Hüznün Elektromanyetik
Dalga Boyu
___________________________________________________
Zifiri karanlık – simsiyah boşluk içinden gelen sesler konuşuyorlardı Eflâtun’un sohbetlerinde olduğu gibi.
Uzay: Gökyüzü.
Işıklar: Yağan yağmur damlaları , Kuzey Kutbu’ndaki gibi meteor sağanağı misali.
Karadelik: Yaşarken ölü olmak, intihar.
Atom altı parçacıklar: Sallanan sicimler, enerji.
Boşluk: Düşünen sözler. Turgenyev, Dostoyevski.
Gece: Boyluboyunca , kuran, gece tünelindeki akıl-duygu.
Sabah ışıkları.
Mekân: Mavi-beyaz eski bir salon.
Loca: Kırmızı kadife koltuklar.
İki gölge.
İki gölge: Bir yazar, bir öğret-ici-men.
Üç ses, eski bir dekor, ev, daça, bir konak .
Kahverengi, taba renkli çizmeli, yelekli bir adam. Hastayı tedavi eden bir hekim. Astronomi Profesö-
rü doktora inanmaz. O yaşlıdır, iyileşmeyeceğini düşünür.
Güzel bir kadın, beyaz giysili, sarışın bir kadın mutsuzluğun getirdiği çaresizliğin doruklarında, aşk ok-
yanusunda derinlere dalıyor.
Sokak, açlık ve sefaletle dolu; acıma, öfke, isyan.
Dr. ve bir başka yaşlı adam, güzel sarışın beyaz giysili kadına dönük bir aşkla duyguların girdabında
boğuluyorlar.
Nal sesleri, araba, taşınan bavullar. Nankörlük, bencillikle dolu ruh halinin dışa vurumu.
Patlayan iki el silâh , tepki ve hâyâl kırıklığının yansıması.
Genç umutsuz evin kızının sitem dolu duygu dalgalanması.
Gitar sessizliğin sesi oluyor. Mujikler evin sakinlerine hizmet ediyorlar.
Gökgürültüsü, fırtına, şimşek yüreklere yağan yağmuru muştuluyor. Umut mu, koyu karamsarlık mı?…
Melânkoli doğuyor, göğü, atmosferi kaplıyor.
İnsan, yalnız ve çaresizdir. Gideceği yer neresidir?… Neresidir gideceği yer?…
Umutsuzluğun girdabında,
Yalnızlığın doruğunda,
Tükendin bir kere sen,
Ey sevgili,
Ey sevgili,
Aşkım, seni,
Buldu gecenin karanlığında,
Duygu derdini,
Terketme beni,
Terketme beni.
Işıklar söndü. İnsan sesleri uzaklaştı, kayboldu.
Gölgelerden biri sessizliğin boğucu derinliğinde dibe vurdu. Bu, kendisiydi.
Büyük siyah şapkasını taktı, pardessüsünün yırtık kemerini düğümledi. Bastonununa yaslanaraktan
kırmızı koltuklu salonu seyretmeye koyuldu. Sahnede kendini gördü. Ama tek başınaydı. Dağılmıştı,
topluyordu kendini. Boşluk içinde geriye döndü, locadan çıktı. İşaret parmağıyla hafifçe havaya do-
kundu. Birkaç basamağı zarzor indi. Güzel binayı terkederken hafifçe başını sağa çevirdi, afişi gördü.
Oyun: Tiyatro oyunu. Bir felsefe.
Yazan: Çehov.
Çeviren: Ataol Behramoğlu.
Yöneten: Erhan Gökgücü.
Bir ıslık sesi, ıslıkla bir şarkı nağmesi: Yul Brynner.
Gölge, arkadaşı gölgeyle birlikte usulca taş merdivenleri indi. Boş bir alanda gökyüzüne baktılar. So-
ğuk serin bir sonbaharda akşamüstü gökyüzünü mavi, gri, pembe, kızıl bulutlar kaplamıştı. Sarı yap-
raklar yerde uçuşuyor, hafif rüzgârda birbirleriyle sevişiyorlardı.
Gölge diğer gölgeye dedi ki; yer yarılsa dibine insek. Her şey ölüyor, galaksiler bile. Hiç bir şey kalmı-
yor, atom altı parçacıklara dağılıyor. Evrende herşey bir varmış bir yokmuş. Evren bile.
Ağır aksak sonsuz derinliğe yürürlerken kimsesiz dönme dolaba baktılar, arkadan bir ses işittiler. Çehov
onlara el sallıyordu: Vanya Dayı.
03, mike, 6102 – Arakna.
Dedi Derûn-î ibn Derûn-î.
Prof.Dr. Şahin Yenişehirlioğlu
Bunlara Da Gözatabilirsiniz
İstanbul Festivali’nde Mabel Matiz rüzgârı!
dalga boyu ile ilgili aramalar
ışığın dalga boyu formülü
dalga boyu soruları
dalga boyu nelere bağlıdır
renklerin dalga boyu
ışığın dalga boyu nedir
dalga boyu deniz
dalga boyu spektrumu