak isterim oyunun dramaturgu Hilmi Zafer Şahin’e. Sonuçta adı ‘Shakespeare’ ama bir Shakespeare başyapıtı değil ki seyrettiğimiz!

530360f86c05091598dfa475

Paris’te ‘Kutsal Sarah’ diye anılan, Shakespeare’nin Kleopatra ve Lady Macbeth rollerinde parlayan, 1860’lı yıllarda ünü Paris’ten tüm dünyaya yayılan büyük tiyatro yıldızı Sarah Bernhardt ‘ı Selma Kutluğ oynuyor. Erken emekli olup, uzun yıllar görev yaptığı kuruma Shakespeare oyunuyla konuk olarak dönmüş ve iyi ki de dönmüş.  Belli ki onda da tiyatro aşkı sönmemiş ve yüksek enerjisi rolüne her yönüyle yansıyor. Aklı fikri günah çıkartmakta olan Komünist Partisi Genel Sekreteri, Stalin’de Sezai Aydın var. Sezai Aydın’dan kötü oyun çıkmaz, bu kez de rolünü benimsemiş ve oturtmuş. Uzaydan gelen Drop 13 yani Murat Coşkuner’in sesi soluğu biraz az çıkıyor. Onun da başhekimi canlandıran Ertuğrul  Postoğlu’nun da bazı cümlelerinin son kelimelerini duymakta zorlandım. Aynı bedende hem kadını hem erkeği yaşayan Elçin Atamgüç’ün rolü güç ve elinden geleni yapıyor. Meriç Benlioğlu, kurumun genç kuşak iyi oyuncularından, beğenirim.  Bana doktor rolünü severek oynamıyor gibi geldi. Çok da haklı. Bir oyuncunun kendini geliştirmesinde, oyunculuğunun üstüne yeni bir şeyler koymasına ne gibi bir katkısı olabilir ki bu rolün? Venüslü, Özgür Dağ’a yönetmen ‘sen öyle bak’ demiş o da öyle bakıyor. Hastabakıcı, Nevzat Çankara, oyunun mizah yanını çıkarmak için canla başla uğraşıyor.

Gelelim oyunun en göz alıcı noktasına, yani Ayhan Doğan’ın sahne tasarımına.  Sahnenin arkasında tam orta yerinde kocaman bir insan beyni, sonradan açılıp beş parçaya bölünüyor. Her biri beş delinin beynindeki kıvrımlar, onlar konuştukça  kocaman çarklar da dönmeye başlıyor. Oyuna hareket kazandıran, yaratıcı bir dekor olmuş ama çarklar daha öne çekilemez miydi diye de düşündüm.  Kostümleri, Emra Albayrak Şahin yapmış. İddiasız, her biri görevini  yerine  getiren kostümler. Acaba uzaylıya kostüm giydirmese miydi? Kemal Yiğitcan’ın ışık tasarımı, özellikle finalde alkışın büyüğünü alıyor. Aygün Samedzade’nin müzik tasarımı doğrusu pek dikkatimi çekmedi.

Dışarıda o kadar güzel işler yapılıyor ki hem de o kadar büyük olanaksızlıklar içinde. Derme çatma küçücük salonlarda, imeceyle, sevgiyle, aşkla, tutkuyla. Dünya meselelerine kafa yoran, sorgulayan, acıtan, yenilikçi anlayışla sahneye konan oyunlar. O nedenle hayal kırıklığı yaşıyorum, beğenemiyorum ben bu Shakespeare’i.

BİR FIRSAT KAÇMIŞ

Olaya bir de başka açıdan bakmak istiyorum. Türkiye’de 100. yılını idrak etmiş kaç kurum, hele böylesine köklü kaç sanat kurumu var? Kurulduğu, 1914 yılındaki adıyla Darülbedayi, sonradan da Şehir Tiyatrosu olarak yıllardır klasik ve çağdaş tiyatronun seçkin örneklerini sunmuş bir sanat kurumu, Shakespeare’in doğum yıldönümünü böyle mi kutlamalı?  Bundan tam 50 yıl önce, Şehir Tiyatrosu’nun baş rejisörü Muhsin Ertuğrul,  Shakespeare’nin  400. doğum yılında, 4 ayrı Shakespeare  oyunu oynamıştı, 4 ayrı salonda. Şimdi artık mevcut salonlar da elden gidiyor. Fatih Şehir Tiyatrosu- ki tiyatro demeye gerçekten bin şahit ister, resmen bir baraka- sezon boyunca kapalıydı. Baktım, Mart ayı oyun düzeninde yerini almış. Birkaç kez önünden geçtim ama hiçbir restorasyon çalışması görmedim, kaçırdım herhalde! Kadıköy Haldun Taner Tiyatrosu’nun önümüzdeki sezon yıkılacağından söz ediliyor…

fft64_mf1370524

Elçin’in oyunu, özellikle Shakespeare’in doğum yıldönümü için seçilmemiş olabilir ama mademki böyle güzel bir rastlantı var, neden repertuarda uzun zamandır oynanmamış bir Hamlet, Shakespeare tragedyalarından bir kolaj ya da  modern bir yorum göremiyoruz?  Kemal Başar’ın, neden kaldırıldığı muamma olan, Romeo ve Juliet oyunu çok yakışmaz mıydı, yazarının 450. doğum yılına? Neden 100. yıla özel bir kutlama, özel bir prodüksiyon, kapsamlı bir sergi yok? Aldığım duyumlara göre 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde açılacak bir fotoğraf sergisinin hazırlığı sürüyor. Engin Alkan da, Tiyatro Festivali için  kurumun ilk oyunu olan Hüseyin Suat’ın, Emile Fabre’den adapte ettiği ‘ Çürük Temel/ La Maison d’Argile’i sahneleyecekmiş. Aliye Uzunatağan, yine Tiyatro Festivali için hazırlanan, William Luce’den Seçkin Selvi’nin çevirdiği, Orhan Alkaya’nın yönettiği ‘Lillian’ oyununun provasında. Bunlar güzel haberler. Ama geldik Mart ayına, kaç kişi biliyor, yaşadığı kentin tiyatrosunun 100 yaşına bastığını? Sadece logosu değişti Şehir Tiyatrosu’nun. Şimdilik, 100.yıldaki tek yenilik! O da eskisini aratır biçimde!

Bunca yıldır tiyatroyla iç içe olmamı, eleştiri yazmamı, hepsini bir kenara bırakalım, annemin babamın bana sevdirdiği  Şehir Tiyatroları’nın sadık bir seyircisi olarak, 100. yılın, karartılmaya çalışılan özgür tiyatro adına inatla görkemli bir biçimde kutlanmasını arzu ettim. Her ay tematik bir sergi açılmasının, paneller, söyleşiler düzenlenmesinin, yarınlara kalacak bir Şehir Tiyatroları Belgeseli ile kapsamlı bir kitap hazırlanmasının 100. yıla yakışacağını düşündüm.

Sezonun bitmesine sadece 2 ay kaldı. Nisan’ı saymayalım,  bahar’ın kışkırtıcı kokusu seyirciyi tiyatrodan koparıverir. Kapalı salonlar dar gelmeye başlar. O halde haydi kımıldayın, salonlardan çıkın, sokak şenliklerinde buluşun seyirciyle, sizi bugünlere getirenlerle el ele kutlayın 100.yılınızı. Çünkü o seyirci sizi hiç yalnız bırakmadı ve bırakmıyor… Kıymetini bilin…

www.dirensanat.com

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.