YANGIN YERİNDE ORKİDELER
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın sezonun ilk oyunlarından olan, Memet Baydur’un ‘Yangın Yerinde Orkideler’in 3 Ekim günü provası seyirciyle yapıldı, biz de oyun sonrasında yönetmen ve oyuncularla bir söyleşi yaptık.
Hülya Karakaş : “Bizi utanmak kurtaracak”
Neden Mehmet Baydur:
Hülya Karakaş: Mehmet Baydur iyi bir yazar. “Yangın Yerinde Orkideler” çok iyi bir oyun, katman katman ilerlemiş yazar, dolayısıyla yönetmene de katmanları çözmek açısından çok iş düşüyor. Seyirci oyunumuzu sever mi bilmem, elbette sevmesini isterim. Hiçbir şey başaramadıysam Mehmet Baydur’un metnini çözmeyi başardım diyorum kendime ve bundan ötürü sonuçtan mutluyum. Meslek hayatımın en önemsediğim oyunlarından biri oldu “Yangın Yerinde Orkideler’ .Birlikte çalıştığım Dramaturg Ergün Özdemir’e akla gelebilecek en saçma soruları sorarak, ondan aldığım cevapları irdeleyerek ilerledim provalarda. Oyunu soru sorarak çözdüm diyebilirim. Amacım, doksanlar gerçekliğiyle yazılmış oyunu bugünün Türkiye’si ile buluşturmaktı. Oyun tam da yaşadığımız şu ana denk düşmeliydi. Baydur, günümüz Türkiye’sine, bu coğrafyada yaşayan insana ne söylüyor,bu önemliydi benim için. Çok ayrı düştük, çok ötekileştik birbirimize. Ortak bir noktada buluşmanın, farklı görüşlerin bir araya gelebileceğinin, gelmesinin şart olduğunun; birbirimizi dinlemeye, anlamaya özellikle vurgu yaptım. Ön yargılardan sıyrılmak gerektiği düşüncesinden yola çıktım. Elbette ki bütün bunları bana öneren sağlam bir metin vardı elimde, bana bunları anlatma olanağı veriyordu.
Oyunda kısaltma yaptınız mı?
Hülya Karakaş: Çok… Bugün kimsenin 2,5-3 saatlik oyun seyretme sabrı kalmadı. Yaşadığımız şehir, hayat şartları da buna izin vermiyor. Mehmet Baydur yaşıyor olsaydı oyundaki bu düzenlemeye itirazı olmazdı diye düşünüyorum. Yazan biri olarak yazıya değer veririm. Hiçbir yazara, hele Memet Baydur’a hiç haksızlık etmem. Oyun orjiinal haliyle sahnelenseydi iki buçuk saate yakın bir süresi olurdu. Mehmet Baydur sözcüklerle oynayan bir yazar, bende severim sözcüklerle haşır neşir olmayı, kendi çapımda oyunda bunu yapmaya çalıştım. Oyunun aslına ihanet etmediğin, meselesini net olarak aktardığın sürece, bunu sorun olarak görmem. Neticede “Yangın Yerinde Orkideler” artık benim elimdeydi ve onu yaklaşık 20 yıl sonra yeniden yorumlayarak seyirciyle buluşturacak kişi bendim.
