17 – 28 Mayıs 2017 tarihleri arasında düzenlenen Cannes Film Festivali bu yıl 70. yaşını kutluyor. Afişinde güzeller güzeli Claudia Cardinale’nin 1959 yılında Roma’da bir çatıda zıplarken çekilmiş fotoğrafının yer aldığı festivalin Altın Palmiye ödüllü ana yarışmasının büyük jürisine bu sene İspanyol usta Pedro Almodovar başkanlık ediyor. Jürinin diğer üyeleri, geçtiğimiz yıl ‘Toni Erdmann’ ile eleştirmenlerin baş tacı olan Alman yönetmen Maren Ade, Fellini’nin mirasçısı İtalyan sinemacı Paolo Sorrentino, yine geçtiğimiz yıl festivalde fırtınalar koparmış, bizde sansürün hışmına uğrayarak gösterimi belirsiz bir tarihe ertelenen ‘Hizmetçi / Agassi’nin yaratıcısı Koreli Park Chan-wook, Fransız oyuncu yönetmen Agnes Jaoui, Amerikalı ünlü oyuncular Jessica Chastain ve Will Smith, Çinli oyuncu / yapımcı Fan Bingbing ile tanınmış müzik adamı Gabriel Yared’den oluşuyor.
Yarışma dışı gösterilen, Fransız yönetmen Arnaud Desplechin’in tüm Fransa’da eş zamanlı olarak dağıtıma girecek olan son filmi ‘İsmail’in Hayaletleri / Les Fantômes d’Ismaël’ açılışı yapıyor. Başrollerinde Mathieu Amalric, Marion Cotillard ve Charlotte Gainsbourg’u izleyeceğimiz yapım, yeni filmini çekmekte zorlanan bir sinemacının yirmi yıl aradan sonra ortaya çıkan eski sevgilisi ile hayatını kurmaya çalıştığı kadın ile tereddütlü ilişkileri üzerine.
19 filmin yer aldığı bu yılki ana seçkinin en heyecanla beklenen filmi Michael Haneke imzalı ‘Mutlu Son / Happy End’ kuşkusuz. Sinema dünyasının yaşayan en büyük ustasının, ‘Beyaz Bant – Der Weisse Band’ ve ‘Aşk / Amour’ın ardından üçüncü bir Altın Palmiye için yarıştığı, gözde oyuncuları Isabelle Huppert, Jean Louis Trintignant’ın yanısıra, Toby Jones ve Mathieu Kassovitz gibi isimlerin yer aldığı son filminde, Calais’de büyük bir şirketin işletmecisi zengin burjuva ailesinin çevredeki göçmen kamplarında yaşananlara kayıtsız portresi çiziliyor. Filmin dünya prömiyeri 22 Mayıs Pazartesi günü yapılacak. Aynı gün gösterilecek ‘Kutsal Geyiğin Öldürülmesi / The Killing of A Sacred Deer’, Yorgos Lanthimos imzasını taşıyor. Korumasına aldığı ergen gencin tekinsiz davranışları karşısında akla hayale gelmeyecek bir fedakârlıkta bulunan karizmatik cerrahın hikâyesi ile doğaüstü bir gerilim denemesine girişiyor Yunan kökenli usta yönetmen bu defa. Sinemacının ‘The Lobster’da da birlikte çalıştığı Colin Farrell’e, Nicole Kidman, Alicia Silverstone ve genç oyuncu Barry Keoghan eşlik ediyor.
