Sanat kavramını, 16. y.y’dan sonra Rönesansı anlamak gibi anlamak ve yaşamda sanat kültürünü, insana verilen değerin devamlılığını sağlamak adına kullanmak gerekiyor. Sanat kavramının sadece profesyonellerin sahip olduğu bir özellik zannetmek ve toplumu ondan uzak durma yanılgısından da kurtarmak gerekiyor!..
Çünkü ancak o zaman, tek tek bireyler ve toplum, kendi sanat özelliğini aktifleştirmek için, sanat eserine ve onun ürünlerine ve üretenlerine bilinçli talepte bulunacaktır.
Sanat kelimesi ve onun içerdiği anlam ile yaşamına daha bilinçli yön vermeye çalışacak; sorumluluklarının farkına varacak; insanı diğer canlılardan ayıran özelliklerini geliştirebilmek için çalışmalar yapacaktır. Kişisel gelişim, yaratıcı düşünme yöntemleri ile kendinde sanatı keşfedecek ve geliştirecektir. Problemlere çözümler üretebilecek, yeni çalışma alanları yaratabilecektir.
Eski kaynaklar, altı ana sanat dalı üretimini sanat kavramının bizzat kendisi zannederek felsefe üretmişlerdi. Oysa, 20. y.y’da bu altı ana sanat dalı ‘tabu’su bozuldu ! Çünkü sinema ve fotoğrafın eklenmesi ile bu dallar sekize çıktı. Şimdi, 21. yy’da, insanlık bu sekiz dala bir de sporu ekledi. Yani sanat dalları dokuz oldu!
Bu durum gösteriyor ki, sayı daha da artabilir. Grafik tasarım eklenebilir, 10 olur! Siyaset sanatı eklenebilir11 olur, yemek pişirme eklenebilir 12 ‘ye çıkar!.. Böylece artabilir sanat dalları, yaşamın bütününü kapsayarak… O zaman, bu güne kadar yazılmış sanat ontolojisi kitaplarının ve düşüncelerinin de yeniden anlamlandırılması gerekecek. Sanat kültürünün yaygınlaşmasını ‘popülizm’ zannetme yanılgıları, ‘fildişi kulede oturmak’ tarihe karışacak. Amatörleri desteklememe, hatta onlara kızma yanılgıları da.
Felsefesi ve yetkinliği ile sanat profesyonelliğinin gelişmesi; toplumun sanat kültürünün gelişmesi ve bilinçli talebinin artması ile mümkündür. Tarihte bunu başarabilmiş toplumlar var ve bu gün, yaşamın her alanında, gelişmişlik düzeyleri de ortada. Bu anlamda, belediyelerde yapılan çalışmaları, kurulmakta olan tiyatro birliklerini, ‘Komşu Tiyatro’ gibi mahallelerde tiyatro yapanları, çoğalan tiyatro guruplarını desteklemek, özendirmek, disiplinli çabalar ve felsefe gerektiriyor.
Yaşama sevincinin artması, toplumun yarınlara güven duyması bu gelişmelerle kalıcı bir devamlılık kazanabiliyor. Bu anlamda, sadece İstanbul’da ödenekli tiyatrolar dışında tiyatro yapma mücadelesi veren 300’ü aşkın gurubun bulunması önemli bir değerlendirme konusu olmalıdır. Çağdaş Drama derneklerinin yaygınlaşması; atölye çalışmalarının talep edilmesi; Anadolu’da tiyatro yapan gurupların artması; tiyatro birliklerinin kurulması, bölgesel birliktelikler oluşması da çok önemli.
Bu gelişmelerle orantılı olarak; yine sadece İstanbul da, Afife Jale Ödülleri, İsmet Küntay Ödülleri gibi köklü ödül yapılanmalarının yanında Sadri Alışık Ödüllerinin, hem İstanbul’da hem de Anadolu’da tiyatro ödülleri vermesi, etkili, özendirici rol oynuyor. Eleştirmenler Birliği Ödülleri, Direklerarası Ödülleri, Tiyatro Gazetesi Anadolu Tiyatro ödülleri, Yeni Tiyatro Dergisi Tiyatro ödülleri gibi ödüllendirme oluşumları, verdikleri ödüller ile zor şartlarda tiyatro yapan guruplara önemli motivasyon kazandırıyor. Tiyatro eleştirisi konusunda son derece disiplinli çalışan ve pek çok oyunu izleyerek eleştiri yazan, sevgili Üstün Akmen’i geçen yıl yitirmiştik. Bu yıl, adına, Üstün Akmen Tiyatro Ödülleri kuruldu ve jüri yıl boyunca disiplinli çalışarak, ara toplantılar yaparak değerlendirmeler yaptı.15 Mayıs 2017 günü Şişli Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde ödüller sahiplerini bulacak.
İçinde bulunduğumuz milenyumun ilk 17 yılında, bence bu hareketlilik, kültür oluşumuna yönelik hareketlilik olarak değerlendirilmelidir. Tabii ki tartışmalar olacak, kalite ve kantite konuları gündeme gelecek, eğitim gündeme gelecek… Örgütlenme modelleri, yasalar tartışılacak! Ancak bütün bunlar olurken, yıkıcı ve engelleyici değil, gelişmeci ve özendirici olmanın, destek verebilmenin yöntemlerinin bulunması için de düşünceler oluşturulması gerekecektir.
İnsan ile en yakın teması olan tiyatro ve onun insani özü olan drama (durum) bilgisi ve yaşamda değeri daha çok anlaşılacak. “Sanat iyileştirir” sözü, dram sanatı ile doğrudan ilgili. Çünkü toplum, sağlığı için spor yapmayı, bizim ülkemizde çok geç benimsedi. Ama, bu gün geldiğimiz noktada, hemen herkes sporun insan sağlığına olan katkısını artık kabul etmiş durumda. Spor da artık zaten dokuzuncu sanat dalı. Ancak, dram bütün sanat dallarının özü! İnsanın olduğu her yerde dram (durum) var. İnsan bu durumların öznesi. Durumun içsel olarak yaşanma hali de iç dramatik aksiyon! Bu doğrultuda, dramsız, edebiyat, mimarlık, resim, müzik, dans, tiyatro, sinema ve fotoğraf olamaz. Spor da!..
‘Durum eğitimi’ olarak da adlandıracağımız, drama eğitimi, bireylerin gündelik yaşamdaki rollerini drama atölyelerinde rol oynayarak tartışmalarına olanak verir. Yanlış anlaşılmaların nereden kaynaklandığının farkına varılmasına, bireylerin birbirleriyle doğru iletişim kurarak birlikte problem çözmelerine olanak verir. Drama, profesyonel olarak sanat yapmayacak insanların sanat eğitimidir. Sanat kültürünün anlaşılmasına olanak yaratır.
İçinde bulunduğumuz yaşam süreci, eğer bir aydınlanma kültürünün yeniden oluşmasını gereksinim haline getirecekse; sanat kültürü bu defa daha derinlemesine ve insan ile organik bağı değerlendirilerek kökleşmelidir.
SANATA EVET işte bu anlayışın ortak adı, sembol isim önermesidir.
www.dirensanat.com
tamer levent yazıları, Tamer Levent2in sanat ve tiyatro hakkındaki düşünceleri,tamer levent’in dizi oyunculuğu, Tamer Levent Kimdir? Tamer levent sanata evet kampanyası, tamer levent’in ödüller hakkındaki düşüncesi