Bizim Tiyatro yalnızca tiyatro yapmakla da kalmadı. O zamanlar daha özel tiyatro okulları yokken amatörlere tiyatro eğitimi verdi, şiir günleri, paneller açıkoturumlar düzenledi
Üsküdar. Doğancılar’dan iskeleye doğru inerken sağda Sunar Sineması. Sonra bu sinemanın üst katına küçük, şık bir tiyatro salonu yapıldı. 1970’li yıllarda Zihni Küçümen’in Kardeş Sahnesi, Tevfik Gelembe Tiyatrosu, Suna Pekuysal-Ergun Köknar’ın sahibi olduğu Üsküdar Oyuncuları vodviller, farslar, güldürüler sahnelediler bu salonda. Seyirci burada komediler izlemeye alışmışken, burayı bir komedi tiyatrosu olarak görürken 1981 yılında, adını Orta Oyuncular’daki “Şahları da Vururlar”la duyurmuş olan genç bir tiyatrocunun, Zafer Diper’in kurduğu Bizim Tiyatro bu sahnede seyircisiyle buluştu. Seyircinin alışkanlıklarına seslenmek yerine, ilk oyun olarak Shakespeare’in Hamlet’ini özgün bir yorumla sahne ışıklarına çıkartmayı göze almıştı Bizim Tiyatro. Bu yorumda oyundaki kişisel aşk, nefret, kıskançlık, hırs… gibi duygulara toplumsal boyutlar eklenmişti. O ünlü kurukafanın yerini ezik büzük bir kürenin almış olduğunu hâlâ çok iyi anımsıyorum.
Bizim Tiyatro yalnızca tiyatro yapmakla da kalmadı. O zamanlar daha özel tiyatro okulları yokken amatörlere tiyatro eğitimi verdi, şiir günleri, paneller açıkoturumlar düzenledi. Haluk Şevket Ataseven’in öncülük ettiği, önemini anlatmaya çalışıp kendini tam olarak anlatamadığı, “uygulamalı drama çalışmaları”nın boyutlarını daha da zenginleştiren, tüm sanat dallarının eylem biçimlerinden nasıl yararlanılacağını ortaya koymaya çalışan, bunu amaçlayan “duygu eğitimi gösterileri”ne de kapılarını açtı. “Başıboş bir umursamazlıkla yoz sanat üreticilerine karşı bir seçenek oluşturmaya çalıştığımız sanat, kültür, eğitim uğraşında, eylemsiz ahkâmcıların dışında, gerçek kültür ve sanat adamlarımızın desteğine gereksinmemiz vardır. Bu da hepimizin ortak sorunu ve ortak sorumluluğudur,” diyen Ataseven’in bu dileğini ilk cevaplayan olmuştur Zafer Diper.
Ve Zafer Diper, tiyatro serüvenine, adından sıkça ve övgüyle söz ettireceği , Berry Collins’in yazdığı tek kişilk oyun Yargı ile devam edecektir. 1986’da sahnelenmeye başlanmış olan oyunun 28 yıldır hâlâ sahnelenmekte oluşu insanı çeşitli boyutlarıyla sahneye getirmesinde ve seyirciyi kendi kendisiyle yüzleşmek zorunda bırakmasında yatmaktadır kanımca. Dolayısıyla da hiç eskimemiştir ve eskimeyecektir de.
Gerçek bir olaydan yola çıkılarak yazılmış olan Yargı, Nazilerin terk ettiği bir manastırda tutsak kalan, kurtarılmalarına kadar süren altmış günlük süre içinde birbirlerini yiyerek hayatta kalma savaşımı veren ve yalnızca iki subayın sağ kalabildiği bir olayın öyküsüdür. Bu iki subaydan biri olan yüzbaşı Vukhov’un ağzından dinleriz bu öyküyü, yargılanması sırasında. Oyun boyunca bir yandan Vukov’u, bir yandan da kendisini sorgulayacaktır seyirci. Bireysel suç, toplumsal sorumluluk üzerinde düşünecek, neyin insanî, neyin insan dışılık olduğunu tartışacak, savaşın korkunçluğunu, acımasızlığını yaşayacaktır.
Ve tüm zorluklara göğüs gererek bugünlere gelen Bizim Tiyatro, son oyunları Che ve Ulrike ile de bu çizgilerinden hiç ödün vermediklerini, ucuzluğa asla sırt dayamayan oyunlar sergilemeyi sürdürdüklerini apaçık ortaya koymaktadır.
YAŞAR İLKSAVAŞ
www.dirensanat.com