Kabus kısa sürdü. Dostlar Tiyatrosu, ‘Güneşin Sofrasında -Nazım ile Brecht’ adlı müzikli gösteriye, İstanbul Kadıköy Lisesi bahçesinde kaldığı yerden devam ediyor. Bu doğal ve eşsiz ortamda, Genco Erkal ve Tülay Günal’ın muhteşem performanslarını kaçırmayın…Siz de benim gibi nefes aldığınızı hissedin…
Haberi duyunca yüksek sesle bağırdım ‘Yoook artık’
Ama oluyordu artık…
Oysa nasıl umut veren bir olaydı .Nasıl sevinmiştik yaz başında. Genco Erkal, İstanbul’a yeni bir Açıkhava tiyatrosu kazandırmıştı.
Dostlar Tiyatrosu’nun, Genco Erkal’ın emeği ve sevgisiyle, İstanbul Kadıköy Lisesi bünyesinde, tarihi Mahmut Muhtar Paşa konağının bahçesinde sahnelediği Güneşin Sofrasında- Nazım ile Brecht, oyununa OHAL nedeniyle gösterim yasağı getirilmişti. Okul aile birliği, tiyatroya gönderdiği bir yazıyla, sözleşmenin feshedildiğini bildirmişti. Gerekçe olarak da güvenlik sorunu gösteriliyordu. Kabus olmalıydı!
Çok öfkeliyim, çok kızgınım, çok üzgünüm. Ve tabii meraktayım. Neden? Neden?
Genco Bey, ilk kez Nazım’ın hasret şiirlerini okumuyor ki, ilk kez Brecht’in barış türkülerini söylemiyor ki! Hangi birine yanayım, Genco Erkal gibi bir tiyatro efsanesinin yaşadığı hayal kırıklığına mı, verilen maddi manevi emeğin hiçe sayılmasına mı? tiyatroya uygulanan sansüre mi? Seyircinin oyunu görme hakkının elinden alınmasına mı? İstanbul dışında olduğum için, hala oyunu izlememiş olmama mı? Bir daha hiç izleyememe ihtimalimin olmasına mı ?( yok buna hiç inanmadım…)
O, Türk Tiyatrosu’nun Genco Erkal’ı. Bizim kıymetlimiz. Ömrünü adamış bu mesleğe. Bildiği, inandığı, uğruna, çok şeyi göze aldığı tiyatroyu yapıyor. Geziyi destekledi diye devlet desteği de kesildi ama oyunu kesmek ne ola ki! ‘Gölge etmeyin başka ihsan istemem’ misali yoluna devam eden bir büyük tiyatro adamına bu köstek diye? Demokratik bir ülkede, sanatçı istediği oyununu sahneleyemeyecek mi? Muhalif duruşunu gösteremeyecek mi ?
Hemen İmza kampanyaları başladı. Sadece Sanat ve Tiyatro dünyası değil, birçok aklı başında kuruluş da bu yasağa karşı çıktı. En büyük destek seyirciden geldi. Dostlar Tiyatrosu’nun avukatı Turgut Kazan’a, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu, CHP’li milletvekilleri, bakanlar ve validen de olumlu yaklaşım olunca, TBBM’deki görüşmeler sonucu, durdurma kararı kaldırıldı. Genco Erkal kendi elleriyle yarattığı tiyatrosuna, oyununa kavuştu. Neyse ki çok vahim bir hatadan çabuk dönüldü.
Bu kez haberi duyunca yüksek sesle ‘ Ohhhh bitti bu kabus’ dedim.