Oyuna dönecek olursak: Oyunda kimi karşıtlıklarla, insanlardan beklenmeyen davranışlarla karşılaşıyoruz. Hayat kadını Neriman’ın silaha ve paraya duyarsızlığı, zengin adamın karısının beklenmedik bir şekilde kocasını öldürmeye çalışması, moda tasarımcısının silah düşkünlüğü…
Hülya Karakaş: Oyun karakterlerinin sürekli dönüp dolaşıp aynı yere gelmelerinin altını özellikle çizdim. Tekrar tekrar aynı yere geliyor “Yine buraya geldim…” ya da, “yine mi buraya geldik” diyorlar. Çünkü oradan başka gidecek hiçbir yerleri yok. Bizim de bu ülkeden başka gidecek hiçbir yerimiz yok. Rıhtımlar,doklar, kuytu köşeler, dönüp bakmadığımız izbe yerler de onların ülkesi. Neriman ve Nuri bu hayatta her şeyi yaşamışlar, beş parasız, öteki, acının tam göbeğinde karakterler. Her şeye rağmen masum kalmayı başarmışlar. Orkide bizim topraklarımızda yeşermeyen bir çiçek, çok değerli ve de çok pahalı… Nuri ve Neriman yangın yerindeki, cangılın içindeki orkide kadar değerli ama aynı zamanda orada bulunmayacak kadar değersiz. Memet Baydur katmanlı yazıyor dedim ya, bizde bu katmanları çözmeye çalıştık. Karakterlerin silah ve para ilişkisini de böyle çözdük dramaturgu arkadaşımla. Memet Baydur, aklından geçenleri filmler üzerinden yazdığı karakterlere anlattırıyor. Hiç olmadık bir insan karakteri, en olmadık lafı söylüyor, en olmadık eyleme girişiyor. Yazarın tarzı böyle.
Dramaturg Ergün Özdemir:Sizin sorunuza cevabı Neriman’ın tiradına dikkatli baktığımızda buluyoruz. Yalnızca yaşanan rıhtımla ilgili değil, ülkenin coğrafyası, kültürü ile ilgili… Kişilerin yaşantılarıyla, ruhsal yapılarıyla, ahlaklarıyla ilgili.. Bir değişim olduğunu söylüyor Neriman…Bu bir yüzleşme oyunu. İki farklı üçgenimiz var: Birinde, bir hayat kadını, bir berduş, bir aydın var. Diğerinde ciddi palazlanmış bir iş adamı ve ona yanaşanlar… Nurçin ile Nezih’in ilişkisi ve birbirlerine yansımaları bu iki farklı, pek birbirileri ile karşılaşmaları da mümkün olmayan insanlar… Memet Baydur dramatizasyonu şöyle yapar:Bir hayat kadını kesinlikle bir hayat kadını gibi konuşmayabilir, oturup felsefe yapar. Oradaki berduş da berduş değildir aslında, Memet Baydur’un sözcüsüdür.Yazar, ne söylemek istiyorsa o berduş ona hizmet eden bir dille konuşur. Buradaki bütün karakterlerin neredeyse ortak özelliği budur: Mehmet Baydur’un sözcüleri…
Ergün Özdemir: Oyunun sonunda seyircilerden beklediği şey şaşkınlık…Sahiden yaşam mı yoksa bir düş müydü?Dramatik yapıdan müthiş bir anlamlar üretmek gibi bir derdi yok… Minicik süreç parçalarında küçük küçük anlamlar üreterek büyüyor. Aslında Neriman’ın silaha şaşırması gibi bir şey söz konusu değil. O zaten “burada tek patlayan silah senin tabancan mı” diyor… çok alışkın aslında. Bu iki insan arasındaki ilişki de sahici değil…Moda ile ilgilenen Nurçin’e bir butik açmış … Mesele bundan ibaret, tamamen sahicilikten uzak bir ilişki.Nezih ile aralarındaki ilişki de öyle: Bunu da isterim, şunu da isterim, ötekini de isterim… Aralarındaki ilişkinin belirleyici unsuru uzun süredir ülkemizdeki belirleyici unsur olan para… Toplumumuzdaki bütün ilişkileri bir zamk gibi birbirine bağlayan para…
Hülya Karakaş: Memet Baydur aslında meseleyi çok da basit anlatıyor. Yazdığı karakterler hakkında oldukça basit nokta atışlar yaparak ipuçları veriyor yönetmene.
Ergün Özdemir: Bizim toplumumuzda utanmak çok önemli birşey. Bizim oyunumuzda gerçekleşiyor. Üzerinde en çok düşünmemiz gereken kavramlardan biri…Oyun bunu gösteriyor bize.
