Türk sineması 100. yılını geride bırakırken, üniversite kimliği taşıyan uluslararası uzun metrajlı tek film festivali “Uluslararası Eskişehir Film Festivali” de açılış töreniyle perdelerini sinemaseverlere açtı.
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi (İBF) tarafından bu yıl 16.’sı düzenlenen ve geniş bir izleyici kitlesine ulaşan Uluslararası Eskişehir Film Festivali, 2 Mayıs Cuma günü Sinema Anadolu’daki açılış töreniyle başladı. Galaya, Eskişehir Vali Yardımcısı Ömer Faruk Günay, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Abdülkadir Adar, Rektör Prof. Dr. Naci Gündoğan, Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Savaş Özaydemir ve davetliler katıldı.
“Emeği paylaşmayı bilmek lazım”
Sunuculuğunu Radyo A Müzik Direktörü Nur Demir’in üstlendiği açılış töreninde, festival için özel olarak hazırlanan tanıtım filminin gösterimi yapıldı. Festivalin açılış konuşmasını ise Festival Başkanı ve İBF Dekanı Prof. Dr. Nezih Orhon yaptı.
Festivalin başkanlığını gece gündüz emeklerini harcayarak omuz omuza çalışmış gençler ve hocalar adına üstlendiğini belirten Orhon, “Gerçekten burada inanamayacağınız bir enerji var. Bu açılışı, bu süreci yürütmek için çalışıyorlar. Bu yüzden onları esas başkanlar olarak görüyor ve teşekkür ediyorum. Ayrıca bugün 3 yaş gününü birden kutluyoruz. Bunlardan ilki, 16.’sı olması vesilesiyle Uluslararası Eskişehir Film Festivali. Bunun yanında, Türk Sinemasının 100.yılını kutluyoruz. Bu çok değerli çünkü artık yeni bir çağın, yeni bir dönemin sinemasına doğru gidiliyor. Dünyadaki yeri de çok daha belirgin. Ayrıca Türkiye-Polonya ilişkilerinin 600.yılı olması vesilesiyle festivalimizin özel bir bölümü var. En az sinema kadar önemli olan bir durum da var ortada, Türkiye Cumhuriyeti ilk kurulacağı zaman Türkiye’yi ilk tanıyan ülke Polonya oluyor. Hatta dayanamıyorlar bir gece önceden kabul ediyorlar. O yüzden misafirlerimizin de ilişkilerin 600.yılını kutlamak adına burada olması son derece değerli.” dedi ve sözü Rektör Prof. Dr. Naci Gündoğan’a bıraktı.
“Üniversiteler kültürel ve sanatsal mekânlardır”
Üniversitelerin sadece bilimsel çalışmaların yapıldığı ve bu doğrultuda eğitim ve öğretimin sürdürüldüğü yerler olarak görülmemesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Gündoğan, “Üniversiteler kültürel ve sanatsal mekânlardır. Ve üniversiteleri üniversite yapan bir bileşende bu doğrultuda gösterilen çabalardır. Sinema da tıpkı roman gibi modern uygarlığın bize en büyük hediyesidir. Hepimiz sinemanın bir sanat mecrası olduğu kadar aynı zamanda kitle iletişim aracı olduğunu biliriz. Bu yüzden de sinemanın aksi yönde ilerleyen tarihine başvurmanın ve bu tarihe damga vurmuş filmleri görünür kılmanın bize kazandıracaklarına değer biçmek mümkün değildir. Biz onları gördükçe ve görünür kıldıkça saklanılan çelişkiler de görünür hale gelecektir ki ihtiyacımız olan da öncelikle budur. Film festivallerinin bu ihtiyaca cevap veren kültürel etkinlikler olarak önemi yadsınamaz. Anadolu Üniversitesi olarak sinema günlerinden uluslararası hale gelen film festivaline dek bu yönde yapılan etkinliklere verdiğimiz desteğin nedeni de sözü edilen bu ihtiyaçtır.” dedi ve yaşadığımız uygarlığı daha güzel kılacak bu tür güzel kültürel ve sanatsal etkinliklere desteklerinin artarak devam edeceğini ifade etti.
