Zehra İpşiroğlu:Sanatta Belgesellik ve Ah Filmi Üzerine

0

Savaşların, göçün, vahşi kapitalizmin, terörizmin dünyamızı çalkaladığı karmakarışık bir dönemin içindeyiz. Savaştan kaçan mülteciler akın akın Avrupa kapılarına dayanıyorlar, acı ve felaketler birbirini izliyor.

yasam
Zehra İpşiroğlu

Avrupa ülkelerindeki sosyal devlet anlayışı çökmek üzere, zengin ve yoksul arasındaki uçurum giderek artıyor, ırkçılık, milliyetçilik ve dinsel fanatizm insanları giderek etkisi altına alıyor. Bundan yararlanan popülist bir politika faşizmin temellerini atıyor. Böylesi çalkantılı bir ortamda tiyatro ve sinema başta olmak üzere sanatın her alanı da postmodern uykusundan uyanıp yeni bir arayış sürecine giriyor; polemik kültürüne karşı, zihinsel duvarlara karşı farklı bir duyarlılık oluşturmaya çalışıyor. Sözgelimi sanatta, sinemada, tiyatroda gücünü yaşamdan alan bir anlayış içinde doğrudan yaşananların tanıklığına ve belgelere dayanan estetik bir duruş giderek önem kazanıyor.

Örneğin sanatta İpek Duben “Onlar” adlı çok kanallı video enstalasyonu sergisinde farklı etnik kökenleri, dilleri, inançları ve cinsel yönelimleri olan yirmi dört kişinin aracılığıyla toplumda ötekileştirilen insanların öykülerini anlatıyor. Kürt, Alevi, Rum, Zaza, Ermeni, Yahudi, Roman, LGBT kökenli çeşitli insanların insan boyu video görüntüleriyle kurgulanan bu sergide insanların “ötekileştirilme” ve “dışlanma” öykülerini dinlerken sanki onlarla karşılaşıyoruz ve konuşuyoruz izlenimi uyanıyor. Böylelikle onları izler ve dinlerken hem şiddete tapan maço bir kültüre eleştirel bir bakış geliştiriyor hem de kendi önyargılarımızı sorgulamaya başlıyoruz.

Aynı şekilde Kutluğ Ataman 2010’da İstanbul Modern’de sergilenen “İçimdeki Düşman” adlı video yerleştirmelerinde toplumumuzda özellikle çok dışlanan bir kesimin transseksüellerin yaşamından kesitler sunarak bu konuda bir duyarlılık yaratıyor. Ataman’ın video yerleştirmesinin özelliği yerleştirmede yer alan kişilerin kendilerini algılayış, ifade ediş ve sunuş biçimlerinin ön planda olması, o kadar ki neyin gerçek neyin kurmaca olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Çünkü Ataman’ın amacı kimliklerin yeniden inşa edilmesi. Bu süreçte kendini olduğundan farklı gösterme, maskeleme, rol oynama da gerçeğin vazgeçilmez bir ögesi olarak gündeme geliyor.

ankara_patlama_2

Sinemada Mustafa Ünlü 2017 Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde gösterilen “Ah” adlı çok çarpıcı belgesel filminde Ankara’da 2015’deki Barış ve Demokrasi Mitinginde İşid’in üstlendiği bomba olayında yaşamını yitiren 120 kişinin anısına olayın tanıklarıyla birbir söyleşiler yaparak sadece “cehennemi” belgelemekle kalmıyor kilit noktaların da altını çizerek, sözgelimi olayların öncesinde güvenlik güçlerinin ortalıkta görünmemeleri, sonrasında insanların üstüne gaz sıkmaları, ambulansların gelmesini engellemeleri, sonrasında hastanelerde kan aranırken haberleri çarpıltmaları vb. yaşantılarla bu olayın içyüzünü de gösteriyor. Televizyonda bombalı saldırıda şu şu kadar kişi öldü diye rakamlar verilirken tanıklardan birinin çaresizcene “Ama biz o rakamların her birini seviyorduk” demesi sorunu tüm çıplaklığıyla gündeme getiriyor. Filmi izlerken zamanın ne kadar görece olduğunu düşünüyor, bombaların birkaç saniye arayla atıldığı o anları hiç bitmeyen bir karabasan gibi yaşıyoruz. Filmin belki de en çarpıcı yanı olayı tüm çıplaklığıyla ortaya koyarken duygu sömürüsüne yer vermemesi, olayları sorgulayıcı eleştirel bakışı da satır aralarına yerleştirmesi. Öte yandan dayanışma duygusuna da sözgelimi taksi şoförlerinin yardıma yetişmeleri bir umut ışığı olarak yer vermesi.

