RENGİN UZ:‘DEMİR’DEN AŞKLAR VE HAYATLAR…

0

Tiyatro Martı’nın sahnelediği, Rona Munro’nun yazdığı ‘ Demir’, bir anne- kız hikayesi. Yıllar sonra demir parmaklıklar ardında bir araya gelen, birbirlerini anlamaya, dinlemeye ve tanımaya çalışan, sıra dışı bir anne-kız hesaplaşması…

 

 

RNGN
RENGİN UZ

Tiyatroda anne-kız hikayeleri her zaman ilgimi çekmiştir. Bende en çok iz bırakanlar, yıllar önce Devlet Tiyatrosu’nda izlediğim ‘ Leeane’nin Güzellik Kraliçesi’ ve Şehir Tiyatrosu yapımı ‘İyi Geceler Anne’ oyunudur. Tiyatro Martı tarafından sahnelenen Demir, çok çarpıcı bir anne- kız hikayesi ve hesaplaşması. Rona Munro’nun oyununu, Eray Eserol dilimize çevirmiş, Serkan Üstüner sahneye koymuş. Başrolleri, Güzin Özyağcılar ve Zeynep Özyağcılar paylaşıyor.

İskoçyalı oyun, film senaryosu ve dizi yazarı Rona Munro’nun kaleme aldığı ‘Demir’ deki anne kız hikayesi insanın içine ‘demir yumruk’ gibi oturuyor. Çok güçlü bir tekst; Kocasını öldürdüğü için müebbet hapse mahkum edilmiş orta yaşlı bir kadın, Fay ve onu 15 yıl sonra ilk kez ziyarete gelen, artık yetişkin bir genç kadın olan Josie…Birbirlerine tamamen yabancı bir anne kız. Annesi, babasının göğsüne ekmek bıçağını sapladığında 11 yaşında olan ve yaşadığı bu travmayla çocukluğu tamamen silinmiş Fay, babaannesi tarafından büyütülmüş, evliliğini yürütememiş, kendini belli kalıplar içine hapsetmiş bir genç kadın. Anne ise, yıllarını demir parmaklıklar ardında geçirmiş, öldürdüğü kocasını ve kızının kokusunu özlemiş, savunma yapmayı reddetmiş, dört duvar arasında kendini geçmişteki mutlu gençlik günlerine hapsetmiş, bir dilim gökyüzüne hasret bir kadın…Biri içerde, diğeri dışarıda, ikisi de yaralı, ikisi de tutsak…

Tiyatro-Marti-Demir-2 (1)

Oyun, Josie’nin hapishaneye annesine yaptığı, gel-gitlerle dolu ziyaretlerden oluşuyor. Fay, odasından çıkıyor, bir kadın ve bir erkek gardiyanın gözetimi altında, kızı ile görüşüyor. Temas yasak! Bir ‘Merhaba’ ile başlıyor her şey. Anne kızına özel hayatı hakkında sorular sorarken, kız da yavaş yavaş belki kendine bile itiraf etmekten kaçındığı gerçeklerle yüz yüze geliyor. Dışardaki havayı solumak istiyor Fay. Sokakların gürültüsünü duymak, patates kızartmasının tadını almak istiyor. Bara git, eğlen, aç şu saçlarını, kırmızı elbise al kendine diyor. ‘Sevgilin var mı, hiç aşık oldun mu? diye soruyor. Kızı ise geçmişinin, kayıp yıllarının izini sürerken, annesine bir avukat tutup onu buradan çıkartmayı istiyor. Kadın her zamanki gibi savunmayı reddediyor: Çok sevmiş, kocasına aşık olmuş ve aynı ilgiyi artık görmediği için cinayet işlemiş. Gökyüzünün mavisine ve kızına hasret yaşamayı göze almış. Hayatının aşkını öldürdüğü için pişman değil. Bence feminist yazar Munro’nun tekstinin en ilginç ve tartışmaya açık olan yanı da Fay’in işlediği cinayetin arkasında durması. Anne de olsa sineye çekmiş bir kadın yok karşımızda. ‘Ben babana aşıktım, bu yüzden yaptıkları beni üzdü’ diyor sürekli. Fay’in cinayetini kendince haklı gösterecek cümlesi ise içime dokunuyor: ‘Dünyada hiç kimse kendine duyulan bir aşkı böylesine boşa harcamamıştır’…