“Onur ve Emek Ödülleri sahiplerini buldu”
Konuşmaların ardından gelenekselleştirilen “Onur ödülü” bu yıl, Türk sinema sanatçıları Kemal Sunal ve Perihan Savaş’a verildi.
Savaş, etkinliğe katılmaktan büyük mutluluk ve gurur duyduğunu belirterek, “Gerçekten bugün ben buradaysam doğru işi seçtiğim içindir diyorum. Eskişehir’de düzenlenen film festivalini başladığı günden bu yana yakından takip ediyorum. Emek veren herkese teşekkür ediyorum. Bu ödülü almak benim için çok önemli ve çocuklarıma bırakacağım en önemli hediye” dedi.
Perihan Savaş,
asıl ve tam adıyla Şerife Perihan Savaş, 1955 yılında, İstanbul’da doğdu. Henüz beş yaşındayken İstanbul Şehir Tiyatrosunda çocuk bölümünde ilk rolünü oynayan sanatçının çocukluğu “Küçük Prenses”, “Romeo ve Jüliyet”, “Kibarlık Budalası” gibi oyunlarda aldığı rollerle sahnede, tiyatroda geçti.
“Şehzade Simbad Kafdağında” adlı filmle, 1971 yılında sinemaya adım atan Perihan Savaş, kısa sürede pek çok filmin başrolünü oynayan, halkın tanıdığı ve sevdiği bir yıldız oldu. Tiyatrodan edindiği deneyimi perdeye, sinemaya taşıyan Savaş, sayısı yüz yirmiyi aşan filmde rol alırken, tiyatro ile arasındaki bağı da koparmadı. Pek çoğu yine çocukluğunun, genç kızlığının geçtiği sahnede, yani İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda oynanan “Kanlı Nigar”, “Yüzleşme”, “Bozuk Ddüzen”, “Yedi Kocalı Hürmüz”, “Sekiz Kadın”, “Bir Kış Öyküsü” gibi tiyatro oyunlarında rol aldı.
1974 yılında, yönetmenliğini Süreyya Duru’nun yaptığı, Bekir Yıldız’ın eserinden uyarlanan, Vedat Türkali tarafından senaryolaştırılan, Güneydoğu Anadolu’da geleneğin, törenin baskısı altındaki kadının dramını konu alan “Bedrana” filmindeki başarılı rolü nedeniyle, Çekoslovakya’da CİDALC Ödülü ile 11. Antalya Film Festivali’nde, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ne layık görülen Perihan Savaş, yeteneğiyle, sinemamıza verdiği emek ve kattığı değerle olduğu kadar, doğal güzelliği ve içtenliğiyle de çok sevilmiş, bir sanatçının alabileceği en değerli ödülü, yani halkın beğenisini, sevgisini kazanmıştır.
Kemal Sunal’ın,
Henüz 56 yaşındaki beklenmedik, ani ölümünün (3 Temmuz 2000) 9. yıldönümünde, mezarı başında yapılan anma törenine oğlu Ali Sunal, askerde, vatani görevinde olduğu için katılamamış ama kışladan babasına hitaben yazdığı mektup o törende okunmuştu. Şöyle diyordu mektubunda Ali Sunal: “(…) Yaşamalıydık. Sen gittin ve biz burada kaldık. Merak etme rahat, huzurlu uyu. Yeni doğan, seni hiç tanımayan kardeşler de izliyor, Hababam’ı, Tosun Paşa’yı, Salako’yu… Bıraktığın eserler mutlu ediyor, hayata umutla baktırıyor bir ömür boyu. Koruduğun efsane soyadını milyonlar koruyor, milyonlara aktarıyor artık. Bir de yeni isim koydular ‘Melek Şaban’ diye, tarihe bıraktık. Sen gittin ve biz burada kaldık. Biz mi? Hala bir yanı kırık, ama gururlu, dimdik ayaktayız. Senin emanetinden hiç ayrılmadan yaşamaktayız. Bir tek bugünde ayrıyız. (…) Bize bıraktığın güzelliklere minnettarız. Çok özledik ama ağlamayacağız. Gözün arkada kalmasın, hiç ayrılmayıp seni sonsuza dek bizimle yaşatacağız. Tamam sen gittin ama biz burada kaldık.”
