Nedim Saban, 50. yaşını, Kenter Tiyatrosu’ nda , ailesi, dostları ve meslektaşlarıyla birlikte kutladı. Nedim’in sahnede geçirdiği 35 yılına tanıklık ederken hem güldük hem hüzünlendik…
Yanılmıyorsam kısa pantolonluydu onu ilk gördüğüm gün. Hürriyet Gazetesi’nin Kelebek ekinde çalışıyorum. Üniversitede gazetecilik okurken aynı zamanda İstanbul Belediye Konservatuarı’nın Tiyatro Bölümü’nü bitirdiğim için sanat ve tiyatro konularına yöneliyorum. Gazetenin içeriğinde o zamana dek yer almayan’ ‘Tiyatro’ benimle birlikte gündeme geliyor.
Nedim Saban, gazetedeki imzalı yazılarımı görmüş olacak ki, danışmaya geliyor ve adımı veriyor. Böylece 1983 yılında, genç gazeteci Rengin’le daha da genç, çocuk sayılabilecek yaştaki Nedim’in yolları kesişiyor. O yıllarda, iletişim şimdiki gibi parmaklarımızın ucunda değil! Bilgisayar henüz girmemiş hayatımıza, cep telefonu, İnternet, facebook, twitter, instagram hayallerimizi bile süslemiyor! Yani sosyal medyadan eser yok! Oyununu, sergini, kitabını, filmini duyurmanın yolu gazete haberlerinden ve röportajlarından geçiyor. Sanata verilen değer bugünkünden daha parlak değil! Oyun provalarını, filmleri, sergileri, kaçırmayarak, sanata alan açmak için çabalıyorum.
Karşımda oturan Nedim Saban ‘Beş Kafadarlar Çocuk Tiyatrosu’nu yeni kurmuş. Tiyatro sevdasının geçici bir çocukluk hevesi olmadığını anlamam uzun sürmüyor. Henüz 12 yaşındayken yazdığı çocuk hakları konusundaki oyunuyla Unicef ödülü kazanıyor. Elindeki zarfın içinde, siyah-beyaz oyun fotoğrafı ve kısa bir bülten var. Kurduğu tiyatronun oyuncusu, yönetmeni de kendisi. Doğrusu, daha ilk görüşte kanım kaynıyor, içinden tiyatro aşkı fışkıran, bu idealist küçük tiyatrocuya. Cesur, ne istediğini biliyor ve hiç tiyatroya gitmemiş çocuklar için parklarda oyun sahneliyor, okullara gidiyor. Üstelik de devrimci tiyatro yapıyor! Nedim Saban’ın getirdiği haberi koydum. O haberi diğerleri izledi. Hatta gün geldi, benim zaten dikkat çeken tiyatro haberlerim arasında ‘Beş Kafadarlar’ küçümsenmeyecek sağlam bir yer edindi. Nedim ve Rengin de sağlam bir dostluğun temelini attılar.
Robert Koleji’nden mezun olduktan sonra, burslu olarak ABD’ye giderek, tiyatro eğitimimi tamamladı. New York Üniversitesi’ni bitirdikten sonra 1992’de Türkiye’ye dönerek, Tiyatro Kare’yi kurdu. Henüz 25 yaşındaydı. Hiç şaşırmadım, başaracağına inancım tamdı. Kafasına çok küçükken koymuştu tiyatrocu olmayı ve yaşamı boyunca tiyatro adamı olarak kalmayı. Provalar, prömiyerler, galalar, alkışlar, başarılar, mutluluklar, inişler, çıkışlar, düş kırıklıkları, turneler, uykusuz geceler, ilkler, kutlamalar, anmalar derken geçiverdi yıllar… Kolay değildi bir yandan tiyatro yönetirken, maddi olarak ayakta kalmaya çalışırken, yazmak, yönetmek ve oynamak. Her sezon yeni bir heyecanla yeniden başlamalar. Arada bezginlikler, haksızlıklar, kırgınlıklar olsa da hep toparlanıp yola devam etmeler…
TUTKUNUN PEŞİNDEN İNAT VE İNANÇLA
Onun en çok tutkusunun peşinden inatla gitmesini ve hiç kaybetmediği çocuksu heyecanını sevdim. Yıllar içinde daha yakından tanıdıkça vefa duygusu da beni etkiledi. Devlet Tiyatrosu’ndan emekli edildikten sonra küskün bir şekilde evinde oturan Macide Tanır’ı yıllar sonra sahneye çıkarmak onun aklına geldi. Tiyatro Kare’nin açılış oyunu olan Neil Simon’un ‘Müziksiz Evin Konukları’ büyük sükse yaptı. Çok değerli bir oyuncu da sahnesine kavuştu ve bu armağanı ona torunu yaşındaki Nedim Saban verdi. Mesleğin duayenlerine her zaman saygı ve sevgi gösterdi, Tiyatro Kare’nin kapıları ustalara her zaman açıktı.