Festivalin gediklisi usta yönetmenlerden Rus Alexander Zvyagintsev, sosyal ağırlıklı ‘Leviathan’ın ardından, ilk dönem başyapıtları ‘Dönüş’ ve ‘Sürgün’ün izinde dağılmış mutsuz aile ortamına dönüş yapıyor ‘Sevgisiz / Nelyubov’ isimli son yapıtıyla. Ukrayna kökenli Sergey Loznitsa ise, 2,5 saate yaklaşan uzunluğuyla bu yılki ana seçkinin en uzun filmi olan ‘Krotkaya’da, Rusya’nın ücra bir köşesinde kale gibi korunan hapishanede yatan kocasından haber almak üzere yola çıkmış bir kadının şiddet yüklü serüvenini öykülüyor. Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli sinemacımız Fatih Akın da şiddet dozu yüksek bir hikâye ile Cannes’da bir kez daha yarışıyor bu sene. Başrollerinde Diane Kruger, Numan Acar ve Ulrich Tukur’un yer aldığı ‘Aus Dem Nichts’ kocası ve oğlunu bombalı bir saldırıda yitiren Katja’nın intikamı üzerine kurulmuş.
2014’de ‘Beyaz Tanrı’ ile festivalin yan bölümlerinden ‘Belirli Bir Bakış / Un Certain Regard’ da ödüllendirilen Macar yönetmen Kornél Mundruczó, doğaüstü güçlere sahip genç bir göçmenin hikâyesi üzerine şekillenmiş ‘Jupiter’s Moon’ ile, bizde ‘Turist’ adıyla gösterilmiş ‘Force Majeure’ ile aynı yıl aynı bölümde jüri ödülüne layık görülmüş İsveçli sinemacı Ruben Östlund imzalı ‘The Square’ festivalin merakla beklenen diğer filmlerinden. Östlund’un başrollerinde Danimarkalı Claes Bang, Elisabeth Moss ve Dominic West gibi isimlerin bulunduğu son çalışması, çağdaş bir sanat müzesinin saygın küratörünün varoluş krizini öykülüyor.
Uzak Doğu sinemasından üç büyük usta festivali şenlendiriyor bu yıl. Japon Naomi Kawase ‘Işık / Hikaru’ da bir kadın kameraman ile görme yetisi azalmış fotoğrafçının gözle görülmeyen bir dünyanın ışığını keşfetmelerini konu ediniyor. Koreli sevdiğimiz sinemacı Hong Sangsoo ‘Ertesi Gün / Geu-Hu’da kendi yaşadıklarından hareketle sorunlu kadın/erkek ilişkileri üzerine eğiliyor bir kez daha. ‘The Host’ ile çağımızın en ürkünç canavar filmlerinden birine imza atmış olan bir diğer Koreli yönetmen Bong Joon-Ho ise ünlü E.T.’yi andıran bir hikâyeyle Cannes’a geliyor. Tilda Swinton ve Paul Dano gibi isimlerin de yer aldığı ‘Okja’, on yıldır birlikte olduğu filme adını veren yaratığı uluslararası bir kuruluşun elinden kurtarma savaşı veren Mija’nın serüvenini anlatıyor.
Fransız ve Amerikan filmlerinin ana seçkideki ağırlıkları her yıl olduğu gibi devam ediyor. François Ozon imzalı ‘Çifte Aşık / L’Amant Double’ gerçek kimliğini gizlemiş psikanalistine aşık, kırılgan Chloé’nin hikâyesi üzerine. Deneyimli sinemacının son gözdelerinden Marine Vacht ile Jérémie Renier’nin başrollerde olduğu, erotik fragmanıyla daha gösterilmeden büyük beklenti yaratan filmin sürpriz ismi beyazperdede görmeyi özlediğimiz Jacqueline Bisset. Oscarlara boğulan ‘Artist’in yönetmeni Michel Hazanavicius imzalı ‘Tehlikeli / Le Redoutable’, 1967 Paris’inde Yeni Dalga’nın öncü isimlerinden Jean Luc Godard’ın ‘Çinli Kız / La Chinoise’ filminin çekimleri sürerken, kendisinden 20 yaş küçük Anne Wiazemsky ile filizlenen aşkına, Mayıs ’68 olayları ışığında politik ve entellektüel dönüşümü ne odaklanıyor. Jacques Doillon’un yönettiği ‘Rodin’, 1880’ler Paris’inde modern heykelin öncü isminin özel hayatı ve sanatsal kavgasını Vincent Lindon’un merakla beklenen kompozisyonuyla perdeye taşıyor. Bizde ‘Sınıf’ adıyla gösterilmiş Altın Palmiyeli Laurent Cantet filmi ‘Entre Les Murs’ün senaryo ve kurgucularından Robert Campillo’nun üçüncü uzun metrajı ‘Nabız 120 / 120 Battements Par Minute’, 1990 başlarında on yıldır can alan AIDS hastalığına karşı verilen mücadeleye dikkat çekmek için biraraya gelmiş Act Up-Paris gönüllülerinin çabalarını anlatıyor.