Hülya Karakaş. Bizi utanmak kurtaracak. Ar,haya duygularımızı yeniden temin etmek, edepli olmak kurtaracak bizi.
Emin And, oyunda zengin adam Nebati Bey rolünü üstleniyorsunuz. Zenginliğin, parayı elde tutan gücün kültürel yapısının değiştiğini düşünüyor musunuz? Memet Baydur’un bu oyunu yazdığı günden bu yananasıl bir değişim geçirdik?
Emin And: Altı aydır bu metinle boğuşuyorum. Hiç zorlanmadım bu rolü çıkartırken, sanki ben böyle zengin bir adammışım gibi geldi.Bu sınıf ayrımı Türkiye’de gittikçe daha da artıyor.Para da el değiştirdi şu son dönemlerde.Çünkü eskiden parası olan adamın herşeyi zengin olurdu.Sadece cebi zengin olmazdı. Kalbide zengin olurdu.Dili de beyni de, sohbeti de, dostluğu da arkadaşlığıda zengin olurdu. Samimiydi. Şimdi sahte ilişkiler var. Onun için Memet Baydur’un adını duyunca çok isteyerek rol aldım. 42 yıllık Şehir Tiyatroları oyuncusuyum ve iki buçuk sene sonra zorunlu emekli olacağım. Belkide bu benim jübilem olacak.Bu oyunu oynamaktan çok mutluyum. Evet hepimiz herkesin dediği gibi “hepimiz birer orkideyiz”.Ama hepimiz yangın yerindeyiz. Hepimiz yalnızız.
Provalar nasıl geçti?
Emin And: Hülya Karakaş her kelimenin üzerinde çok durdu. Zor bir provasüreci yaşadık.Memet Baydur’un her cümlesinde derin bir anlam var. Hepsi bir anafikir.Benim söylediğim olsun.Neriman’ın söyledikleri olsun.Adamın söyledikleri olsun.Beş kişinin adı var, hepsi de ‘N’ ile başlıyor.Ama Adam’ın adı yok.Çok ilginç bir şey.Ben bir oyuncu olarak kendimi yönetmenim Hülya Karakaş’ın ellerine bıraktım. Sahiden herşey onun eseri, yanlış da doğru da, sevap da günah da…
Ergün Özdemir: Adam oyunun içinde çok önemli bir karakter. Baydur Adam’a karakterine o kadar az değinmiş ki neredeyse yapmaya çalıştığı şey o kimliksizlik diyebiliriz.
O zaman sözü Adam rolünü üstlenen Eraslan sağlam’a verelim…
Eraslan Sağlam: Öncelikle kişisel olarak da oyuncu olarak da Baydur’u ve bu oyunu çok önemsiyorum, dolayısıyla Hülya Karakaş’a çok teşekkür ediyorum bana bu projede yer verdiği için.Baydur’un metinlerindeki edebi yapıya bıktığımıza edebiyatımızda da çok önemli bir yeri olduğunu görürüz.Bence oyunları daha çok oynanmalı.Onun yazıklarını sahnede söylüyor olmak biraz insanı utandırıyor biraz da gurur veriyor.Aslında şanslı sayıyorum kendimi.Adam rolüne gelince; rol bugün yaşadıklarımızı çok tanımlıyor, diye düşünüyorum.Bu da onun ustalığının ve zekasının göstergesi.Yaşadığımız aidiyet ve varoluş problemlerini çok iyi yansıtıyor. Bir aydın olarak nerede duracağız…Şu en kolayı politik yapıya entegre olarak yaşamak… Ama gerçeği ne .. Gerçeği bu sene 15 Temmuz’da yaşananlar… Bu anlamda pek çok kişinin kafasının karıştığı, iki cami arasında beynamaz bir durumda olduğunu görüyoruz.Bütün bunları düşündürttüğü için de oyun ve bu rol benim için önemli bir yerde duruyor.