Ben de, dört günlük kısa İstanbul ziyaretimde, Nazım’in Piraye’ye olan aşkına, vatan hasretine, Brecht’in zorbalığa meydan okuyuşuna bir kez daha tanıklık etmek üzere neredeyse uçarak gittim Mahmut Muhtar Paşa köşküne, diğer adıyla Mermer köşke. Kucakladım onlarla birlikte gökyüzünü, şarkıları ve umutları
DOĞAL DEKORUN GÜZELLİĞİ
Yaşamak gerekir derler ya…İşte öyle bir geceydi. Oyunun başlamasına kısa süre kalmışken bulutlar yoğun bir biçimde kapladı gökyüzünü, hiç aldırmadım. Tiyatronun üzerindeki kara bulutlar kalkmıştı ya! Zaten kimse de aldırmadı. Kuyruk uzayıp gidiyordu bahçe kapısında. Yağmur çiselemeye başladı. Buna da aldırmadım, zaten kimse de aldırmadı! Umurumda mı, yağmur, fırtına ! Güneşin Sofrasına gelmişim bir kez. Her şey kabulüm. Hızlandı sanki yağmur. Gökyüzü alabildiğine gri. Ama biliyorum ki, birazdan Nazım’la, Brecht’le güneş doğacak. Giydik, dağıtılan ince mavi yağmurlukları. Tıka basa dolu açık hava tiyatrosu. Kalbim güm güm! Ne oluyor ki, kaç yıldır benim tiyatrom bu. Ama işte 5 günlük bir kabustan sonraki buluşmanın haklı heyecanını yaşıyorum…
‘ Çok etkileneceksin’demişti fikrine güvendiğim bir arkadaşım. Öyle de oldu. Bahçede, dekor olarak, sadece Nazım’ın, cezaevindeki küçük tahta masası, tahta sandalyesi ve kağıt kalemi. Gerisi doğal dekor; Bulutların arasında bir görünüp bir kaybolan ay, ağaçlar, mor-pembe çiçekler, bir sokak lambası, kedi ve Atatürk Büstü…Karşımda, paslanmış kocaman panjurlu pencerelerinden hafif bir işık sızıyor heybetli mermer köşkün. Büyülü bir mekandayım. İyi ki burdayım. Siyahlar içindeki Genco Bey’e odaklanmışken, birden Piraye beliriyor, bembeyaz giysiler içinde, köşkün üst penceresinde okuyor uzaklardaki sevdiceğinin ruhunu yakan aşk mektubunu…Ürperiyorum!
Oyun, yaşamaya dair her şeyi, aşkı, sevdayı, tutkuyu, vatan hasretini, evlat hasretini, mapushaneyi, adaleti, adaletsizliği, savaş bezirganlarını, para tüccarlarını, zorbalığı, baskıyı, savaşı, barışı, daha iyi bir dünya özlemini, iki büyük yazar, iki büyük muhalif usta, komünizme sevdalanmış Nazım Hikmet ve Bertolt Brecht üzerinden anlatıyor. Genco Erkal, Nazım’ın şiirlerinden ve Brecht’in metinlerinden hareketle, insanın içine işleyen müzikli bir gösteri hazırlamış. Uyarlamış, sahneye koymuş ve en önemlisi de bu çok etkileyici mekanın tasarımını yapmış.
Ayağımın dibindeki kedicik de seyrediyor oyunu…Belli ki alışmış ve sevmiş yeni dostlarını, bu özgürlük ve barış şarkılarını…Canının istediği gibi dolaşıyor, kafasına esiyor gidiyor Tülay Günal’in yanına oturuveriyor. Başı okşanırken mest…Genco Bey, tek başına muhteşem, Tülay Günal tek başına muhteşem…İkisi birlikte muhteşem…Artık öylesine bir uyum sağlamışlar ki...Fazıl Say, Zülfü Livaneli, Cem Karaca, Tarık Öcal, Edip Akbayram, Timur Selçuk, Kurt Weill, Hans Eisler de müzikleriyle ordalar…Özlem Kaya’nın giysi tasarımı her zamanki gibi çok zarif. Tolga Erdoğan’ın ışık tasarımında tarihi köşkün ayrıntılarını keşfediyoruz.
Dostlar Tiyatrosu ‘Güneşin Sofrasında’ oyunu ile Ağustos sonuna dek Mahmut Paşa Köşkü’nün bahçesinde. Yeni sezonda yeni salon arayışı başlayacak. ‘ Kapalı salona göre oyunu yeniden düzenleyeceğiz’ diyor Genco Bey. Zor günlerden sonra mutlu ve heyecanlı.
Bu gece Nazım mı, Brecht mi, artık hangisi beni cesaretlendirdiyse ‘Bunca ayıptan sonra utanır da artık size bir salon tahsis ederler’ demek üzereydim ki kendime geldim. ‘ Bu kadar da hayalci olma’ dedim ve sustum. Ama tiyatrocu susmaz! Onu alıkoyamazsınız perdesini açmaktan, kelimelerini söylemekten vazgeçiremezsiniz…İllaki sesini duyuracak bir mekan bulur, yaratır…Hele o tiyatrocu, koca çınar Genco Erkal ise…Dün bir hanın bahçesi, bugün bir okulun… Yarın …… …Onu da artık siz hayal gücünüze göre doldurun…
Güneşin Sofrasında, dostların arasındaydık. Onca uykusuz, tedirgin, kahredici günden ve geceden sonra ilk kez nefes aldığımı ve umutlandığımı hissettim…