“Ben Nereliyim” göç edenlerin kendi kültürlerinden kopup başka kültürlerde varoluş çabalarını anlatırken insanların birlikte yaşayabilmeleri için birbirlerini anlayabilmeleri gerektiğine değiniyor. Bunun için yaşananların anlatılması, dile getirilmesi gerektiğini vurguluyor.
BEN NERELİYİM?
Göç. İnsanların onlarca yıldır karşılaştığı ve günümüzde önemi giderek artan bir sorun. Zaten bu nedenle, “herkes için adalet” sloganıyla yola çıkmış olan 4. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin de ana konusu “Göç”tü bu yıl. Festival başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, festivalin açılışında yaptığı konuşmada: “İnsanlar özellikle savaş ve istikrarsızlık zamanlarında yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kalmışlardır…” diyor ve “Ne yazık ki insanların yaşadıkları toplum ve coğrafya içerisinde ırkı, dini, milliyeti, siyasi görüşleri veya belli bir toplmsal gruba mensubiyetlerinden ötürü yaşadıkları zulüm tehdidi nedeniyle başka ülkelere sığınma ihtiyacı duymaları 21. Yüzyılda da çözülemeyen bir sorun olarak uluslararası arenada yerini korumaktadır,”diye sürdürüyordu konuşmasını.
“Ben Nereliyim”de de göç konusu ele alınmış. Almanya’ya giden ilk Türk kafilesinin içinde yer alan Mehmet’in, sonra karısının gözünden yaşananlara tanıklık ediyoruz. Ve sonra da Almanya’daki ikinci kuşak Türkleri tanıyoruz Mehmet’in kızında. Genç tiyatrocularda en sevdiğim duruşlardan biri de ötekileştirmeye karşı olmaları. “Ben Nereliyim” göç edenlerin kendi kültürlerinden kopup başka kültürlerde varoluş çabalarını anlatırken insanların birlikte yaşayabilmeleri için birbirlerini anlayabilmeleri gerektiğine değiniyor. Bunun için yaşananların anlatılması, dile getirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Oyunun yazarı Harun Özer: “Anlatacak çok şeyimiz birikmiş… Türklerin Almanya’ya işçi olarak gidişinin üzerinden neredeyse yarım asır geçti… Hem Türklerin, hem Almanların cephesinde çok fazla hikâye birikti. Anlatmak için…” diye yazıyor tanıtım broşüründe. Ama anlattıklarında çok yüzeyde kalıyor, Sanki olayları yalnızca bir gözlemci gibi izlemiş, derinlere inmeye, çok önemli bir sürü sorunu sahneye getirmeye gerek görmemiş. Ama Almanya’daki ikinci kuşak Türkleri anlattığı son bölüm oldukça başarılı. Bir de Harun Özer’in çok akıcı, türkçemizi çok iyi kullanan bir sahne dili olduğunu söylemem gerek. Eleştirim metnin yüzeysel kaldığı noktasında yalnızca.
Ebru Kara’nın sahneye koyduğu oyun tam anlamıyla bir meddah. Geleneksel sahne sanatlarımızdan birini böyle modern bir biçimde kullandığı için kutlarım kendisini. Çünkü geleneksel sahne sanatlarımızın, geleneksel tiyatromuzun yaşatılması gerektiğine inananlardanım. Ayrıca, meddahlık eldeki metne de çok uymuş, birebir örtüşmüş. Meddahlığa gelince, meddahlık çok zor bir sanattır. Sahnede birçok kişiyi canlandıracaksın, sesini, duruşunu, tavrını… hiç duraksamadan değiştireceksin. Evrim Doğan bu zor işin altından başarıyla kalkmış. Her şeyden önce sıcak bir sahne ışığı var. Daha ilk cümlelerinde seyirciyi kavramasını biliyor. Birkaç küçük aksesuarla kişiden kişiye geçiyor. Meddahlığa yer yer tiyatroyu da katmış. Böylece zevkle izlenen bir oyun çıkmış ortaya. Evrim Doğan’ın adını bundan sonra da sıkça duyacağıma, başarı grafiğinin giderek yükseleceğine ve iyi işlere imza atacağına inanıyorum.
www.dirensanat.com