O zaman adamın intihar etmesini Kabul etmiyorsunuz?
Eraslan Sağlam: Mehmet Baydur da bunu kabul etmiyor. Cevap vermiyor. Seyirci adına düşünmüyor. Siz izleyin haz alabiliyorsanız ne âlâ diyor. Bir haz alma meselesi olarak bakıyor. Ders vermez zaten. Buradaki intihar yada ölüm reel değil, metaforik bir şey. Metaforu doğru okumak seyirciye, okura düşüyor.Aydın saklanmalıdır gibi bir önerisi hiç yok.Aydın ortalıkta gezinmelidir diye de bir önerisi yok.Aydın, yaşanılan şeylerden ötürü kimliksiz ve aidiyetsiz bir noktaya doğru gidiyor.
Siz nasıl çalıştınız?
Çok zorlandım, halen de zorlanıyorum, çünkü bıçak sırtı bir rol.Varolan alıştığımız oyunculuk anlayışının dışında bir tavırla oynamaya çalıştım.İşin bir entelektüel yanı var, bunuihmal etmemek lazım.Aynı zamanda bir aktör olarak işin psikolojik tarafını ortaya koymalısınız.Bunu yaparken de abartıya kaçmamak, tekrara düşmemek gerekiyor.Seyirciyi de sıkmamalısınız.Bu anlamda çok bıak sırtı olduğunu düşünüyorum.
Moda tasarımcısı bir açıdan entelektüel biri sayılabilir. Okumuş, araştırmacı, yaratıcı. Zümrüt Erkin, siz Nurçin’i nasıl biri olarak görüyorsunuz?
Zümrüt Erkin: Nurçin, sokaktan gelmiş biri, ben de sokaktan geliyorum. Zor hayat koşullarından dolayı zengin birisine dayanmışım. Günümüzde de kadınların gücü yanlış tanımlaması ile ilgili bir konuma sahip.Tatminsiz ve doyumsuz biri.Erkeğinin yanında bir şekilde başka erkeklerle flört edebiliyor. Ben orada işlin biraz espirisi gibiyim… Günümüzde kadınların yaşadığı bir durum, hep bir statüye dayanarak. Ama o gerçek anlamda bir mutlu değil. Ama bununla da yüzleşemiyor, o cesareti de yok.Çok bir derinlik yok.Hayatta kalabilmek için bir sürü şey yapıyoruz. Bu gerçek bir tatmin değil. Tatminsizliği ve mutsuzluğu buram buram.
Can Ertuğrul, siz Nuri rolünü üstleniyorsunuz. Sizin yorumunuz nedir?
Can ErtuğruL: Yazıldığı dönemi düşünün… 90’lı yıllar yeni bir zengin sınıfın doğduğu bir zaman dilimi. 1980’lere kadar bilinen bir sermaye sınıfı vardı. 80’den sonra 90’lara doğru bambaşka bir sermaye hakim olmaya başladı. Şimdi yine bu anlamda bir değişim yaşıyoruz. O yüzden oyunun söyleminin halen geçerli olduğunu düşünüyorum. Bu sınıf farklılıklarının daha da derinleştiği bir dönemi yaşıyoruz.O intiharı seçiyor, o da sokakları seçiyor. Ve boş bir rüya için.Sıkıştığı zaman gerektiğinde diğerine laf sokuyor.Bilgiçlik taslıyor, sonra da gülüp geçiyor.Erdemligeçiniyor, filozofça laflar ediyor.Sonra alıyor parayı cebine atıp “ben bir sene krallar gibi yaşarım” diyor.‘İnsan’ı yazmış Memet Baydur. Erdemli adam yok.
