15 Temmuz darbe girişiminden bu yana ülkemizde kültür sanat alanında çok büyük bir değişim yaşanıyor. AKP hükümetlerinin bugüne kadar, basına ya da bu alanın önemli adlarına sızdırıp zemin yokladığı, tepkiler üzerine üstünü örttüğü bütün tasarıları OHAL kapsamında Kanun Hükmündeki Kararnamelerle yürürlüğe konuyor ya da bu konuda hazırlıklar sürdürülüyor.
Neler oldu bir bakalım:
– FETÖ soruşturmaları kapsamında yazarlar, gazeteciler ve sanatçılar kelepçelenip gözaltına alındılar…
– İstanbul Şehir Tiyatrosu’ndan bazı sanatçıların sözleşmeleri feshedildi, işlerine son verildi, bir süre sonra bazıları geri alındı.
– Sadece temsili olarak, gelişmelere dikkat çekmek amacıyla Yeni Gündem’de görev alan yazarlar tutuklandı. Bu eylemleri silahlı terör örgütünü övmek…
– Çeşitli baskınlarda ele geçirilen kitap ve CD’ler birer suç aleti olarak televizyon haberlerinde gösteriliyor. Birinde eski başbakanımız Davutoğlu’nun da kitapları var. 12 Mart’ların, 12 Eylül’lerin tanıdık görüntüleri: Kitap bir suç aleti.
– Kamulaştırılacak kurumlar arasında Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve balesi de yer aldı. Çeşitli beyanatlar verildi, sonunda bu kurumların taşınmazlarının satılacağında karar kılındı. Binaları olmaz ise bu kurumlar nasıl çalışacaktı, kütüpaneler, arşivler ne olacaktı, uzmanları (?) nerelere sığınıp çalışacaktı… Bu ve benzeri soruların yanıtı, muhatabı hâlâ yok. Bir de Atatürk’ün vasiyetinde TTK ve TDK için ayırdığı paralar ne olacaktı… Daha bir dizi soru. Ama sorunun temelinde İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nden kurtulmak olduğu kulislerde söylenen en önemi konu.
– Devlet Tiyatroları’nın yerli oyunlarla mevsimi açması konusu ise bir yılan hikâyesi… Yayınlanan bildiriler, açıklamalar, yalanlamalar birarada yazılsa ilginç bir mizah hikâyesi olur. Ayrıca Başbakanımız bir kabine toplantısı sonucu bu konuyu bir “müjde” olarak duyurmuştu.
Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün 100 yılı aşkın bir süredir Efes Antik Kenti’nde yürüttüğü Efes kazıları, Viyana’daki havalimanındaki pano nedeniyle yaşanan kriz sonucu Dışişleri Bakanlığı’nın yazısıyla normal çalışma döneminin bitmesine iki ay kala durduruldu. Avusturyalı Doç.Dr. Sabine Ladstatter başkanlığındaki kazılarda çevre düzeni, koruma, restorasyon, konservasyon ve yayın ağırlıklı çalışmalara izin verilmişti. Dışişleri Bakanlığı’nın yazısı Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerince kazı heyetine tebliğ edildi. Acaba Japonya ile aramız bozulursa köprüyü ve Marmararay’ı söküp geri mi göndereceğiz ya da Allah korusun Rusya nükleer santralı yaptıktan sonra bozuşursak…
– Son olarak Çanakkale Bienali sorunu yaşandı. Bir hukukçu milletvekili Bülent Turan’ın kampanyası sonucu Çanakkale Bienali’nden de kurtulmuş olduk.
Bir ‘Kültür Bakanı’mız var mı?
– Yıllardır süren heykellerin yıkılması, bir günde park düzenlemeleriyle yok olması, kırılıp parçalanması…
Bu liste uzar gider. Ülkemizde kültür sanatla ilgilenenlerin listeye ekleyecekleri çok şey olduğuna eminim.
Bu konularda yetkili, yetkisiz, bilgili bilgisiz herkes konuşuyor. İşler karışırsa “yanlış anlaşılıyorlar”, “sözleri maksadını aşıyor”, “muhalefetin kumpası” vb
Bütün bunlar olup biterken hükümette bir Turizm ve Kültür Bakanı olduğunu düşündünüz mü? Otellere müşteri bulmakla meşgul olduğunu sandığım bakanımız kültür ve sanat dünyasına oldukça uzaktan bakmakta. Elbette aykırı bir ses çıkaracağını düşünmüyor, herkesin de benimle hemfikir olduğunu sanıyorum. Ancak hiç olmazsa bazı konulara açıklık getirse, hükümetteki arkadaşlarına sorup, bazı konularda bizleri de bilgilendirse… Üstelik bakanımız Nabi Avcı bir iletişim profesörü, bu alanda kitapları da var…
Evet bir bakanımız var, ama o kadar uzaktan bakıyor ki iki taraf da birbirini flû görüyor.