Tiyatroda Genco Erkal’in bu kitapta da ayrıntılı olarak gündeme gelen “Sıvas Acısı, Sıvas 93” oyununda radikal İslamcılar tarafından Madımak otelde yakılan öldürülen 37 aydınımızın öyküsünü, olayları belgeleyen bir filmin aracılığıyla tüm çarpıcılığıyla tiyatro diline aktarılıyor.

Yaşananların ön planda olduğu, kurmacanın hiç yer almadığı yapıtlar bizde çoğu kez “Bu da sanat mı?” sorusunu gündeme getirir. Bu tabii ki çok yanlış bir bakış, çünkü sanatın sadece kurmaca olması gerekmiyor. Belgesel bir yapıtın nasıl kurgulandığı, yazarın ya da yönetmenin nasıl bir tasarımdan yola çıktıkları, neyin, nasıl gösterildiği ya da sunulduğu önemli.

Aynı kısır bakışı röportaj ya da roman türleri arasındaki kıyaslamalarda da görüyoruz. Genellikle kurmacaya dayanan roman bu özelliğinden dolayı daha üst bir konumdaymış gibi gösterilirken ve nedense diğer yazınsal türlere oranla daha fazla okuyucuya seslenirken röportaj türü gazete yazarlığı olarak küçümseniyor. Oysa yazınsal bir ağırlığı olan özenle kurgulanmış, nitelikli bir röportaj kitabının değeri hiçbir başka bir yazınsal türle kıyaslanamaz. Öte yandan günümüzde özellikle çok satan romanların büyük çoğunluğunda yayınevinin ya da okuyucunun beğenisine göre tasarlanmış bir yazma stratejisi göze çarparken, nitelikli bir röportaj çalışmasında yazarın her tür dış koşullanmadan bağımsız olarak ele aldığı sorunu çok ciddiye aldığı ve bize en iyi biçimde iletmek istediği hissediliyor.

Yukarda örnek olarak getirdiğim “Ah” filmine geri dönecek olursam filmin Ankara katliamını tetikleyen politik yönü yaşadığımız ortamda yeterince gündeme getirilemese bile çok iyi tasarlanmış ve kurgulanmış olması güçlü yanını oluşturuyordu. Fazlalığı olan, gereksiz gelen ya da tekrara düşen hiçbir sahne yoktu. Bu açıdan hem içeriksel açıdan alımlayanı olağanüstü etkiliyor hem de içeriğin sunuluşu açısından büyük bir ustalığı gösteriyordu.

Zehra İpşiroğlu

www.dirensanat.com

Bu yazıda bulabilecekleriniz: Sanat ve belgesellik,Belgesel türk filmleri, Ah filminin konusu, Ah Filminin oyuncuları, Ah filmi neyi anlatıyor, Ah filmi kimlerin dramlarını anlatıyor? Belgesel filmi sanat kabul edilir mi? ötekilerin hayatı nasıldır? Onlar kim, Ankara tren garı patlamasında yaşananlar, zehra ipşiroğlu’nun son yazısı, Diren Sanat Tiyatro ve sinema eleştirileri

 

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.