Cem Uslu’yu geçen yıl yazdığı, yönettiği ve de önemli rollerinden birini paylaştığı Parti oyunuyla tanıdım. Çok sağlam bir kurgusu vardı oyunun. Bir polisiye roman akışı içinde sürüyordu. Tek kusuru, kanımca, biraz uzun olmasıydı. Ama Cem Uslu, bana göre, tiyatro yazınımız için bir umuttu. Cem Uslu bu yıl izlediğim oyunu Öğüt’le bu umudumun boş olmadığını, Parti’deki başarısının rastlantısal bir başarı olmadığını kanıtlıyor.
“İnsan mutlu olmak istiyor, mutluluğu için çabalıyorsa eğer, ne oluyor, nasıl oluyor da yaşamımız en beklenmedik anlarda bir trajediye dönüşebiliyor?” diye soruyor yazar. Oyun Mine’nin çalıştığı malî müşavirlik bürosunda başlar. Mine mutaassıp bir aileden gelmektedir. Büroda patronunun şımarık, sorumsuz oğluyla, Erdem’le yalnızdır, saçı başı darmadağınıktır, bir saldırıya uğradığı apaçık ortadadır. Sonra bu büroyu eli silahlı iki genç basar. Kasayı soymaktır tek amaçları.
Ardından kendimizi bir evde görürüz. Anne Hayat hanım kanserdir, ömrünün son günlerini yaşamaktadır. Hayat hanım, ikinci kocası, iki oğlu ve kocasının kızının aynı çatıyı paylaştıkları evdeyiz.Büyük bir aşkla evlendiği hayatı paylaştığı kocası kanseri kaldıramamıştır. Karısına duygusal işkence yapmaktadır adeta….
Ve tüm gerçeklerin açığa çıktığı meyhane sahnesi…
Öğüt, tiyatronun konusu olan insanı çeşitli boyutlarıyla sahneye getiren bir yapıt. Yalnızlıklarıyla, çaresizlikleriyle, sevgi ve sevgisizlikleriyle, saldırganlığı ve ezikliğiyle, çelişkileriyle… insanı görüyoruz sahnede. İnsanın nasıl zalimleşebildiğini, güçsüzlüğünü nasıl zalimliğiyle örtmeye çalıştığını, çabaladığını görüyoruz.
Cem Uslu hiç kuşkusuz çok iyi bir gözlemci. Hiç kuşkusuz bu gözlem gücü sayesinde kanser hastası karısına bakan kocanın duygularını çok iyi betimlemiş. Çaresizliğini nasıl acımasızlık örtüsü altında gizlemeye çalıştığını, eve giderken kendisini nasıl içkiyle boğduğunu, eve mümkün olduğunca geç gitmeye çalıştığını… çok iyi anlatmış.
Belli yaşa gelmiş insanlar hayatta hakkında her şeyi bildiklerine inanır ve kendi bakış açılarına, dünya görüşlerine göre gençlere öğütler verirler ya… Cem Uslu çok iyi bir noktaya parmak basıp, “öğüt verirken dikkatli olun,” diyor, “bunun doğuracağı sonucu kestiremezsiniz.”
Cem Uslu yine polisiye bir örgüyle kurgulamış oyununu. Ve gerilimi hep canlı tutan, farklı eğitimlerden gelmiş oyuncularının yeteneğini, bozulmayan bir birliktelik içinde, en üst noktasında bir araya getirmeyi başaran bir reji gerçekleştirmiş. Yine de Kerem Atabeyoğlu ile Erman Bağrı’nın bir adım öne çıktıklarını, iyi olmanın yanı sıra doğru bir oyunculuk örneği verdiklerini söylemek isterim. Rollerinin kendilerine sağladıkları olanakları çok iyi değerlendirmişler. Dekor uygulaması da son derece başarılı ve işlevsel.
Özellikle ödenekli tiyatrolarımızda sıradan oyunların boy gösterdiği günümüzde genç tiyatro tiyatromuz için bir umut, yeni bir soluk. Öğüt metniyle, rejisiyle ve oyunculuklarıyla bu umudumuzu yeşerten, kısıtlı olanaklarla da önemli işler çıkartılabileceğini gösteren, denemeyi denemekten kaçınmamış başarılı bir çalışma.
www.dirensanat.com