Neriman biraz daha toplumun vicdanı gibi mi acaba? Siz Gözde İpek Köse Neriman için ne söylersiniz…
Gözde İpek Köse:Hangimiz sadece ne kadar onunla yaşıyoruz.Birinci ve ikinci perdedeki Nerimanlar farkla, çünkü annesinin evine gitti.Çocukluğundan kalan bir şapkasını taktı.Anatomik bir sıçrama.Beraber solo şarkılar söylüyor.Hepsi aslında bir kendi aslına dönüşür.Ahlaki kavramların farklı yaşandığı zamanlara gidiyor.Onlarda bu insanların kimliklerini kişiliklerini belirliyor.Yeniden düşünmelerini sağlıyor. Her o küçücük düşünme sonrasında hem kendileri ile hem diğerleri ile bir yüzleşme fırsatı buluyor.
Sahnelenme süreci nasıl gelişti?
Hülya Karakaş: Oyunu Erhan Yazıcıoğlu verdi, beni bu metinle buluşturduğu için kendine sizin aracılığınızla teşekkür etmek isterim. Benden bir Memet Baydur aldı, bir başka Memet Baydur verdi! Süreç böyle başladı. Sonra görev değişimi oldu. Yeni Gen.San.Yön. Süha Uygur’da oyunu onaylayınca Mayıs ayı itibarıyla provaya başladık. Provalar aralıklarla devam etti, 22 Ağustos itibarıyla da hızlanarak bugüne geldik. Teksti elime aldığım ve hemhal olduğum süreci hesaba katmazsak 50 prova yaptık sanırım.
Daha önceki yıllarda yaklaşık 30 oyunla perdeleri açarken bu yıl altı yeni oyunla perdeler açılacak.Oyuncu sayısının azaldığını düşünürsek kalanların yükü artmış olmuyor mu?
Hülya Karakaş: Ş.Tiyatroları olarak, aradan aylar geçmesine rağmen şu anda bile bilmediğimiz nedenlerle aramızdan ayrılan, işine son verilen meslektaşlarımızı düşündükçe, tiyatro sezonunu biraz kırgın, biraz da buruk açıyoruz. En azından benim için durum böyle. “Vee Perde” demek yerine “Rağmen Perde” diyorum kendi adıma. Büyük laflar etmeyi sevmem, niye şimdi perde açıyoruz demem, tam tersine açmalıyız demeyi tercih ederim, çünkü aslolan tiyatrodur. Aramızda olmayan arkadaşlarımız ın da benim gibi düşündüklerine inanıyorum. Hepsi tiyatro terbiyesiyle yetişmiş, özel insanlardır. Ayrıca bir tiyatrocu ne kadar kötü bir şey yapmış olabilir ki? Tırnaklarına kadar duygu yüklü insanlar ülkesi için ne fenalık yapmış olabilir ki? Bütün arkadaşlarımızın geri dönmesini, aramıza katılmalarını, birlikte tekrar sahneye çıkmayı özlemle bekliyorum. Sadece şimdi bizimle olmayan arkadaşlarımızın oyunları oynayamıyor diye biliyorum. Hatta hepsi değil ama bazı arkadaşlarımızın yerine oyuncu yetiştirildi sanıyorum, bu yüzden eksik oyunla açılmıyor perdeler. Prova sürecinde olduğum için detayları kaçırmış olabilirim ama yeterli sayıda oyun olduğunu gördüm program dergisinde. 4 yeni oyun var, Ekim sonuna doğru 4 yeni oyun daha girecek programa. Vallahi kendim de yaptığım için biliyorum, bir tiyatroyu yönetmek, binlerce çalışanı olan holdingi yönetmekten daha zordur. Adaletli olduğu, kimseye haksızlık yapmadığı, tuhaf ilişkilerin içinde olmadığı sürece sanat yönetimlerini anlamaya çalışırım ve bu anlamda haksızlık etmek istemem açıkçası.
Röportaj: Sabit Doğan
Anlatılan hikaye ve metaforlar çok ilgimi çekti.
En kısa zamanda Memet Baydur’un bu oyununu izlemeyi düşünüyorum.
Çok merak ediyorum…