Aşiyan, tek perdelik ve tek kişilik bir oyun. Ancak günümüz Türkiye’sinde kuşkusuz birçok kişiye değecek bir sorunsalı merkezine alıyor.
Bu bağlamda da sahnede güncel psikolojik sıkıntılarımız, korkularımız ve kendimizi güvenli alanlara çekme eğilimimiz bizi hızlıca oyuna çekiyor. Tek kişilik yapı, zamanla ve seyirciyle çoğalıyor, çoklanıyor. Dış dünyanın hızla değiştiği, sokakların güvenli ve özgür alanlardan çıktığı toplumlarda, özellikle metropol insanlarının kaygı eşikleri hızla yükseliyor. Çünkü kentler, zamanın hızla aktığı ve her gün yeniden rekabete hazır olunması gereken alanlardır kuşkusuz. Bunlar yetmezmiş gibi bir de, bu yaşam mücadelesini görünür biçimde sekteye uğratan toplumsal olaylar gerçekleştiğinde, kendisi ve toplumu için çeşitli kaygılar duyan bizler yuvamıza, en içeriye gizlenmeyi doğru buluyoruz. Lakin bu gizlendiğimiz yuvamızda bizi huzura ulaştıracak şeyler yoksa ne yapardık?
İşte Aşiyan’ın merkezinde duran ana karakter, bu güvenli alanın her metrekaresiyle mücadele içine giriyor. Bu alanda oyun boyunca sığınma ve savrulma noktaları arıyor. Güvenlik ihtiyacıyla yapılan bu tercih, özgürlüğün önüne geçiyor bir yandan. Yalnızlık, herkes gibi bu karakteri de kuşatıyor. Malum, yeni bir anı sahibi olamadığından, çaresizce geçmişini deşmek zorunda kalıyor. Bu noktada seyirci olarak bizler, bu geçmişin bilgisine ulaşırken ortaklıklar yakalıyor ve bir duygu birliği kuruyoruz. Oyun ilerledikçe ana karakterin anılara doğru yolculuğa çıkan zihni, sahneye yeni oyun kişilerini getiriyor. Evine kapanan kadın, annesi, babası, büyükannesi ve eşi ile yeniden anılara dönüyor ve yüzleşiyor. Bu sayede kurulan hikâye birkaç faklı düzlemde ilerliyor. Roller arası geçişler sağlanırken, tercih edilen oyunculuk biçimi oldukça sade bir üsluba dayandırılmış. Bihter Dinçel’in performansı samimi ve ekonomik eylemlerle yapılandırılmış. Bu tercih sayesinde seyircinin canlandırılan karakterlere inanması daha da kolaylaşıyor. Ancak oyunda zaman geçişleri, gün değişimleri, kostüm ve ışık değişiklikleri ile aktarılıyor. Yönetmenin bu eylemsel tercihi oyunun seyircideki zamanını sekteye uğratıyor. Çünkü oyuncu, rol kişilerini yansıtırken, oldukça küçük bedensel değişiklikler tercih ediyor. Hal böyleyken sıklıkla değişen kostüm, oyuncunun icrasına yeterince işlevsel bir katkı sağlamıyor. Bu bölüm geçişleri arasında müziğin aktif rol oynaması iyi bir çözüm gibi gözükse de oyunculuk üslubu ile çakışan bir tercih olarak alımlanıyor.
Oyunun dünyası kendine ait bir üst bir gerçeklik ve estetik yaratıyor. Bu bağlamda dekor, oyunculuk ve metnin dili bir bütünlük içeriyor. Ancak kostüm kullanımı ve hikâye zamanının aktarımında kullanılan rejisel tercihler, oyunun yapısında tutarsızlık yaratıyor. Bu noktada oyunun atmosferini yaratmakta büyük önem taşıyan dekorlardan söz etmek kaçınılmazdır. Çünkü Barış Dinçel’in dekor tasarımında tercih ettiği parçalar ve bu parçaların konumlandırılması oyuna büyük katkı sağlamış. Sahnenin ölçüleri dâhilinde yaratılan ev, birçok anlamda işlevsel bir tasarım. Çünkü yaratılan ev dekoru, bilinen ev gerçekliğini deforme etmiş, bu sayede hem sahnenin kendi düzlemini yaratmasına katkı sağlamış hem de küçük bir sahne alanının boyutlanmasına yaramış. Öte yandan oyunun dış dünyasında gerçekleşen patlamanın, sahneye aktarılmasında bulunan çözüm de oldukça estetik bir değer taşıyor. Sahnelemede dekor ve aksesuar parçalarının, anlatıya hizmet etmesi zorunluluğunu merkeze alan bir anlayışla bakıldığında; sahnedeki birçok nesnenin daha işlevsel/eylemsel kullanılması beklenebilir. Ancak oyunda böylesi bir yaklaşım yerine dekor ve aksesuarın atmosfer yaratma işlevine ağırlık verilmiş.