Nedim, 50. Doğum gününü, önceki akşam bir tiyatro mabedinde, benim de kalbimde çok özel bir yere sahip olan Kenter Tiyatro’nda kutladı. 35 yılı sahnede geçmiş bir tiyatro adamı için daha anlamlı bir mekan olamazdı. Meslektaşları, her yaştan arkadaşı, dostu, Tiyatro Kare oyuncuları, Nedim Saban’ın 50.yaşını kutlamak için Kenter tiyatrosunda buluştu. Kapıda konuklarını, her zamanki güler yüzü ve şık smokiniyle karşıladı, renkli balonlar eşliğinde. Birden 80’lerin ünlü çizgi film kahramanı, uzaylı Alf’le göz göze geldim! Yalnız değildi! Fuayede özenle hazırlanmış uzun masada, 70’li, 80’li 90’lı yıllara dair, Nedim’in kişisel tarihinde ve toplumsal yaşamımızda iz bırakmış, o dönemlerin simgesi olmuş objeler vardı; Bebeklik, çocukluk, aile fotoğrafları, oyuncaklar, plaklar, ev aksesuarları, şemsiye çikolatalar, film ve oyun fotoğrafları, Tarık Akan, Sadri Alışık, Zeki Müren, Türkan Şoray, Adile Naşit, dantel örtüler.. Aşina olduğum dergiler: Ses, Hayat ve anneciğimin, patron çıkartıp elbise diktiği, atmaya kıyamayıp bir kutuda hala sakladığım Burda mecmuları…
Nedim Saban, hayatının, değişik dönemlerinde yollarının kesiştiği (O yıllara göre değişik renkte rozetler taktık yakamıza) insanlara 50 yılını özetledi. Bunun 35 yılı sahnede, 25 yılı da Tiyatro Kare’yle geçmişti. Nedim’in bir stand up’çı edasıyla, barkovizyon gösterisi eşliğinde sunduğu gecede güldük ve hüzünlendik. Onu 6 yaşından beri tanıyan çocukluk arkadaşı o yılları şöyle anlattı: ‘Bir gün odasına gittik oynamak için, hadi tiyatro yapalım dedi! Hemen kısa bir senaryo oluşturdu kafasında, rol dağıtımını yaptı ve hepimiz dönüşümlü olarak bütün rolleri oynamadan bizi bırakmadı’. Tam tiyatrocu olacak çocuk durumu ! Yaşamına giren, onun bugünlere gelmesinde, bilerek veya bilmeyerek önemli pay sahibi olan, Tevfik Gelenbe, Erol Günaydın ve Nejat Uygur’u andı.
Babaannesi de aramızdaydı sanki. Tepebaşı Deneme Sahnesi’ndeki çocuk oyununa her hafta sonu birlikte gittiği ‘parklarda oynarsan kendimi öldürürüm’ diyen babaannesi. Küçükken yüzme şampiyonu olduğunu ama sporla arasının hiç düzelmediğini de öğrendik. Kendisine medya şöhreti getiren 90’lı yılların Dr Stress programı perdeye yansırken, içim cız etti. Biz, siyasetten, eğitimden, cinsiyetten, sağlıktan nasıl özgürce söz edebiliyor ve tartışıyormuşuz. Nerden nereye gelmişiz! ‘Ben laik Türkiye Cumhuriyeti’nde doğrum’ diyen Nedim de kaygısını dile getiriyordu.
Ve aileyi çağırdı sahnede. Çık çık bitmiyor. Anne, baba, kardeşler, yeğenler, kuzenler, çocuklar, akrabalar. Çok hoş bir tablo. Nedim her zaman arkasında kocaman bir aile sevgili ve desteği hissetmiş. Çok güzel, çok özel, ayrıntılarıyla düşünülüp hazırlanmış bir gece yaşadık. Değişik yıllarda, faklı biçimde, birbirimizin hayatına değmiş ve izler bırakmıştık… Ne mutlu… Yaşamda 50, sahnede 35.yaşın kutlu olsun sevgili dostum. Yeni yaşın ve bundan sonraki yılların da tiyatroyla, alkışla dolsun.
Hadi itiraf edeyim; Çıkarken, ‘Nostalji masasından’ mutlu çocukluk günlerimin, sokakta özgürce oynadığım yılların renkli tanıkları, bilyelerden bir tane atıverdim çantama…Gecenin anısına..
www.dirensanat.com