13.Uluslarası Bodrum Bale Festivali’nin kapanışı yapan, 7 İspanyol kardeşin kurduğu, dünyaca ünlü Los Vivancos topluluğu, festivale damgasını vurdu. Gösterinin sonunda ‘Bi daha’ diyerek 4 kez bis yapan İspanyol dansçılar, sonsuz enerjileri ve danslarıyla seyirciyi büyülerken, finalde alkışlamaya doyamadık…
Büyük bir ayrıcalık, tarihi Bodrum kalesinde bale seyretmek. Ne mutlu ki, üç yıldır bu bale gecelerini kaçırmamaya çalışıyorum. Yoksa köyümüz bize yetiyor, temmuz sıcağında Bodrum’da ne işimiz var! Ama söz konusu ‘ Kalede Bale’ olunca, sıcakmış, yol kalabalıkmış, çok da karanlıkmış (Özellikle Torba yolu gece gerçekten çok karanlık, Bodrum Belediyesine duyurulur – gerçi çok kez duyuruldu ama) unutuveriyoruz…
Bu yıl da yine birbirinden renkli eserler vardı Bale Festivali’nde. İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin ve Antalya Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının sunumlarından başka, yabancı topluluklar da seyrettik. Açılış, Mehmet Balkan, Uğur Seyrek, Volkan Ersoy ve Armağan Davran koreografileri ile ‘Ateşkuşu / Bolero/ İlkbahar Ayini ile yapıldı. Çok yetenekli genç dansçıların yetiştiğini görmek hoşuma gitti.
Devlet Opera ve Balesi Krasnoyarsk Tiyatrosu’ndan, George Bizet’nin müziği eşliğinde muhteşem bir Carmen seyrettik. Hele, Carmen rolündeki Maria Kuimova olağanüstüydü. Bu ateşli ve özgür ruhlu Çingene kızının ta kendisiydi. Yıllar önce, Yekta Kara’nın sahnelediği, İstanbul Devlet Opera ve Balesi yapımı ‘Carmen’ operasında, çavuş Don Jose’yi oynayan Erol Uras’la aynı sıradaydık. Ayak üstü sohbetimizde, birlikte gittiğimiz Carmen’in büyük sükse yapan Danimarka turnesini hatırladık.
Ne yazik ki büyük ilgi gören, İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenen, Gökkuşağı/ Rainbow’u ve çok izlemek istediğim halde, Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin ‘ Hamlet’ini kaçırdım. Ama her ikisi için de olumlu eleştiriler duydum.
Şimdi gelelim, Festivalin kapanışı yapan, Los Vivancos topluğuna. 7 kardeşten oluşan topluluk, en güzel danslarından oluşan ‘Best Of Los Vivancos’ ile çıktı seyircinin karşısına. Gösteriye gitmeden, program dergisinden, bütün dünyada ün kazanmış bu 7 kardeş hakkında bilgi edindim: Daha çocuk yaşlarda, okuma yazma öğrenmeden başlamışlar akrobasiye, dansa ve müziğe. Barcelona Konservatuarında dans eğitimlerini tamamladıktan sonra, her biri ayrı ayrı profesyonel sanat yaşamına başlamış. 2004 yılında bir araya gelerek Flamenko dans topluğu Los Vivancos’u kurmuşlar. Ondan sonra da kim tutar bu birbirinden yetenekli, çalan, dans eden, şarkı söyleyen, on parmağında on marifet olan kardeşleri…Kısa sürede televizyon şovlarının ve dans festivallerinin en çok aranılan topluluğu olurlar. Paris, Kanada ve Kudüs’te kapalı gişe oynadılar. 2007 yılında yeni prodüksiyonları ‘Los Vivancos7 Hermanos’u Tel Aviv ve Kudüs’te 10 gösteri ve yine kapalı gişe oynadılar. Madrid’de eleştirmenlerin büyük beğenisini kazandılar. Bir yıl sonra Barcelona’da Tivoli Sahnesi’ndeki gösterilerinden sonra ‘Muhteşem 7’ olarak anılmaya başlandılar. San Remo Şarkı Yarışmasında büyük ödülün sahibi oldular. Antonio Banderas ve Monaco Prensesi Stephanie’nin de aralarında bulunduğu birçok sanatçının, önemli kişinin özel davetlerinde sahne aldılar, yardım gecelerinde dans ettiler. Son beş yıl içinde, en iyi dansçılar, en iyi koreografi, en iyi müzikal sunum dahil birçok ödülün sahibi oldular. Son olarak büyük bir Amerika turnesi yapan Los Vivancos, tüm dünyada, 30 ülkede milyonlarca kişiye ulaştı.
