Ölmüş bir adamın hayatındaki dört kadının birbirleriyle olan inişli çıkışlı ilişkilerini sürprizlerle anlatan, ahlak sorunun masaya yatırıldığı,Deniz Madanoğlu’nun yazdığı, Sami Berat Marçalı’nın sahneye koyduğu ‘Poz’ oyununu İkinci Kat’ın Karaköy’deki salonunda izleyebilirsiniz.
İkinci Kat, yaz sezonunda perdesini kapatmadı ve Sami Berat Marçalı’nın, kolektif tiyatro projesi olan’ Yarının Oyunları’ başlıklı ilginç ve özgün bir tiyatro olayına imza attı. Yapılan anketler sonucunda, Dönüşüm, Ahlak, Adalet ve Medya gibi başlıklar belirledi. Bu konulardaki oyunları yazacak olan yazarlar, yönetmenler ve oyuncular da aynı şekilde kura ile belirlenip kollar sıvandı.
‘Ahlak’ sorununu masaya yatıran ‘Poz’, suikaste kurban gittiği düşünülen aktivist belgesel fotoğrafçı, aynı zamanda politikada isim yapmış üniversite hocası Rıdvan Kahraman’ın 1. ölüm yıldönümünde evinde gerçekleşen belgesel çekiminde geçiyor. Rıdvan Kahraman’ı asıl kahraman yapan, Şingari katliamını, tek bir poz çektiği ölü anne-kız fotoğrafı ile dünyaya duyurması oluyor. Adamın, politikaya soyunan eşi, 20 yıllık asistanı ve çok değer verdiği öğrencisi, yaşamı üzerine yapılacak belgesel filmin çekiminde bir araya geliyor. Her birinin yaşamını farklı biçimde etkilemiş, derin izler ve travmalar bırakmış adamla ilgili sorular üst üste geldikçe, bırakın ‘kahraman’ ilan edilen o erkeği, birbirlerini hatta kendilerini bile hiç tanımadıklarını acı bir biçimde anlayıp çıplak gerçekle yüz yüze geliyorlar. Hepsinin dramı birbirinden besleniyor, birbirini etkiliyor ve derinden yaralıyor. Geçmişe dair anılar ve gerçekler can yakıyor, maskeler düşüyor. İnsani değerler ve ahlak sorgulanırken ‘ En büyük felaketler, insanlık dramları bile kişisel çıkarlar için kullanılabilir mi? ‘ sorusunu dayatıyor. Gerçeklere direnen, direnmek işine gelen çelişkili kadınların çeşitli yüzlerini görüyoruz. Her yeni sürpriz, birinin açmazını, yürek yarasını, diğerine olan hıncını ve kinini ortaya çıkartıyor.
Genç yazar Deniz Madanoğlu’nun gerçek bir olaydan yola çıkmış ama Poz’un bütün evrenselliğine ve
sürprizli çarpıcı kurgusuna rağmen eksikleri ve boşlukları olan bir metin olduğunu düşünüyorum. Bunda ‘Poz’un yazarın ilk oyunu olmasının, bu konunun birden karşısına çıkmasının da rolü olabilir. Yetenekli ama yolun çok başında. Deniz Madanoğlu yazmaya devam etmeli, ondan yeni güzel sürprizler geleceğine eminim. Özellikle bireysel ahlakın sorgulandığı, siyasi eleştirilere ve medyaya değinildiği oyunda doldurulması gereken boşluklar, yanıtlanması gereken soru işaretleri ve mantık hataları var. Bunları tek tek açıklamak, oyunun sürprizli kilit noktalarını da açıklamak olacağı için bunu yapmak yazara ve oyuna haksızlık olur. Seyirci bu sürprizleri yaşamalı. Ama yine de üstü kapalı da olsa; Bir katliamı dünyaya tek poz bir fotoğraf karesi ile duyuran ve bu sayede ünlenen adam nasıl oluyor da 6 yaşındaki kız çocuğunu, medyadan ve karısından gizli olarak Türkiye’ye getirebiliyor? Ve bunca yıl bu sırrı saklayabiliyor. Ya küçük kız? Hiç mi kendisini istismar eden adamdan intikam almak, onun canına acıtmak için karısıyla bağlantı kurmuyor ? Ya kadın? Kocasıyla ilişkisi olduğunu düşündüğünü ve kıskandığı kızı görmek için bir adım atmıyor? Ve aynı kadın nasıl oluyor da, içlerinde yaşayan, yirmi yıl boyunca kocasının asistanlığı yapan kadının, kocasına aşık olduğunu anlamıyor? Adam, iki kadından habersiz olarak, evi nasıl ikisi arasında bölüştürebiliyor ve bu ölümünden bir yıl sonra ortaya çıkıyor? Gibi, gibi…
SÜRPRİZLİ KADINLAR
Poz oyununu, projenin fikir babası olan Sami Berat Marçalı sahneye koymuş. Oyunun dört kadın oyuncusuna çok güvenmiş, belki ki onlara özgürlük alanı bırakmış. Özellikle oyunun seyrini değiştiren İrem’in can alıcı sahnelerinde ve sürprizlerin tavan yaptığı diğer sahnelerde vurucu olmayı başarmış. Devamlı bir rekabet havasında olan bu kadınlar arasındaki dengeyi iyi kurmuş. Ancak, gizli bir sevdayı onca yıl içine atarak yaşamış olan Azra (Esra Dermancıoğlu) nın aşırıya kaçan mimikleri ve zaman zaman da rol çalmaları yönetmenin gözünden kaçmış olmalı tıpkı metinden kaynaklanan bir takım aksaklıklar gibi.
