Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu son yıllarda iki önemli oyunla seyircisine ayna tutmuş, ona adeta yol göstermişti. Asi Kuş’ta tek kişilik bir tiyatro şöleni sunuyor, seyircisine içindeki asi kuşu keşfetmesi, onu özgür bırakması gerektiğini söylüyordu. Kaplumbağa’da ise, geçmişe bakarak, geçmişten yola çıkarak bugünü değerlendirmemizi sağlıyordu. Seyircisine sorular sordurtuyor, onu düşünmeye yönlediriyor, düşünmeye zorluyordu. Son oyunu Küçük Prens Bana Dedi ki…’yle de yüzümüze bir ayna tutuyor, dönüp hayatımıza yeniden bakmamız gerektiğini gösteriyor bize.
“Küçük Prens”, Antoine de Saint-Exupéry’nin ünlü eseri. Dünyada İncil’den sonra en çok satan kitap. Kendisi de bir savaş pilotu olan yazar Sahra çölüne zorunlu iniş yaptığı sırada, kendisinden bir koyun resmi çizmesini isteyen Küçük Prens’le tanışır. Küçük Prens’in gezegenler arasındaki yolculuğunu, karşılaştığı insanları, onunla tanışana dek içini açabilecek kimsesi olmayan, yapayalnız yaşayan bu pilottan, yani yazarın kendisinden öğreniriz…
İlk bakışta çocuklar için yazılmış bir kitap gibi durmaktadır “Küçük Prens”. Gerçekten çocuklar için yazılmış bir kitap mıdır, yoksa kaybolmuş çocukluğu yeniden bulmak için mi yazılmıştır? Fantastik bir öykü müdür, yoksa yoksa felsefî bir masal mı? Aslında herkesin kendine göre bir yerinden kavradığı “inisiyatik bir yolculuktur” Küçük Prens. Masumluğun, saflığın, kaybolmuş çocukluğun yeniden bulunmasıdır.Ve yetişkinlerin acımasız bir eleştirisidir. Otorite tutkusunu temsil eden Kral, her şeye sahip olma tutkusunun ete kemiği bürünmüş örneği İşadamı, hiçbir şey sorgulamaksızın, hiçbir şey düşünmeksizin, akılalmaz bir görev duygusuyla işini yapan, yalnızca çalışıp duran Fenerci… bu kapsamda verebileceğim yalnızca birkaç örnek.
Ali Poyrazoğlu “yüreğinin gözüyle” bakarak kurgulamış oyunu. Saint-Exupéry’nin yaşamıyla kitabın paralelliklerini ortaya çıkarmış. Küçük Prens’in, sık sık tekrarladığı, “Büyükler böyledir işte” cümlesiyle yaşamı sorgulayan felsefesini açık seçik sahneye taşımış. Oyunda yetişkinlerin ne denli kendilerine dönük, ne denli yalnız olduklarını, hiç kimseye bir yararları olmadığı gibi kendilerine de bir faydaları olmadığını görüyoruz. Bu muhteşem kitabın şifrelerini çözüyoruz. Günümüze yapılan göndermeler oyunun içine öylesine ustalıkla yerleştirilmiş ki, özgün metnin bir parçası gibi duruyor sanki.
Ali Poyrazoğlu “Küçük Prens”i oyunlaştırırken gösterdiği özeni ve başarıyı yönetmen olarak da yineliyor. Kuklalarla, palyaçolarla bir masal dünyası kurmuş. Bizi çocukluğun saf ve temiz dünyasına götürüyor böylece. Karşıtlıkları göstermek için biri –kitaptaki gibi—sarışın, diğeri esmer iki Küçük Prens var sahnede, ellerinde de Küçük Prens’in kuklası. Bu kukla hem bizim hayal dünyamıza sesleniyor, hem de masumiyeti, saflığı temsil ediyor “Küçük Prens gezegeninden kaçarken, göç yolundaki yabanıl bir kuş sürüsünden yararlanmış olmalıydı”, cümlesini bile göz ardı etmemiş Poyrazoğlu. Küçük Prens’in yaptığı yolculuklarda ona beyaz bir kuş sürüsünün eşlik ettiğini görüyoruz. Herbir ayrıntı özenle taşınmış sahneye.
Ali Poyrazoğlu’nun oyunculuğu için artık hep aynı sözleri, aynı övgüleri sıralamak istemiyorum. O bir sahne “fenomeni”. Sahneye çıktığı anda seyircisini büyülüyor, onu kendi çekim alanına alıyor, yalnız sahneye değil, salona da hakim oluyor. Onu sahnede izlemek başlı başına bir keyif. Bülent Kayabaş birebir Küçük Prens’in evreninde yaşayan bir kişilik olmuş. Onu “Makasçı” rolünde izlerken kendinizi o masal dünyasının içinde hissediyorsunuz. Her zamanki gibi rahat ve dengeli bir oyunculuk sergiliyor. Özdemir Çifçioğlu yorumladığı karakterlere can katıyor. Eser Ali incecik bedeni, yumuşak ses tonu, yumuşak oyunculuğu ve boynundaki o sari atkısıyla tam bir Küçük Prens olmuş. Sahnede ilk kez izlediğim Kıvanç İvriz de rolünün başarılı yorumcusu.
Şirin Dağtekin dekor ve kostüm tasarımıyla hem Küçük Prens’in masalsı atmosferini, hem de uçağın düştüğü çöldeki gerçek dünyayı başarıyla yaratmış. Kostümlerde bir renk cümbüşü dikkati çekiyor. Baobap ağacı, kral, coğrafyacı sanki Exupéry’nin çizimlerini yansıtıyor gibi.
Küçük Prens Bana Dedi ki… her açıdan başarıyla kotarılmış bir oyun. Küçük Prens Bana Dedi ki..’yi izledikten sonra dönüp hayatımıza tekrar bakıyoruz. Mutlu olmak için içimizdeki çocuğu canlandırmamız gerektiğini görüyoruz. Yalnızlığın ancak dostluklar yoluyla giderilebileceğini görüyoruz . Ve Küçük Prens Bana Dedi ki… yaptığı yolculuklarda bize bir ayna tutuyor; o aynada gördüğümüz, hiç kuşkunuz olmasın, kendi portremizden başka bir şey değil.
YAŞAR İLKSAVAŞ
www.dirensanat.com