Türkiye’yi yıllardır yöneten muhafazakâr iktidarlar, toplumu bütün unsurlarıyla uyuşturdu ve yerinde sayar duruma getirdi. İlerlemeyi ekonomik büyüme kavramları içine hapseden görüşler, düşünsel, kültürel ve sanatsal değişimlerin önüne bir set çekmeyi başardılar.
Sivil toplum örgütlerinin çoğu bugüne kadar görülmemiş bir dağınıklık ve duyarsızlık içinde… Son günlerde yaşanan tartışmalarda, sanatçılar üzerinde kurulmak istenen baskılar, linç girişimleri gerekli karşılığı bulmadı. Aslında yaşanan bedbinliği, bıkkınlığı anlıyorum. Önemli bir çoğunluk kendini riske atmadan ‘bekle gör’ politikasını yeğliyor. İktidar (bunu en geniş anlamıyla kullanıyorum) bu karşı çıkışları önlemek ve biraradalığı engellemek için çok çeşitli önlemler alıyor ve bunu başarıyor.
Bu karamsar girişi niçin yaptım? Sadri Alışık Ödül töreninde Defne Halman’ın çağrısı ne güzeldi… “AKM bu halde kalmasın, onarım bir an önce başlasın” dedi, “sansür” olmasın dedi, tiyatro sahnelerimize sahip çıkalım dedi, birlik olalım başımıza gelenlere, geleceklere birarada direnebilelim dedi… Hakkında yazılmadık hakaret kalmadı, linç hâlâ sürüyor… İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçısı Levent Üzümcü’nün işten atılması için işlemler başlatıldı, hem de ödül yağmuruna tutulmuşken. Genel Sanat Yönetmeni “ben hep gol yiyorum” demekle yetindi. Herkes uslu uslu sonucu bekliyor. Kimsenin aklına da “bugün bana yarın sana” ilkesi gelmiyor. Oyunlar yasaklanıyor, gerekçesiz, iki satırlık yazıyla… Oyun yazarları, tiyatrocular tepkisiz… Bu konuda akademisyenlerin, eleştirmenlerin ve örgütlerin, birliklerin de sessiz kalmasını anlamıyorum. Bu gelişmeler karşısında en çok da onların sesi çıkmalı, çare arayışlarına girişmeliler. Sanatçıların yanında olduklarını yüksek sesle duyurmalılar. Zengin ve hareketli bir sanat yaşamı onların da hayatiyetlerini artıracaktır.
Uzun sözün kısası; evet, hepimiz su alan aynı aynı gemideyiz. Tiyatro sahipleri, yazarları, oyuncuları, akademisyenleri, eleştirmenleri…
Yoksa ‘Medusa’nın Salı’nda mıyız?
www.dirensanat.com
HAMİ ÇAĞDAŞ