Türkiye en uzun zaman ve en çok kime gülmüş, kiminle gülmüştür sorusunun ilk yanıtı, Kemal Sunal’dır. Yardımcı oyuncu olarak sinemaya adım attığı ilk filmi Tatlı Dillim’den (1972) hemen iki yıl sonra, 1974’de ilk kez başrol oynadığı Saloko’ya ve yine başrol oynayacağı ama ömrünün vefa etmediği son filmi Balalayka’ya (2000) varıncaya kadar; Hababam Sınıfı’ndan Çarıklı Milyoner’e, Hanzo’dan Sosyete Şaban’a, Kapıcılar Kralı’ndan Köyden İndim Şehire’ye, Propoganda’ya kadar sayısı sekseni aşan filmde Kemal Sunal ile birlikte güldük.
Her ne kadar biz onu beyaz perdede tanımış olsak da, kitlelerle, halkla buluşması büyük ölçüde sinemaya bağlı olsa da Kemal Sunal’ın oyunculuk, sanat deneyimi Ses Tiyatrosu’nda başlamış, Kent Oyuncuları’ndan, Ulvi Uraz’a, Devekuşu Kabare’ye varıncaya kadar pek çok tiyatroda, pek çok oyunda yine tiyatronun edebiyle, gögüsüyle, kültürüyle yetişerek, hem sahnede hem sinemada ustalığa doğru evrilmiştir. 1977’de, Antalya Film Festivali’nde “Kapıcılar Kralı” ile aldığı En İyi Erkek Oyuncu ödülü, 1998’de aynı festivalde kendisine layık görülen Yaşam Boyu Onur Ödülü ve 1989’da Ankara Film Festivali’nde “Düttürü Dünya” filmi ile aldığı En İyi Erkek Oyuncu Ödülü, sanata, oyunculuğa ve sinemaya verdiği emeğin, ustalığın bir karşılığıdır. Ancak Kemal Sunal’ın aldığı en büyük ödül halkının gönlündeki o eşsiz yer ve olağanüstü sevgidir. Bugün perdede, sinemada değilse de televizyon ekranlarında, defalarca izlemiş olmamıza rağmen, Kemal Sunal’ın olduğu bir filmi gördüğümüzde kanal değiştirmiyor ve o filmi neredeyse ilk izlediğimiz gün kadar haz duyarak tekrar izliyorsak, bu Kemal Sunal’a duyduğumuz sevginin, özlemin bir sonucudur.
“Festival 11 Mayıs’a kadar sürecek”
Kemal Sunal adına ödül alan eşi Gül Sunal ise Eskişehir’in hayatında önemli bir yere sahip olduğunu ifade ederek, etkinliğin eşinin eğitime verdiği önemden dolayı üniversitede gerçekleşmesinin kendisini çok sevindirdiğini belirtti.
Etkinlikte, “Emek ödülü” ise seslendirme sanatçısı Jeyan Ayral Tözüm ve fotoğraf sanatçısı Güngör Özsoy’a verildi. Jeyan Ayal Tözüm’ün adının hikayesini anlattığı eğlenceli konuşmasının ardından ise katkılarından dolayı Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdür Vekili Mesut Cem Erkul ile festivali destekleyen sponsorlara da plaket verildi.
Daha sonra Steven Knight’ın yönettiği “Locke” filmiyle başlayan ve 11 Mayıs’a kadar sürecek festival boyunca, 51 uzun, 55 kısa metraj film gösterilecek.