ŞAHANE ZÜĞÜRTLER
Dormen Tiyatrosu’ndan ikinci sahnelenişinden tam otuzdört yıl sonra Şahane Züğürtler’i İstanbul Şehir Tiyatroları’nda izliyoruz. Bu kez yönetmen koltuğunda Haldun Dormen var. Bu otuzdört yıl içinde birçok yapıt belleğimden silinip gittiği halde Şahane Züğürtler hâlâ capcanlı anılarımda.
1963 yılı. Galatasaray Lisesi’nde yatılı okuyorum. Çarşamba ve cumartesi günleri okuldan çıktığımda Dormen Tiyatrosu önünde uzun kuyruklar görüyorum. Şahane Züğürtler’e yer bulmak ne mümkün. Herkes bu oyundan söz ediyor. Ben de bir okul çıkışı bu uzun kuyruklara girip onbeş gün sonrasına yer bulabilmiştim. Ayrıca, Şahane Züğürtler benim Dormen Tiyatrosu’nda izlediğim ilk oyun olmuştu. Tek kelimeyle oyunun tutkunu olmuştum: sonrasında iki kez daha izlemiştim. Haldun Dormen’li, Ayfer Feray’lı, Nisa Serezli’li, Tuncel Kurtiz’li, Tülin Oral’lı, Turgut Boralı’lı, Suna Keskin’li, Başar Sabuncu’lu… rüya gibi bir kadrodan izlemiştim oyunu, ve Erol Keskin’in su gibi akan rejisinden. Prens Mikael rolü Haldun Dormen’in, anılarında da yazdığı gibi, en severek oynadığı rol, bence sanat yaşamında çizdiği en başarılı kompozisyondu. Tatyana ve Madam Dupont rolleriyle Ayfer Feray ve Nisa Serezli en prestijli tiyatro ödüllerinden olan İlhan İskender Armağanı’nı kazanmışlardı.
1992 yılında Şahane Züğürtler bu kez Metin Serezli’nin rejisiyle, Nevra Serezli’li, Sevil Üstekin’li, Fuat İşhan’lı, Suat Sungur’lu, Hüseyin Köroğlu’lu… yine çok başarılı bir kadroyla sahneleniyordu. Prens Uratief’te Haldun Dormen yıllar önceki başarısını bir kez daha yineliyordu. Oyun bu ikinci sahnelenişinde de yine kapalı gişe oynadı.
Tam otuzdört yıl sonra Şahane Züğürtler’i İstanbul Şehir Tiyatroları’nda izliyoruz. Bu kez yönetmen koltuğunda Haldun Dormen var. Bu otuzdört yıl içinde birçok yapıt belleğimden silinip gittiği halde Şahane züğürtler hâlâ capcanlı anılarımda. Günümüz koşullarında biraz uzun gelse de, aslında dört perde olan bu oyunu ben yine de büyük bir zevkle izledim. Belki bende apayrı bir yeri olduğu için, belki bana tiyatroyu sevdiren oyunlardan biri olduğu için, belki bana bir nostalji yaşattığı için duygusal yaklaşıyor olabilirim.
1930’lu yıllar. Sovyet Devrimi’nden canını kurtararak Batı’ya sığınmış bir avuç beyaz Rus. Birçoğu sefalet içinde; bir kısmı taksi şöförlüğü yaparak, bir kısmı eskrim dersleri, briç dersleri vererek, ama hep onurlu bir biçimde ayakta kalmaya çalışan bir avuç insan. Prens Mikael Uratief ve Grandüşes Tatiana Uratief de Fransa’ya kaçarken Çarlık Rusyasının altınlarını da kaçırıp Prens adına Fransız Bankası’na yatırmışlardır. Çarlık Rusya’nın yeniden kurulacağı umudundadırlar ve bu elli milyar Franklık altın yeniden kurulacak çarlık Rusya’nın yönetimi için gerekli olacaktır. Yani bu paralar Rus halkına aittir, bunun için de tek kuruşuna bile dokunmazlar. Yaşamları boyunca hiç iş yapmamış bu insanlar söz konusu servete el sürmemek için hizmetçiliği bile kabul ederler ve sonradan görme, görgüsüzlükte sınır tanımayan sosyalist milletvekili Dupont’ların evinde çalışmaya başlarlar… Kendilerine ne denli büyük acılar yaşatmış olsalar da, Devrim’e ne denli karşı olsalar da, kendilerini bu duruma düşürenlerden intikam almak için yanıp tutuşsalar da açlık ve sefalet içinde yaşayan, acı çeken bir Rus halkı vardır. Ve Prens, ömür boyu hizmetçi kalacaklarını bile bile, Rus halkının mutluluğu, Rusya’nın özgürlüğü, Batı’nın petrol kuyularını ele geçirmemesi uğruna hesabındaki tüm parayı Komünist Rusya’nın petrol bakanına verecektir…
Şahane Züğürtler’in Kadrosu
Jacques Deval’in yazdığı, Asude Zeybekoğlu’nun Türkçe’ye çevirdiği Şahane Züğürtler’i bu kez Haldun Dormen sahneye koymuş. Hiç aksamayan bir sahne trafiğiyle sahneye konan oyunda Haldun Dormen dramın da, güldürünün de altını ince çizgilerle çizmiş, yalınlıktan uzaklaşmamaya özen göstermiş.