Dramaturjik açıdan oyunu tutarsızlığa düşürebilecek tek nokta ise “ana karakter kime anlatıyor?” sorusunun yanıtında gizli. Bu sorunun oyuna yerleştirilmiş bir cevabı var. Ancak oyunculuk biçemi bu cevabı desteklemediği ve sahnelemede dördüncü duvar ortadan kaldırıldığı için, genel olarak ana karakterin seyirciye anlattığına dair bir görüş hâkim hale geliyor. Oysaki oyun ilerledikçe ana karakterin anlatısını seyirciye dönük kurmadığını net olarak anlıyoruz. Bu durum ise oyunun yapısına dair bir kararsızlığa düşmemize sebep oluyor.
Aşiyan Oyununda kullanılan müzikler oyunun adına yüklenen anlamlar ve oyunun metni açısından çok değerli. Oyun boyunca iki açısından işlevsellik kazanıyor. Şarkılar aracılığıyla hem ana karakterin hikâyesi derinleşmiş oluyor, hem de izleyicinin ortak hafızasında yer etmiş bu şarkılar, hikâyeyle özdeşlik kurmamızı kolaylaştırıyor. Yazarın tercih ettiği karakter isimleri, çatışma durumları, yüzeyde akan olayların ötesinde alt katmanlar ve göndermelerle döşenmiş. Bu yaklaşım aslında hikâyeyi bireysel bir düzlemden toplumsal bir düzleme taşıma çabasını görünür kılıyor.
Tüm bunların ötesinde Aşiyan oyununu izlediğimizde kurulan çatışmalar düzlemi, ana karakterin dünyası ve kaygılarını görmek, bugünün insanı için ciddi düzeyde bir ihtiyacı karşılıyor. Çünkü yaşanan gelecek kaygısı, bireyleri hayatta kalmak için yuvalarına sürüklerken, öte yandan yalnızlaştırıyor. Aşiyan’dan çıkıldığında aynı koşulları ve aynı duyguları taşıyan başkaları olduğunu bilmek toplumsal bir bakışı tazelememizi sağlıyor. Bu birlikteliği, sanatın sağladığı sorgulama alanında ve en estetik düzlemde yaşıyor olmak olumlu, olumsuz tüm eleştirilere rağmen kıymetinden bir şey kaybetmiyor. Bu ortaklığı yaşamak isteyen tüm izleyiciler sezon boyunca Ezop Sahne’yi ziyaret edebilirler.
Ezop Sahne, İstanbul tiyatroları arasına yeni katılan, Beşiktaş’ta güzel bir alternatif tiyatro mekânı. Mekân, açılışını gerçekleştirdikten sonra ilk prodüksiyonu olarak Aşiyan oyununu seyircileriyle buluşturdu. Aşiyan’ın yazarı ve oyuncusu Bihter Dinçel. Yönetmenliğini üstlenen isimse Cem Emüler. Dekor tasarımını Barış Dinçel, ışık tasarımını Mahmut Özdemir, kostüm tasarımını Başak Özdoğan, yardımcı yönetmenliğini Gizem Ertürk, reji asistanlığını Esra Akbaş, teknik asistanlığını Ersin Şen ve Bahadır Tecimen, oyun fotoğraflarını Çağla Çağlar, afişleri Yavuz Günal ve proje tasarımında ise Hande Selen Canar görev yapmış. Aynı zamanda sahnede sesleriyle hayat bulan iki oyun kişisini de Güven Kıraç ve Boncuk Yılmaz seslendirmişler.
Hem bu zor şartlarda sanat üretimi için bir mekân var eden Ezop’lulara, hem de Aşiyan oyununun oluşumunda emeği geçen herkese teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
Aşiyan’da görüşmek dileğiyle…
Erdal Baran Şahin
Oyun Takvimi İçin: www.ezopsahne.com