İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen Filmekimi, dünya festivallerinde gösterilmiş, ödüller almış, eleştirmenlerin ve izleyicilerin ilgisini çekmiş ve merakla beklenen yeni yapımları içeren zengin programıyla Filmekimi 7 ile 16 Ekim günleri arasında İstanbul’dan yolculuğuna başlayacak.
Bu yıl Ankara, İzmir, Bursa ve ilk kez Eskişehir’e de uğrayacak olan Filmekimi 7 ile 9 Ekim tarihlerinde Ankara’da, 13 ile16 Ekim arasında İzmir’de, 21 ile 23 Ekim’de Bursa ve Eskişehir’de olacak.
On beşinci yılında Filmekimi programında, Altın Palmiyeli Ken Loach filmi ‘I Daniel Blake’den, Xavier Dolan’ın Cannes Film Festivali’nde Büyük Ödül’ü kazanan ‘Alt Tarafı Dünyanın Sonu / It’s Only the End of the World’e son mevsimin en çok konuşulan 50 filmi yer alıyor. Programda Oscar’lı yönetmen Asghar Farhadi’den, Bağımsız Amerikan sinemasının kahramanlarından Jim Jarmusch’a, Güney Kore’nin yıldız yönetmeni Park Chan-wook’tan modern klasiklerin yönetmeni Paul Verhoeven’e ve kara mizahtan vazgeçmeyen yönetmen Todd Solondz’dan her filmi olay yaratan Pedro Almodovar’a kadar merakla beklenen birçok yönetmenin yeni filmleri izlenebilecek.
İstanbul’daki gösterimler Beyoğlu’nda Beyoğlu ve Atlas, Kadıköy Rexx Sineması ve Nişantaşı City’s Cinemaximum’da… Biletler, 1 Ekim Cumartesi günü 10.30’dan itibaren Biletix satış noktaları, Biletix çağrı merkezi, Biletix web sitesi (biletix.com) ile Atlas ve Rexx sinemalarının gişelerinden satışa sunulacak.
Lale üyeleri bu yıl da biletlerini %25’e varan indirimlerle öncelikli olarak alabilecekler. Lale üyeleri için ön satış günleri; Siyah Lale üyeleri için 27 Eylül, Beyaz, Kırmızı ve Sarı Lale üyeleri için 28, 29 ve 30 Eylül. Vodafone FreeZone’lular bu yıl da Filmekimi’ne 1 bilet aldıklarında 2. biletleri hediye olacak.
İstanbul dışındaki illerde Filmekimi biletleri 1 Ekim Cumartesi günü Biletix satış noktaları, Biletix çağrı merkezi, Biletix web sitesi (biletix.com) ve Filmekimi sinemalarının gişelerinden satışa sunulacak. Vodafone FreeZone’lular İstanbul dışındaki illerde de Filmekimi’ne 1 bilet aldıklarında 2. biletleri hediye olacak.
FİLMEKİMİ PROGRAMINDA YER ALAN FİLMLER
I, Daniel Blake (Ken Loach)
Filmekimi’nde Politik sinemanın zirvesindeki Ken Loach’a ‘Özgürlük Rüzgârı’ndan sonra ikinci kez Altın Palmiye kazandıran film, Ağustos ayında yapılan Locarno Film Festivali’nde de İzleyici Ödülü kazandı. Devlet yardımı alabilmek için sisteme ve bürokrasiye direnen Daniel Blake adlı emekli bir marangozun mücadelesini anlatan dokunaklı olduğu kadar öfke dolu bir dram olan film, bozuk sisteme ve boğucu bürokrasiye karşı dayanışmayı ustalıkla yüceltiyor.
Alt Tarafı Dünyanın Sonu / Juste La Fin Du Monde (Xavier Dolan)
Cannes Film Festivali’nde Büyük Ödül ve Ekümenik Jüri Ödülü kazanan fimin başrollerini Marion Cotillard, Gaspard Ulliel, Vincent Cassel, Léa Seydoux ve Nathalie Baye paylaşıyor. Fransız yazar Jean-Luc Lagarce’ın aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanan filmin anti-kahramanı Louis, uzun yıllardır görüşmediği ailesini ziyarete gider. Amacı, onlara ölümcül bir hastalığını olduğunu söyleyip veda etmektir. Eleştirmenlerin “en olgun filmi” olarak tanımladığı bu akıllardan çıkmayacak, güçlü melodramı için Dolan, “Basitçe ifade edersek, bu film aile ve birbirini sevmenin zorluğu hakkında.” diyor.