DİKKAT VE İLGİ İSTİYOR

Serkan Üstüner, Munro’nun bu güçlü ve zor tekstsini yalın bir biçimde sahnelemeyi uygun görmüş. Doğrusunu yapmış. Fazla harekete, aksiyona gerek yok. Önemli olan anne- kızın diyaloglarını dinletmek ve seyirciye geçmesini sağlamak. Dinletiyor , hem nasıl..Nerdeyse nefesimi bile tuttum. Cihan Aşar’ın, Fay’in odasının uzaktan göründüğü, demir yığını hapishane dekoru, gerilimli atmosferi ve rejiyi destekliyor.

Şehir Tiyatrosu’nun başarılı oyuncularından Güzin Özyağcılar’ı Fay rolünde izliyoruz. Bana göre, kariyerinin en önemli ve güzel rollerinden birini oynuyor. Role hakkını vermek denir ya, işte Güzin Özyağcılar tam da bunu yapıyor. Sesini değiştirmiş, yorgun, bezgin bir ton yakalamış. Araya, gençlik günlerinin canlı ve aşık Fay’inden kırıntıları çok dozunda serpiştirmiş. Zeynep Özyağcılar, Josie’yi oynuyor. Şimdiye dek en beğendiğim rolü oldu. Gayet ölçülü, dengeli, hapishaneye yaptığı ilk ziyaretle son ziyaret arasında geçirdiği duygusal değişimde tutarlı. Anne-kız karşılıklı oynamanın da rahatlığı vardır mutlaka diye düşünüyorum ve onları kutluyorum. Sadece oyunlarından dolayı değil, ‘Demir’i özel bir tiyatronun repertuarına alma cesareti gösterdikleri için de.

demir-sahne

Mahkumların hapishanedeki bekçileri, oyunun dört duvar arasındaki diğer tutsakları, Fay’in yaşamında15 yıldır en çok gördüğü, gerekirse konuştuğu, onu her fırsatta aşağılayan kadın ve erkek gardiyanlarda, özenli oyunlarıyla, Gözde Çetiner ve Burak Tanay var. Josie’nin kostümlerini de beğendim. Onun gibi kuralcı bir kadının seçeceği türden klasik, derli toplu ve biraz da sıkıcı. Sadece, giydiği pardesüye neden ‘Palto’ diyor ona anlam veremedim! Çeviride öyle geçse yönetmen atlasa bile bir kadın atlamamalı iye düşünüyorum! Selimcan Yalçın’ın müziği, Alev Topal’ın ışık tasarımı ‘Demir’i ‘demir’ yapan diğer unsurlar.

Oyunda, anne-kız hesaplaşması üzerinden, ebeveyn ve anne olmak, aşk, özgürlük, kadınlığını yaşamak, bastırılmak, katlanmak, katlanamamak, suç, ceza gibi kavramlar üzerinde duruluyor. Demir, demir gibi oyun…Ağır, fazla ağır. Seyirciden, dikkat, sabır ve özel ilgi istiyor ama bir kez oyunun içine, Fay’in ve Josie’nin dünyasına girdiniz mi, sürüklenip gidiyorsunuz. Ve görüyorsunuz ki, bir annenin, demir parmaklıklar ardında bile olsa, kızına temas bile etmeden dokunması ve ona yeni gizli bir hayat vermesi mümkün.

‘Demir’ de artık benim anne-kız oyunlarımın arasında…

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.