Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler, öyle koltuklarımıza rahat rahat kurulup izleyebileceğimiz oyunlardan değil.
Yolcu Tiyatro’yla geçen yıl tanıştık. İlk oyunları Wolfgang Borchert’in ünlü eseri Kapıların Dışında’ydı. 3D teknolojisiyle sahnelenmiş olan oyun, bir askerin uğrunda savaştığı toplum tarafından dışlanmasını, kapıların dışına atılmasını anlatıyordu. Savaş bitmiş, asker Beckmann Rusya’dan vatanına geri dönmüştür. Ve geri döndüğünde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını görmüştür. Artık ne evi, ne eşi, ne inançları ve ne de hayalleri savaş öncesinde bıraktığı gibidir. Bütün kapılar yüzüne kapanır tek tek. İntihar etmek için atladığı Elbe nehri bile onu kabul etmez. Büyük bir umutsuzluk damgasını basar oyuna. Savaşın acımasızlığını gözler önüne seren, seyirciyi koltuğunda rahatsız eden, başarıyla sahnelenmiş, başarıyla oynanmış bir oyundu.
Topluluğun bu yıl Kapıların Dışında’nın ardındansahneye çıkarttığı ikinci oyun, dünyanın en önemli insan hakları savunucusu , Şilili yazar Ariel Dorfman’ın Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler adlı yapıtıydı.
Uzun dialoglardan, hattâ,yer yer monologlardan oluşan oyunu Sanem Öge başarılı bir sahne türkçesiyle dilimize kazandırmış. Oyun, tiyatronun tanıtım broşüründe çok kısa ve çok güzel bir biçimde özetlenmiş: “Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler oyununda tecrit, kadın cinayetleri, tecavüz, işkence, din sömürüsü, çocuk işçiler, anadil ve çevre eylemleri gibi konularda, dünyanın farklı ülkelerinde ve Türkiye’de baskılara, insan hakları ihlalllerine uğrayanların gerçek hikâyeleri anlatılıyor.”
İnsan hakları savunucularının gerçek yaşamlarında karşılaştıkları olayları aktaran, gerçek hikâyelerden beslenen oyun günümüz Türkiye’sine, Gezi eylemlerine kadar uzanıyor. Ariel Dorfman gasp edilen haklarımızı gözler önüne seriyor ve bunlara karşı sessiz kalmamamız gerektiğini vurguluyor.
Ersin Umut Güler oyunu sahneye koyarken oyuncularının yeteneğine çok güvenmiş ve bu yeteneklerinden sonuna kadar yararlanmış. Böyle bir oyunda renkli bir sahne hayal etmek zaten olanaksız. Yönetmen de kapkaranlık bir sahnede, bir mahzen karanlığında, spotun ölü bir ışıkla aydınlattığı oyuncularını konuşturarak, önemli mesajların altını özenle çizerek, dar alanda büyük acıları seyirciyle paylaşarak sahneye koymuş oyunu.
Cenk Dost Verdi, iktidarı ve gücü simgeleyen adamı, tüm acımasızlığı, insanlığını yitirmişliğiyle başarılı bir biçimde canlandırıyor. Ulaş Bayır, gücün ezmeye, susturmaya, boyun eğdirmeye çalıştığı, ama direnmeyi sürdüren, insanları cesur olmaya çağıran genci tüm gerçekliğiyle yansıtıyor. Simge Geren’e gelince, sahnede yıldızlaşıyor. Başarılarını yükselen bir grafikle izleyeceğimize inanıyorum.
Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler, öyle koltuklarımıza rahat rahat kurulup izleyebileceğimiz oyunlardan değil. Seyirciye gerçekleri vura vura gösteren, onu koltuğunda tedirgin eden oyunlardan. Oyun, seyircisini haksızlıklara karşı durmaya çağırıyor. Yaşanan acıları görmezlikten gelip sesimizi çıkartmazsak vahşetin ta yakınımıza kadar gelebileceğini, hattâ bizi de içine alabileceğini gösteriyor. “Cesaret bir tek sesle başlar,” diyor oyun, bir tek sesle, bir tek sesle….
Yolcu Tiyatro söyleyecek sözü olan, yakından izlenilmesi gereken genç tiyatrolardan.
YAŞAR İLKSAVAŞ
www.dirensanat.com