Bu bilgiler ışığında anladım ki güzel bir gösteri seyredeceğim. Ama aslında bir şey anlamamışım, daha doğrusu bu kadarını hayal edememişim! Sahnedeki 7 fişek gibi genç adamın yaptığı gösteriyi nasıl nitelendirsem bilemedim. Antonio Vivaldi, Johann Sebastian Bach ve Fernando Velazquez’ın müziği eşliğinde, koreografisi kendilerine ait olan danslarda her biri ayrı patlamaya hazır bir ateş parçası sanki. Bir erkeğe flamenco bu kadar mı yakışır! Ama flamenco’dan fazlası var. Sen enstrümanı en iyi şekilde çal (hepsi) aynı zamanda topuklarınla harikalar yarat. Nasıl bir sahne karizması, nasıl bir birliktelik, nasıl bitmeyen bir enerji. Boşuna onlara ‘ Flamenco’nun Prensleri’ dememişler. Hani anlatılmaz seyredilir denir ya işte öyle bu muhteşem 7 İspanyol kardeşin gösterisi. Çoğunlukla hep birlikte ama bazı koreografilerde solo veya üçlü dörtlü dans ettiler. Tam ‘bu daha iyi diğerlerinden’ derken, öbür sahnede hemen sözümü geri alıp ‘ ama bu da çok iyi ‘ dedim. Sonra da birini diğerinden ayırmaktan vazgeçtim.
Gösterinin, kostüm, dekor ve grafik tasarımı da kendilerine ait. Dedim ya, bu çocuklar dört kol çengi! Ve yetenekli oldukları kadar da sıcaklar . Akdeniz kanı işte. Selamda, Bodrum kalesi alkıştan yıkılırken, 7’nin biri öne çıkıp ‘ Bi daha’ demez mi! Hadi evet bi daha Los Vivancos! O ‘Bi daha’ oldu ‘dört daha’. Bir buçuk saat ara vermeksizin sahnede olan gençler, sanki gösteriye yeni başlamış gibi bir de ayaklarından asılmazlar mı! Pes…Söylemeyi unuttum, çok da yakışıklılar…Daha doğrusu hepsi çok olmasa bile, dans ederken öyle görünüyorlar. Küçük yaşlardan itibaren, akrobasiyle, dansla, müzikle yoğrulmuş Los Vivancos’u, Bodrum seyircisi ayakta alkışladı.Onlar da baktılar hava sıcak, ortam ondan da sıcak, atladılar sahneden, karıştılar seyircinin arasına. Alkış, alkış…bravo, bravo Los Vivandos…Istanbul’a geldiklerinde izleyememiştim, Bodrum kalesinde seyretmek çok daha hoş oldu.
İyi ki sanat var, karanlık günlerde imdadımıza yetişen, yolumuzu aydınlatan, ruhumuzu arındıran, ülke gündeminin ağırlığı altında ezilirken insan olduğumuzu hatırlatan,..Bize bu güzel eserleri, Bodrum’a, ayağımıza kadar getirenlere ve 13 yıldır yaşatanlara sonsuz teşekkürler…
RENGİN UZ
www.dirensanat.com