The Salesman (Asghar Farhadi)
Filmekimi’nde Farhadi, Fransa’da çektiği ‘Geçmiş’in ardından sarsıcı bir dramla yeniden ülkesine dönüyor. Film, yaşadıkları korkunç bir olayla başa çıkmaya çalışan genç tiyatrocu çift Rana ve Emad’ın öyküsü aracılığıyla ahlaki açılımları ve İran toplumuna getirdiği derin çözümlemelerle insan davranışlarının dehlizlerine inen film, Cannes’da hem En İyi Senaryo hem de En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini ve bol övgü aldı.
Mezuniyet / Graduation (Cristian Mungiu)
Altın Palmiye’li ‘4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün’ filmiyle adını duyuran Rumen yönetmen Cristian Mungiu bu ilmle Cannes’da ‘En İyi Yönetmen Ödülü’nü paylaştı.an etkileyici bir dram. Doktor baba, kızının İngiltere’deki bursunu kaybetmemesi için lise bitirme sınavlarında hile yapmaya karar verince olaylar beklediğinin dışında gelişir… Ahlak ve yozlaşmayla ilgili tespitleriyle evrensel bir nitelik kazanan fim, usta işi senaryosu, etkileyici performansları, aileden yola çıkıp toplumu gösterirken altta alta işlediği paranoya hissi ve gerilimle eleştirmenlerin övgüsünü kazandı.
Paterson (Jim Jarmusch)
Jarmusch, izleyiciye sevdirdiği vampirlerden sonra sıradan insanlara dönüyor. Filme de adını veren New Jersey’de Paterson kasabasında yaşayan bir otobüs şoförü olan Paterson, fazla konuşmayı sevmeyen, hep yanında tuttuğu not defterine şiirler yazan sıradan bir adamdır. İzleyen herkesin tanışmaya bayılacağı bir karakter olan Paterson’ı canlandıran ve en son Star Wars’da Kylo Ren olarak izlediğimiz Adam Driver’a İran asıllı Golshifteh Farahani eşlik ediyor.
Hizmetçi / The Handmaiden / (Park Chan-wook)
Güney Kore’nin yıldız yönetmeni şehvet, entrika ve cinsel gerilimle örülü göz alıcı bir öykü anlatıyor. Sarah Waters’ın ‘The Fingersmith’ adlı romanından uyarlanan film, 1930’larda Japon işgali altındaki Kore’de zengin genç bir Japon kadın, onu kandırıp zenginliğini ele geçirmeye çalışan Koreli bir adam ve adamın tuttuğu Koreli bir hizmetçi arasındaki ilişkileri anlatırken, kusursuz senaryosu ve dâhice bir yönetmenlikle izleyiciye çok katmanlı bir gerilim yaşatıyor.
Sieranevada (Cristi Puiu)
The Death Of Mr. Lazarescu / Bay Lazarescu’nun Ölümü ile tanınan “Romanya Yeni Dalgası’nın son dönemde en heyecan verici temsilcisi” sayılan Cristi Puiu’nun filmi Romanya’nın Oscar adayı. İzleyiciyi bir yas evinde toplanmış kalabalık bir aileyle baş başa bırakan film, bu ailede bütün insanlık durumlarını görmemizi sağlıyor. Mizahın ihmal edilmediği bu dram, hemen hemen tek bir mekânda bile sinemanın imkânlarının ne kadar geniş olduğunu hatırlatan modern bir başyapıt.
The Beatles: Eight Days a Week – Turne Yılları / The Beatles: Eight Days a Week – The Touring Years (Ron Howard)
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük müzik fenomeni The Beatles’ın ilk yılları… 1960’ların başlarında grubun akıl almaz başarısını elde etmesinin ardından çıktıkları 1000 günlük dünya turnesinden daha önce hiç görülmemiş arşiv görüntüleri, söyleşiler ve konser görüntüleri… Grup üyelerinin ve hayatta olmayanların ailelerinin destek verdiği, Beatles mucizesinin sırrını çözmeye çalışan belgesel, popüler filmlerin büyük ismi, ‘Rush’, ‘Melekler ve Şeytanlar’, ‘Apollo 13’ gibi birçok filmin yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlenen Ron Howard’ın imzasını taşıyor.