Bağımsız Amerikan sineması dört adet filmle temsil ediliyor bu sene. İlk gün gösterilen Todd Haynes imzalı ‘Wonderstruck’, Brian Selznick’den bir roman uyarlaması. Deneyimli sinemacı, elli yıllık bir zaman dilimi içinde farklı dönemlerde ergenliğe adım atmış iki çocuktan birinin kayıp babasının, diğerinin hayranı olduğu ünlü kadın oyuncunun izini sürmeleri üzerine. Julianne Moore ile Michele Williams filmin tanınmış isimlerinden. Sofia Coppola imzalı ‘The Beguiled’, Clint Eastwwod’un başrolde olduğu, bizde ‘Kadın Affetmez’ adıyla gösterilmiş 1971 yapımı Don Siegel filminin yeniden çevrimi. Thomas P. Cullinan’ın ‘A Painted Devil’ isimli romanından uyarlanan, Amerikan İç savaşı döneminde geçen hikâye, Kuzey için savaşan yaralı askerin bir kız yetiştirme yurdunda kadınların eline düşüşünün gerilimli öyküsünü aktarıyor. İrlandalı aktör Colin Farrell ile Nicole Kidman’ın ana seçkideki bu ikinci birlikteliğine, Kirsten Dunst ve Elle Fanning gibi güçlü bir kadın oyuncular katkıda bulunuyor. Uyuşturucu bağımlılığı üzerine ‘Heaven Knows What’ ile üç yıl önce Venedik Film Festivali ‘Uzak Ufuklar’ seçkisinde ödüller alan Ben ve Joseph Safdie kardeşlerin yeni çalışması ‘Good Time’, festivalin merakla beklenen bir diğer yapımı. Adrenalin yüklü bir gecede geçen film, bir banka soygununda yakalanıp içeri girmiş erkek kardeşini hapisten kurtarmak için gecenin ve yeraltı dünyasının karanlığına dalan genç adamın soluk soluğa serüvenini anlatıyor. Karizmatik eski vampir Robert Pattinson’a, Jennifer Jason Leigh ve Barkhad Abdi gibi isimler eşlik ediyor. Listenin uzun isimli son Amerikan bağımsızı ‘The Meyerowitz Stories (New and Selected)‘ tipik bir Noam Baumbach yapıtı. Dustin Hoffman, Emma Thompson, Ben Stiller, Adam Sandler, Elizabeth Marvel ve yine perdede görmeyi pek özlediğimiz Candice Bergen’den oluşan cazip bir oyuncu kadrosuna sahip olan film, yönetmenin uzmanı olduğu gerilimli geniş aile ilişkileri üzerine.
Son gün gösterilecek olan ‘You Were Never Really Here’ ana seçkide yer alan tek İngiliz yapımı. ‘Ratcatcher’, ‘Morvern Callar’, ‘We Need to Talk About Kevin’ ile geçtiğimiz yıllarda Cannes’da yarışmış ve övgüler almış kadın yönetmen Lynne Ramsay bu son çalışmasında, Joaquin Phoenix’in canlandırdığı savaş gazisi genç bir kızı seks tüccarlarının elinden kurtarmaya çalışıyor. Bu gerilimli filmin müzikleri Radiohead’in beyni diyebileceğimiz gitar ve keyboard’dan sorumlu üyesi Jonny Greenwodd’un imzasını taşıyor.
(17 Mayıs 2017)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com