Kurulduğu günden bu yana Craft Tiyatro’nun tüm oyunlarını izleme şansım oldu. Her oyununu ayrı bir ilgiyle seyrettim. Çağdaş tiyatronun en güzel örneklerini bu tiyatroda gördüm; yaratıcı rejileri ilgiyle izledim; birçok yeni oyun yazarı tanıdım; çok başarılı oyunculuklar gördüm. Her seyrettiğim oyundan bir sonraki oyunun merakıyla çıktım. Craft Tiyatro bu yıl da yanıltmadı beni. Kısa zaman önce seyircisiyle buluşan Yen de, kanımca, bu yılın en önemli oyunlarından biri.
İki ayrı babadan dünyaya gelmiş iki erkek kardeş, Bobbie ve Hench. Biri on beş, diğeri on yedi yaşında.Londra’nın kenar mahallelerinden birinde yoksul, iç karartıcı, pislik içinde, çöp ev misali bir evde, yan odada sürekli havlayıp duran köpekleri Taliban’la birlikte yaşamaktadırlar. Tek başlarına büyümeye bırakılmış iki erkek çocuk. Anneleri Maggie birlikte yaşadığı erkek arkadaşı çocuklarını istemediği için onları annesiyle birlikte bırakmış. Anneanne de bir Hintliyle kaçınca yalnız ve beş parasız kalmışlar. Öylesine parasızdırlar ki, yıkamaya bıraktıkları giysilerini geri alamadıkları için iki kardeş tek bir tişörtle idare etmek zorunda kalmıştır. Şiddet, pornografi, playstation,video oyunlarından oluşturdukları bir dünya kurmuşlardır kendilerine. Dış dünyayla insanî hiçbir ilişkileri yoktur. Hayatlarında bir rol model yoktur. Alkol bağımlısı ve neredeyse kendileri kadar yoksul anneleri ara sıra ziyaretlerine gelir ama, her gelişi ayrı bir sorundur. İçki parası bulmak için evdeki elektronik aletleri bile satmaya kalkar. Sevgisiz bir annenin elinde büyümüş, sevgisiz bir anne olmuştur. Ve birgün komşularının on altı yaşındaki kızı Yen girer hayatlarına. Sürekli havlayan Taliban’ı kurtarmak için karşılarına dikilir. Sanki eve bir güneş doğmuştur. İki genç için umudun ta kendisidir Yen, dosttur, arkadaştır, sırdaştır, biraz da ikinci bir annedir onlar için. Ama böyle bir yaşamda umuda yer var mıdır?…
Yazarı Anna Jordan’a 2013 Bruntwood ödülünü getiren Yen’i Fatih Gençkal ve Zeynep Gültekin dilimize kazandırmış. Sözcük dağarcığı kısıtlı, bol küfürlü ve argo kullanan kenar mahalle insanlarının dilini başarıyla yansıtmışlar. Çeviri oyunlarda küfür ve argolar genellikle bir yama gibi kalır ve kulağı tırmalar, rahatsız eder. Sözkonusu oyunda çevirmenler bu açmaza düşmemiş, bunu aşmayı başarmışlar.
Taciser Sevinç’in dekor tasarımı oyunun atmosferini birebir yansıtıyor seyirciye. O karanlık, boğucu dünyayı, insanların sıkışmışlıklarını, yalnızlıklarını, yoksulluklarını çok doğru bir biçimde vurguluyor. Duvarlara yansıyan ekran görüntüleri, şiddet sahneleri seyircinin algısını kolaylaştırıyor, yönetmene de yardımcı oluyor. Kostüm tasarımcısının adı yok broşürde. Belki çok büyük bir yaratıcılık gerektirmiyor ama, başta Maggie’ninkiler olmak üzere, oyunun tüm kostümleri kişileri çok doğru betimleyen kostümler.
Oyunu Çağ Çalışkur sahneye koymuş. Hiç aksamayan bir tempo, hiç aksamayan bir oyun birlikteliği. Duvarlara yansıyan görsellerin de yardımıyla film gibi akan bir reji izliyoruz. Çağ Çalışkur Yen’i sahneye koyarken gerçekçiliğe de büyük özen göstermiş. Özellikle boğuşma sahnelerinde en küçük bir yapaylığa düşülmüyor. Bu yaratıcı, düzeyli rejinin bu denli başarıya ulaşmasında elindeki dört kişilik oluncu kadrosunun başarısı büyük.
Sürekli öfke içinde, sürekli asık suratlı, kendisiyle ve dünyayla kavgalı, kendi sorumlulukmlarını üstlenemezken tourette sendromlu kardeşinin de sorumluluğunu üstlenmiş “Hench”te Bora Akkaş çok başarılı bir kompozisyon çiziyor. Bora Akkaş’ı ilk kez yine Craft’ta kısa bir süre sahnelenmiş “Kabin”de izlemiş, oyunculuğuna hayran kalmıştım. Yıllar sonra Yen’de aynı beğeniyle izledim Akkaş’ı. Tiyatro yaşamında önü çok açık. Berker Güven’le (Bobbie) ikili sahnelerde sanki o evde yaşayan iki gerçek kardeş gibiler, o denli inandırıcılar.
Tourette sendromlu “Bobbie”ye Berker Güven Can veriyor. Tikleriyle, hiperaktivitesiyle, zaman zaman saldırganlığıyla, sevgi ihtiyacıyla… hiç abartıya kaçmadan çok doğal bir oyunculuk sergiliyor. En şiddet içeren bölümlerde bile Bobbie’ye şefkâtle, anlayışla yaklaşmamızı sağlıyor. Çok zor, bıçak sırtı bir rolün başarılı yorumcusu. Bu ilk rolünde yılların deneyimini yansıtan bir oyuncu gibi. Bundan sonraki rollerini merakla bekliyorum.
Alkolik, diabet, nevrotik “Maggie”de Neslihan Yeldan yine çok doğru bir karakter yaratmış. Maggie’nin sarhoşluğunu, bencilliğini, sertliğini, çaresizliğini… onunla birlikte yaşıyoruz. Bu yorum sayesinde ona kızmıyor, kızsak bile onu anlamaya çalışıyoruz.
Oyuna adını veren “Yen”, İdil Sivritepe. Gerçekten bir güneş gibi doğuyor sahneye. O kasvetli eve hareket getiriyor, ışık getiriyor, insanî duygular getiriyor… Enerjisi çok yüksek bir oyuncu. Tek eksiği hızlı ve yüksek sesle konuştuğunda kimi sözcüklerin anlaşılamaması.
Anna Jordan’ın Yen’de anlattığı dünya çağımız insanının dünyası; belli bir genç neslin içinde yaşadığı dünya. Sevgisiz, umutsuz, geleceği olmayan, ışıksız insanların dünyası. Yen’de sergilenen, elektronik aletlere dört elle sarılmış, sanal dünyayı gerçek dünyanın yerine koymuş, bu dünyaya sığınmış insanların derin yalnızlığı aynı zamanda.
Metniyle, rejisiyle, dekor-kostümü ve muhteşem oyunculuklarıyla Yen, tiyatronun keyfini, tiyatronun büyüsünü yaşatan, tiyatroseverlerin kaçırmaması gereken bir oyun.
www.dirensanat.com
Tiyatro Craft’ın Yeni oyunu Yen, Yen oyun tarihleri, Yen oyuncuları,Yen hakkında yazılar, yen oyun yorumları,yen’in kadrosu,Yen’in yönetmeni, Yen’in konusu