Kentimizde farsın en güzel örneklerini genellikle Dormen Tiyatrosu’ndan izlemişizdir. 1960’lı yıllarda modern farsın ustası olarak, bu tiyatroda, Georges Feydeau ile tanıştık. Dormen Tiyatrosu’nun ilk oyunu da Feydeau’nun “Sevgilime Göz Kulak Ol” oyunuydu.
Bunu yazarın diğer oyunları da izlemiş, hepsi de seyircinin büyük ilgisini çekmişti. Seyircinin beğenisini kazanan bu oyunlarda “Belle Epoque” döneminin o göz kamaştıran kostümlerini, muhteşem dekorlarını izlemek de çok keyifliydi. Tam, “Feydeau eskidi artık,” derken Dormenler Ray Coony’nin eserlerini sahne ışıklarına çıkarttı. O gün bugündür bir Ray Coony furyası sürüp gitmekte. Bu furya sürerken, 1988 yılında İstanbul Devlet Tiyatroları’nda Oyunun Oyunu adlı eseriyle Michael Frayn’ı tanıdık. Dört dörtlük bir farstı izlediğimiz ama konusu alışageldiğimiz diğer tüm farsların konusundan farklıydı. Zaten bu oyundan sonra da alışagelmiş kalıpların dışında farslar izlemeye başladık.
Oyunun Oyunu aslında fars içinde bir fars. İkinci sınıf bir tiyatro topluluğu “Çırılçıplak” adlı bir fars sahneye koymaktadır. İlk perdede bu farsın genel provasını izleriz. Prömyere bir kaç saat kala, neredeyse sinir krizi geçirecek yönetmenin kaygılı bakışları altında, hâlâ yerine oturmamış olan oyunun genel provası. Son an panikleri, teknik arızalar, çıldırtıcı sorular, küçük dedikodular, unutulan replikler, birbirine karışan, karıştırılan aşk üçgenleri ve her tarafta dolaşan sardalyalar. İkinci perdede ise oyun seyirciye sahnelenirken biz sahne gerisini, kulisi görmekte, kulisi sanatçılarla birlikte yaşamaktayız. İkinci perdeyle birleştirilmiş üçüncü perde aynı oyunun üç ay sonraki halini gözler önüne serer. Oyuncuların kişisel ilişkileri de, “Çırılçıplak” da çığrından çıkmıştır. Sahnede bir fars sahnelenmeye çalışılırken, sahne gerisinde de apayrı bir fars yaşanmaktadır. Artık güldürü en uç noktasına ulaşmıştır…
Michael Frayn matematiksel bir mantıkla kurmuş oyununu. Genel olarak farslarda görülen akılalmaz rastlantılara, karı-koca-aşık kovalamacalarına, zorlanarak yaratılmış koşuşturmalara yer yok bu yapıtta. Mantıksızlıkların bile bir mantığı var bu oyunda.
Lale Eren Dalsar’ın dilimize çevirdiği oyunu Ali Gökmen Altuğ sahneye koymuş. Oyunun Oyunu yönetmenin yaratıcılığına fazla olanak tanımayan oyunlardan. Herşey öylesine matematiksel bir kurgu içinde ki, bunun dışına çıkmak neredeyse olanaksız. Ali Altuğ’un en büyük başarısı oyuncular arasında bir oyunculuk birliği sağlamasında ve tempoyu hep yüksek tutmasında. Bir de finaldeki selam sahnesi için kutlamak isterim kendisini; yaratıcılığını burada apaçık göstermiş.
Dekor tasarımını Taciser Sevinç’in, kostüm tasarımını Nihal Kaplangı’nın yaptığı oyunda oyuncular büyük bir birliktelik içinde yorumluyor rollerini. Başta Ahmet Saraçoğlu, Ayşen Sezerel, Yeliz Gerçek, Aslıhan Kandemir olmak üzere tüm oyuncular rollerini en doğru biçimde yorumluyor. Destan Batmaz’ın çok sevimli bir kompozisyon çizdiğini de belirtmek isterim.
Oyunun Oyunu dekorundan kostümüne, rejisinden oyuncusuna kadar gerçek bir birliktelikle gerçekleştirilmiş, bir an düşmeyen temposu ve oyuncularının sahneüstü performansıyla zevkle izlenilen, bol bol gülünen, seyircisini günün sıkıntılarından kurtaran bir oyun.
YAŞAR İLKSAVAŞ
www.dirensanat.com