Hunt for the Wilderpeople (Taika Waititi)
Koruyucu ailesiyle birlikte Yeni Zelanda kırsalında mutlu bir yaşam süren Ricky’i halasının ani ölümünden sonra çocuk esirgeme kurumu onu geri çağırır. Hayatından vazgeçmeye hiç niyeti olmayan Ricky, amcasıyla birlikte ormanın derinliklerine doğru kaçar. Saklanabilmek ve hayatta kalmak için vahşi doğayla uzlaşmaları gerekecektir. Film, Wilderpeople Edinburgh, Montreal Fantasia, Boston Bağımsız, Montclair, San Francisco, Wisconsin film festivallerinde İzleyici Ödülü kazandı.
The Birth of a Nation (Nate Parker)
Oyunculuktan gelen yönetmen Nate Parker, hem İzleyici Ödülü hem de Büyük Jüri Ödülü kazandığı Sundance’te gösterildiği anda yılın sinema olaylarından birine dönüşen bu ilk filminde ülkesini tarihle yüzleştiriyor.1831’de, köleliğin en ağır işlediği Virginia’da, sahibinin zoruyla, ülkeyi gezmek zorunda bırakılan köle Nat’in bu süreçte düzene karşı hınçlanarak silahlı bir isyana önayak olmasını anlatan film, DW Griffith’in 1915 yapımı aynı adlı filminin ırkçı yaklaşımına bir gönderme sayılıyor. Görsel tercihleriyle de dikkat çeken filmin yönetmen, senarist ve yapımcısı olan Nate Parker başrolü de üstleniyor.
Elle (Paul Verhoeven)
‘Temel İçgüdü’, ‘Showgirls’, ‘RoboCop’ gibi tartışma yaratmış modern klasiklerin yönetmeni Paul Verhoeven hâlâ eskisi kadar cesur ve kışkırtıcı. Fransa’da çektiği yeni filminde, orta yaşlı iş kadını Michèle’in tecavüze uğradıktan sonra yaşadıklarını anlatıyor. Film, ‘Betty Blue’nun da yazarı, Philippe Dijan’ın Türkçeye ‘Vay…’ olarak çevrilen ‘Oh…’ romanından uyarlandı. Eleştirmenler, başroldeki Isabelle Huppert için “kariyerinin en iyi performanslarından biri” yorumunu yapıyor.
Wiener-Dog (Todd Solondz)
Birbirine bir ‘sosis köpek’ aracılığıyla bağlanan dört kısa hikâyeden oluşan film, Solondz’un 1995 tarihli filmi ‘Oyun Evine Hoşgeldiniz’in bir anlamda manevi devam filmi. IndieWire’a göre Todd Solondz’un en öfkeli, en radikal, en sivri filmi. Hikâyelerin kesişiminde yer alan köpek, hayatını birbirinden farklı insanlara dostluk ederek geçiriyor. Bu kapkaranlık, kararlı ve ziyadesiyle albenili film, Amerikalı olma deneyimi üzerine kalemini hiç sakınmayan “siyaseten doğruculuktan” alabildiğine uzak bir komedi sayılan film, aynı zamanda Ellen Burstyn, Danny DeVito, Julie Delpy ve Greta Gerwig’li bir yıldızlar geçidi.
Ma Loute / Slack Bay (Bruno Dumont)
İlk gösterimini Cannes’da yapan absürd polisiye komedisinde1910’da Fransa’nın kuzeyinde bir balıkçı kasabasında bir dizi cinayet ile bir aşk öyküsü etrafında iki düşman aileyi izliyoruz. Dönemin kartpostallarından esinlenilen, başrollerinde Juliette Binoche, Valeria BruniTedeschi ve Fabrice Luchini’nin yer aldığı filmin diğer oyuncuları ise köyün yerlileri. Absürd mizah ve fiziksel komedisi için Dumont, “bu filmimde de grotesk olma pahasına abartıyorum” diyor.