Gelelim Poz’un birbirinden sürprizli oyuncularına; Selen Uçer, genç bir öğrenciyken aşık olduğu fotoğrafçıyla uzun yıllar evli kalmış. Onun yaslı dul karısı Fazilet Kahraman’ı oynuyor. Bence kafası karışık ve değişken kadınların başında o geliyor. Bir bakıyorsunuz çok güçsüz, bir bakıyorsunuz esip gürlüyor, bir bakıyorsunuz acınası, bir bakıyorsunuz diğerleri gibi hiç de masum değil. Aslında, her zaman kocasının güçlü karakteri altında ezilmiş, hayatını hep ona göre yaşamış, kendi fikirleri bile olmamış, sürekli aldatılmış bir kadın. Orta yaşa geldiğinde, onu yapayalnız bırakıp gittiği için kocasına öfkeli. Sanki politikaya atılarak ondan bir çeşit intikam almak istiyor. Selen Uçer, aslında iyi bir oyuncu, iki sezon önce ‘Kuçu Kuçu’ oyununda çok beğenmiştim. Ama burada bana rolü tam oturtamamış gibi geldi. Özellikle ani çıkışları havada kalıyor.
Rıdvan Kahraman’ın asistanı Azra rolündeki Esra Dermancıoğlu’nu oyunun başında evin kahyası sandım. Meğerse, bu hanım, Birleşmiş Milletler’de çalışmış, sonradan profesörün asistanı ve sağ kolu olmuş. Fazilet hanımın can yoldaşı şimdi de onu politikaya hazırlıyor. Duy da inanma! Sinsi ve kurnaz. Bu belgesel tezgahı da onun başının altından çıkıyor. Esra Dermancıoğlu’nun oyunlarında ben Esra Dermancıoğlu’nun kendisini görüyorum, oynadığı rol kişisini değil. Roller değişiyor ama o hep aynı kalıyor, mimiklerine varıncaya kadar. Ayrıca, güldürme çabalarını fazla ve gereksiz buldum.
Gülce Oral’ı (Genç ve başarılı oyuncu Canan Atalay’la dönüşümlü oynuyor) beş sezon önce ‘ Açık Saçık Birkaç Polaroid’ oyununda tanıdım ve sevdim. Onu, bu oyundaki rolüyle 15. Sadri Alışık Oyuncu Ödülleri’nde ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ ya da aday göstermiştik. Poz’un kilit kişisi, profesörün gözde öğrencisi İrem rolünde. 17 yaşına göre çok olgun, psikolojik şiddet görmüş, Rıdvan Kahraman yüzünden çok acı çekmiş hala da çekiyor. Varlığı bile bir yalan üzerine kurulu olduğundan bu dünyada yeri yok gibi. Haksızlık yapmak istemem Gülce’nin ayakları sahneye sağlam basıyor basmasına da acaba ben mi daha fazlasını bekledim?
Banu Çiçek Barutçugil, ahlak sorunun medya ayağında duruyor. Bir tek pozla kahraman olan adama hem hayran hem erkeklere olan hıncını ondan çıkarmak istercesine, sırrını çözmeye gelmiş. Rıdvan Kahraman nasıl tek bir pozla ünlü olduysa o da tek bir haberle adını duyurabilmek için her şeyi yapabilir, her oyunun içine girebilir Barutçugil, kariyer peşindeki bu hırslı televizyon muhabirini süslemeden, doğru ve yalın oynuyor.
Oyunun dekor tasarımını yapan Jesse Gagliardi, İkinci Kat’ın dar ve uzun sahnesini akıllıca kullanmış, basit ama seçilmiş eşyalarla bir fotoğraf sanatçısı, aydın evi tasarlamış. Gözüm, şöminenin üzerinde duran ödüllerden ayrı bir yerde, adamı kahraman yapan ‘Büyük fotoğraf Ödül’ünü aradı! Hakan Akkaya’nın kostümleri, ‘Poz’un kadınlarından ip uçları veriyor. Kostüm tasarımında, en çok İrem’in ‘ Ben hepinizden gencim, güzelim ‘ havalarında meydan okuyan, omuzları açıkta bırakan tişört, şort ve bottan oluşan kombinasyonunu sevdim. Işık tasarımını yapan Eyüp Emre Uçaray, rejideki arkadaşı Sami Berat Marçalı’nın ruhunu okumuş.
Poz, ‘Yarının Oyunları’ projesinden ‘Ahlak’ sorununu, ölmüş bir kahraman adam ve hayatları onun çevresinde dönmüş dört kadın üzerinden sorgularken aslında, dönüşüm, adalet ve medya gibi diğer oyunların temalarına da değinmeden geçmiyor. Zaten bütün bu kavramlar birbirine bağlı ve önemli olan da hayatta doğru poz’u verip doğru kadrajda, doğru insanlarla yer almakta. Poz, bir takım eksikliklerine karşın insani değerlerin ve ahlak kavramının yerlerde süründüğü şu günler için doğru oyun. Yarınlara kalır mı bilemem, ama İkinci Kat’ın, heyecanları, girişimci amatör ruhları, çalışkanlıkları ile yarınlara kalacağı kesin…
RENGİN UZ
www.dirensanat.com