Yaz Okumaları
Tiyatro Üzerine Düşünceler
Yaşar İLKSAVAŞ
Elimde ince bir klasör. Bir sürü yazı var içinde. Önemli bulup dergilerden kesip sakladıklarım, bir bölümü kendi yazılarımdan saklamaya değer bulduklarım, rahmetli Halûk Şevket Ataseven’in yaptığı konuşmaların notları….
Yazıların kimilerinde tiyatromuzun sorunları dile getirilmiş. Ne yazık ki, yıllar geçmesine rağmen bırakın bu sorunlara bir çözüm getirilmesini, daha da büyüdüklerine tanık oluyoruz. Ülkenin kültür politikalarından söz eder, yetersizliği hakkında görüşlerimizi bildirirdik ya, artık ülkemizde bir kültürsüzleştirme politikası olduğu apaçık ortada. İşte ödenekli tiyatroların, devlet tiyatrolarının, şehir tiyatrolarının durumu. İşte tiyatrolara devlet testeğinin ortaya koydukları. Kendi salonu olan özel tiyatrolar parmakla gösterilecek kadar az, vb…
Yıllar önce Halûk Şevket Ataseven okullarda drama eğitiminin eğitim programı içine alınması için çabalayıp durmuştu. O dönemde, bu tiyatro insanının çabalarıyla konu biraz gündeme gelir gibi olmuş, şimdilerde artık unutulup gitmiş, sözü bile edilmiyor.
Dört kademeli bir drama eğitiminden söz etmekteydi Ataseven:
1) Anaokullarında: Nesnelerle ilişki kurma ve taklit;
2) İlkokullarda: Nesnelerin ve taklidin yazılı sözle bütünleşmesi ve böylece ilk sözlü dramanın başlaması;
3) Orta Öğrenimde: Yazılı sözle eylemin birleşmesi ve bunun sahneye yansıması, yani tiyatro;
4) Yüksek öğrenimde: Özgün çalışma ve yorum.
Hiç kuşkusuz, böyle bir “uygulamalı drama eğitimi”nin eğitim sistemimiz içinde yer almasıyla tiyatromuzun geleceği açısından önemli bir adım atılmış olacaktı. Ama tiyatro kimin umurunda?!
Böyle bir eğitim yalnızca oyuncu, yorumcu ya da uygulamacı olarak değil, gençlerimizin seyirci olarak da yardımcı olacaktır. Tiyatroyu anlayan, tiyatroyu seven ve sayan, tiyatronun salt bir eğlence aracı değil, bir ihtiyaç da olduğuna yürekten inanan bir seyirci kitlesinin yetişmesi de bir eğitimi gerektirmektedir kuşkusuz.
İnsanın insanlaşma aşamasının temel taşı olan tiyatronun eğitim sistemimiz içinde en azından seçmeli bir ders olarak yerini alması Millî Eğitimimizin insan ve tiyatro yaşamımıza önemli bir katkısı olacaktır. Bugünkü koşullarda bu, belki ütopik gelecektir ama böyle olması gerektiğine yürekten inanıyorum.
Ayrıca böyle bir eğitimin oyun yazınımıza da katkısı olacaktır. Hepimizin bildiği gibi, toplum ögesi en ağır basan sanat dallarından biri olan tiyatro, oyun metni, oyuncu ve seyirciden oluşan bir bileşkedir. Bu bileşkede oyuncu ya da seyircinin eksikliği olayın bir tiyatro olmasına olanak vermez. Yani tiyatro seyirci ile tamamlanır, sahne-seyirci alışverişi olmadan varlığını sürdüremez. Oysa, oyun metinleri için aynı şey sözkonusu değildir. Herkes bir tiyatro metnini okuyup, onu imgeleminde canlandırabilir.
Oysa, ne yazık ki, tiyatro eserlerinin okunulabilirliği hep gözardı edilmiş, tiyatro salt seyredilebilir bir sanat olarak düşünülmüştür. Bırakın seyirciyi, pekçok aydınımız, hattâ tiyatroyu meslek edinmiş kişiler tarafından bile tiyatronun yazınsal yönü bir yana bırakılmış, salt seyirlik yönü üzerinde durulmuştur. Sahnelerde yaratılan karakterlerin zayıflığında, fantezi ve yorumlamadan uzak sıradan yönetimlerde, sahnede neyi oynadığını tam olarak kestiremeyen oyuncuların yanlışlarında bu okumamanın rolü büyüktür.
Aslında, tiyatro kitaplarını okumamamız, temelde kitap okuma alışkanlığımızın olmamasıyla paralel bir olgu. “Tiyatro okunmaz, seyredilir” yaygın görüşü, kitap okuma tembelliğimizi örtmek için kendi kendimizi inandırmış olduğumuz bir kaçamak yalnızca. Ve bu okumamanın sonucunda bir zamanlar az da olsa basılan tiyatro oyun kitapları artık hemen hiç basılmaz oldu.
Oyun –genelde kitap—okuma alışkanlığı olmayan bir ülkenin seyircisi sahnede kendisine verileni her zaman kabul etmek zorundadır. Ana metni okumadığından sahnedeki yorumun, düzenlemelerin, oynanışın doğruluğu ya da yalnışlığı üzerine bir karar vermekten acizdir. Yargılarına güveni olmadığından da her oyunu alkışlayacaktır iyiyi, kötüyü birbirinden ayıramadan. Hattâ iyiye değerini veremeyip bu alkışlarıyla kötüyü ödüllendirerek hep alkışlayacaktır. Örneklerini bu yıl bol bol gördük zaten.
Oyun kitaplarının basılmaması yerli oyun yazarı yetişmesini de engellemektedir. Çünkü oyunu sahne ışıklarına çıkmamış bir yazar ne oyununu verdiği tiyatronun dışındakilere tanıtabilecek, ne de yazarlığını kanıtlayabilecektir.
Kitap okumuyoruz, hele hele tiyatro kitabı hiç okumuyoruz. Bu nedenle de oyun kitaplarının özel yayınevlerince basımı hemen hemen durmuş durumda. Oysa seyircisinin de, sanatçısının da oyunokuma alışkanlığını elde etmesinin tiyatromuza katkısı büyük olacaktır.
www.dirensanat.com
YAŞAR İLKAVAŞ
Sevgili Yaşar İlksavaş uzun süredir Diren Sanat’taki yazılarınızı beğenerek takip ediyorum..sizin gibi tiyatro sanatını böylesine yücelten ve anlamlı kılan bir yazara sahip oldugumuz için çok mutluyum..
Sayenizde tiyatroya bakış açımız ve düşünce tarzımızı değiştirdiğiniz için teşekkur ederim. Bu güzel yazılarınızın Diren sanatta devam etmesini ve sizin bize ulaşmanızı sağlayan Diren sanat çalışanlarına başarılarının devamını dilerim.