Ma Vie De Courgette / My Life As A Courgette (Claude Barras)
Cannes’da Yönetmenlerin 15 Günü bölümündeki ilk gösteriminde dakikalarca ayakta alkışlanan film, dünyanın en saygın canlandırma festivallerinden Annecy’de En İyi Film ve İzleyici ödüllerini kazandı. Hem karanlık hem naif tarzıyla her yaştan izleyicinin gönlünü fethedecek film, 9 yaşındaki bir çocuğun, alkolik annesinin ölümünden sonra gittiği yetimhanede edindiği arkadaşlarıyla hayatı öğrenmeye çabasını konu alıyor. Bu stop-motion canlandırma, İsviçreli yönetmen Claude Barras’ın ilk uzun metrajlı filmi ve İsviçre’nin Oscar adayı.
Toni Erdmann (Maren Ade)
Her anı sürprizlerle dolu, izleyicinin son derece karmaşık ama bir o kadar yoğun tepkilerle tanık olduğu film, “bir sinema mucizesi, son yılların en heyecan verici, en duygusal aile komedisi” olarak tanımlanıyor. Bir babanın kızıyla yakınlaşmak için verdiği çabaları anlatan film, tartışmasız en çok konuşulan film olduğu Cannes’da eleştirmenlerin FIPRESCI ödülünü, Brüksel Film Festivali’nde En İyi Film ve En İyi Senaryo ödüllerini kazandı; Münih Film Festivali’nin de açılış filmiydi. Almanya’nın Oscar adayı seçildi.
American Honey (Andrea Arnold)
Fransız Première dergisinin “Z Kuşağı için Easy Rider” olarak tanımladığı, Cannes’dan Jüri Ödülü ile dönen film, “günümüz Amerikan gençliğini en iyi anlatan filmlerden biri” olarak kabul ediliyor. Aile içi şiddet ve yoksulluktan ibaret hayatını ani bir kararla geride bırakan 18 yaşındaki Star’ın, dergi aboneliği satan bir gruba eklemlenerek çıktığı uzun yolculuğu konu alan film; şahane bir soundtrack, müthiş bir görüntü yönetimi ve perdeden taşan inanılmaz bir enerjiyle soluksuz izleniyor. Filmin başrolündeki amatör oyuncu Sasha Lane parlarken, âşık olduğu Jake rolünde Shia LaBeouf da kariyerinin en iyi performansını sergiliyor. American Honey’nin soundtrack’i filmin en önemli unsurlarından biri… Andrea Arnold klasik anlamda, görüntülere uyacak müzikleri kullanmak yerine sevdiği müzikler etrafında kurguluyor filmini. Baştan sona temposu hiç düşmeyen sürükleyici bir film.
Voyage of Time (Terrence Malick)
Malick’in Venedik’te Altın Aslan için yarışan yeni filmi, evrenin tarihi üzerine görkemli bir belgesel. Usta yönetmenin 40 yıldır üzerinde çalıştığı ve “En büyük hayallerimden birisi” diye tanımladığı bu destansı film, göz alıcı efektleriyle izleyiciye benzersiz bir deneyim vaat ediyor. Müzikler bir diğer ustaya, Ennio Morricone’ye ait. Anlatıcı görevini sesiyle Cate Blanchett üstleniyor.
Swiss Army Man (Dan Kwan – Daniel Scheinert)
Sundance Film Festivali’nde en çok tartışılan, seyirci ve eleştirmenleri en çok şaşırtan film, şimdiye kadar sinemada gördüğümüz en sıra dışı, en çılgın hikâyelerden birini anlatıyor. Issız bir adada mahsur kalan Hank’in (bağımsız sinemanın yeni kahramanı Paul Dano), adada bulduğu bir cesetle (Harry Potter’la özdeşleşen Daniel Radcliffe) arkadaş olmasının ve Manny’nin cesedini “çok amaçlı” kullanarak adadan kurtulma hikâyesini izliyoruz. Yılın en duygu yüklü, yaratıcı ve tuhaf komedisi Sundance’den En İyi Yönetmen Ödülü’yle döndü.