Şahane Züğürtler aslında dört başrolü olan bir oyun: Uratief’ler ve Dupont’lar. Müge Akyamaç, Tatiana Uratief’i asaletiyle, gururlu duruşuyla, hoşgörüsü ve bağışlayıcılığıyla yorumluyor. Can Başak ses tonu ve duruşuyla tam bir prens. Müge Akyamaç’la birlikte uyumlu bir ikili oluşturuyorlar sahnede. Oyunun asıl komedisi Dupont’ların üstüne kurulu. Hakan Güner abartıyı bıçak sırtı bir dengede kullanarak, rolünün olanaklarından yararlanarak başarılı bir Mösyö Dupont tiplemesi yaratmış. Oğlunu oynayan Özgün Akaçca da yarattığı sevimli kompozisyonla oyunun en dikkat çeken oyuncularından. Madam Dupont da Süeda Çil hiç Fransız olamamış, fazla “alaturka” kalmış. Kostümleri onu daha da alaturkalaştırmış. Rolünün olanaklarından yararlanamamış. Goraçenko’da Engin Akpınar da yanlış seçim. Köylü, kaba saba, soylulardan nefret eden ve her fırsatta onları aşağılamaya çalışan biri olması gerekirken çok yumuşak kalmış. Prensi aşağılamaya çalışacağı yerde onun karşısında adeta eziliyor.
Dekorlar Barış Dinçel imzasını taşıyor. Zenginlikle görgüsüzlüğün birlikte yansıtıldığı art-deco dekorlar beklerken, Dupont’ların evi olarak zevksiz, sıradan bir salonla karşılaşıyoruz. Yerde göz dolduran bir halı bile yok. Hele duvarda koskoca bir saat dururken M. Dupont’un Mikael’e saati sorması, onun da saati olmadığı için bilememesi bu özensizliğin bir başka göstergesi.
Kostümde benim için bir marka olan Canan Göknil’in kostümleri de beni şaşırttı. Finalde Uratief’lerin kostümleri çok şık, birebir dönemin kostümü; ama kumarda kazanarak biriktirdikleri paralarla bu kadar pahalı kostümler yaptırabilirler miydi? Bana fazla abartılı geldi. Madam Dupont’nun kostümleri de öyle.
Kasttaki aksamalara, kimi oyunculuklardaki yetersizliklere, dekor ve kostümlerdeki eksikliklere rağmen yine de keyifle izlenen bir yapıt Şahane Züğürtler.
Fransız komedi tiyatrosunun önemli yapıtları arasında yer alan, sinemaya da uyarlanan Şahane Züğürtler, güldürüyle dramın içiçe olduğu, insan sevgisinin hep ön planda tutulduğu bir oyun. Bir an kahkahalarla gülerken, az sonra yüreğinizin sızladığını hissediyorsunuz. Belli bir karamsarlık vardır oyunda. Ama öylesine ustaca kaleme alınmış ki yapıt, bir daha geri gelmeyecek güzelliklerin, bir daha gerçekleşemeyecek hayallerin arkasından ağlamak yerine, birbirine sevgiyle sarılmış insanların her şeye yeniden başlayabileceklerine, her şeyin üstesinden gelebileceklerine inanıyorsunuz.
Vatanına bağlılığın, düşlerine bağlılığın, anılarına bağlılığın, birbirlerine sevgiyle sarılmanın komedisi olan Şahane Züğürtler kanımca en az iki yıl Şehir Tiyatroları sahnesinde seyircisiyle buluşmasını sürdürecek.
www.dirensanat.com
Vize sınavım için hazırlamam gereken makale konum Şahane Züğürtler idi. Yaklaşık bir aydır yana yakıla tiyatronun eleştirilerini veya yorumlarını arıyorum. Sayın İlkyavaş dışında maalesef tek bir eleştiriye rastlayamadım. Oysa aranan, istenen kimler oynuyordu, kim yazmıştı, neden yazmıştı, dekor nasıldı, kostümleri kim dikti? değil ki? Bu detayları oyuna gidince zaten yazılı kitapçıkla elinize veriyorlar. Size bu oyuna gitmek ne katacak, neden gitmelisiniz, bu oyunu seyretmekle nerelere yükseleceksiniz, anlatılmalı, değil mi? Ben mi yanlış düşünüyorum acaba?
Konu değiştirmek de istemiyorum zira Şahane Züğürtler, aynı ” Umudunu kaybetmiş bir insan, kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış insandır” güzel sözü gibi insana umudun verdiği gayretkeşliği, mücadele etme gücünü, gerçekte içinizde sakladığınız sizi su yüzüne çıkartacak, yaşama daha sıkı ve daha farklı bir pencereden bakmanızı sağlayacak, bu esnada da diğer insanlara büyük bir ışık kaynağı, örnek olacaksınız.
Ne olurdu bir kaç eleştirmenin fikrini daha okuyabilseydim.
Yorumlarınız ve eleştirileriniz için teşekkür ediyor, çoğalmasını diliyorum.
Sevgiler