Filmekimi’nde ; Caini / Dogs (Bogdan Mirica)
Romen yönetmenin ‘kara film’le western formlarını buluşturan ilk uzun metrajlı filmi, Romanya’nın tekinsiz kırsalını fon olarak kullanarak, ahlak, şiddet ve yozlaşma üzerine, Romanya halk öyküleri, kadercilik, Nick Cave ve Cormac McCarthy’den esinlenen bir psikolojik gerilim. Büyükbabasından miras kalan arsayı satmak için Bükreş’ten sınıra doğru giden genç bir adam, büyükbabasının aslında zamanında yerel bir mafyanın başı olduğunu öğrenir. Arsayı satabilmek için hem bu suç örgütüyle hem de onlarla işbirliği yapan polisle başa çıkması gerekecektir.
Florence (Stephen Frears)
Dönemin New York’unun en ünlü ve en yeteneksiz sopranosu Florence Foster Jenkins’i canlandıran Meryl Streep’in adı Oscar’lar için anılmaya başladı. Bu, filmdeki tüm şarkıları kendi seslendiren Streep’in 20. Oscar adaylığı… Hugh Grant’in performansı ise İngiliz oyuncunun “muhteşem dönüşü” sözleriyle övülüyor. ‘Philomena’, ‘Tehlikeli İlişkiler’, ‘High Fidelity’, ‘Kraliçe’, ‘Benim Güzel Çamaşırhanem’ gibi filmleriyle tanınan Frears, 2003’te İstanbul Film Festivali’nin Sinema Onur Ödülü’nü almıştı. Filmekimi’nde izleyenleri büyüleyecek.
Arrival (Denis Villeneuve)
Dünyaya gelen uzaylılarla iletişim kurmaya çalışan bir dilbilimcinin hikâyesi… Bilimkurgu meraklılarının heyecanla bekledikleri Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan filmin başrollerinde ‘Marvel’ın Hawkeye’ı Jeremy Renner ve Forest Whitaker yer alıyor. Ted Chiang’ın ‘Story of Your Life’ öyküsünden uyarlanan filmin müzikleri Johann Johannsson’a ait.
Bilinmeyen Kız / La Fille Inconnue (Jean-Pierre – Luc Dardenne)
İki Altın Palmiye’li Jean-Pierre ve Luc Dardenne’in Cannes’da yarışan onuncu filmleri. Gerçekçilikten güç alırken bir kez daha bireyden yola çıkıp Avrupa toplumunun eleştirildiği filmin başrolünde, sinemanın yükselen yıldızlarından Adèle Haenel sade ve etkileyici performansıyla dikkat çekiyor. Bilinmeyen Kız’ın gizemi Filmekimi’nde çözülüyor.
Julieta (Pedro Almadovar)
Her filmi olay yaratan Pedro Almodovar, yirminci filminde bir kadının hayatının gizemlerine uzanan bir yolculuğu perdeye taşıyor. Nobel Ödüllü Kanadalı yazar Alice Munro’nun üç öyküsünden uyarlanan film, “Almodovar’ın 5 yıldızlı dönüşü” ve “olgunluk döneminin en iyi örneklerinden biri” olarak övülüyor.
Öğrenci / Uchenik (Kirill Serebrennikov)
Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde gösterildiğinde ses getiren film, kışkırtıcı bir hikâye anlatıyor. Yönetmenin Marius von Mayenburg’un oyunundan senaryolaştırdığı Günümüz Rusya’sında okulda dini vaazlar vermeye başlayan bir lise öğrencisi ve ona karşı duran öğretmeni arasındaki ilişkileri anlatırken, izleyiciyi huzursuz ederek düşünmeye çağırıyor.
Komün / The Commune (Thomas Vinterberg)
Dogme akımıyla uluslararası üne kavuşan Danimarkalı yönetmen Thomas Vinterberg’in son filmi Berlin Film Festivali’nde Trine Dyrholm’e En İyi Kadın Oyuncu Ödülü getirdi. Yönetmen, bir akademisyen ile ünlü bir haber sunucusu olan eşinin aile dostlarıyla bir komün kurmaları ve ardından gelişen olayları aktarırken, bir evliliğin yeniden doğum ve yıkım hikâyesini de çocukluk tecrübelerinden beslenerek anlatıyor. Hayatın kendisi gibi, yer yer eğlendiren ama sonuç olarak can acıtan bir film.
Ayrıntılı bilgi:
sosyal medyada takip etmek için:
filmekimi_iksv
#filmekimi16