Devlet Tiyatroları Koordinasyon Toplantısı’nın dört yıl aradan sonra yapılması umudumu yeniden canlandırdı.
İnsanlık, özgür olabilmek için kurallara ihtiyacı olduğunu varolduğu ilk günden itibaren düşündü, bu kuralları şekillendirdi, ortaklaştırdı, evrenselleştirdi. Yasalar çıkardı. Yasa, toplumların ortak davranışlarıdır. İnsanlar yaşadıklarından çıkardıkları sonuçlara bakarak oluştururlar yasaları. Eski dille kanun denen kuralları yani!.. Bu kuralların uygulanması ‘hukuk’tur. Hukuk toplumsal anlaşma biçimidir. Hukuk kültürdür.
Adalet adına oluşan hukuk, herkes için geçerlidir. Hukuk konusunda kabul edilmiş işleyiş, kişilere ayrıcalık tanımaz çünkü o zaman herkes onu emsal göstererek ayrıcalık ister. Sonra da hukuk bozulur.
Toplumsal yaşamda, gelişmemiş, ben merkezci kişiler, kendilerinin ayrıcalıklı olduğunu ve hukuk kurallarını hiçe sayabileceklerini düşünürler. Az gelişmişlik sürecindeki toplumlarda, ‘kültür’ kavramı bir anlam ifade etmediği için, bu ‘hukuk kültürü’nün bozulması da önemsiz gibi görülür. Oysa, yaşamın ortak değerlerinin bozulmaya başlaması, toplumsal huzurun bozulmasına da neden olur. Toplumsal huzuru bozulan insanlar travmatikleşirler. Onlarla insanlık ortak değerleri üzerinden iletişim kurmak zorlaşır. Sadece kendisini haklı bulmak, onun dışındaki herkesin haksız olduğunu düşünmek, iletişim devrelerini kapatır. Bu tutum ve davranış toplumda bir moda imiş gibi hızla yaygınlaşır.
Sanat eseri ve onun kullanım değerini anlamış olma kültürü, böyle dönemlerde toplumsal özeleştiri olanakları yaratır, toplumsal vicdanı ortaklaştırır. Toplumu tekrar insan olmanın ortak değerleri ile bir araya gelmeye ve insan olmanın ortak devamlılığı üzerinden anlaşmalar yapmaya özendirir… Tiyatrolarda, sinemalarda, televizyon kanallarında bu anlamda yazılmış senaryolar canlandırılır. Çünkü ‘yapmak’, ‘yapabilmek’ anlamına gelen ‘sanat’ sözcüğü aynı zamanda, ‘yapma’nın, ‘gerçekleştirme’nin gerekliliğinin, ortak başarısı ve kalitesini de temsil etmektedir. Bu kalite yaratıcılıktır. Toplumsal yaşantıya haz ve sevinç verir!
Sanat eseri, yaşam içinde gerçekleşecek ‘yapma’ eyleminin, özel olarak yaratılmış bir eserde nasıl kişilik bulacağının örneğidir. Toplumun kendinde sanat özelliğini harekete geçirebilmesinin rol modelidir. Sanat eserleri, insanlara kendi sanat özelliklerini mesleklerine ve yaşamına uygulamalarında özendirici ve uyarıcı etki yaratır. Bu önemli bir değerdir! Çünkü bireyin ruhsal ve düşünsel olarak gelişmesine olanak sağlar. Beyinciğin çok daha etkili kullanımına neden olur. Bu gelişmişlik düzeyindeki birey, hukuku da sanatsallaştırır. İletişim, saygı, vicdan, insani değerler, öz eleştiri, yaratıcılık, estetik, problem çözmek yaşama biçimi halini almaya başlar. Ancak, bu ortamın oluşabilmesi için en önemli unsurlardan biriside; sanat eseri üretimi ile ilgili süreçlerin ve ortaya çıkan sanat eserlerinin haklarının da, yasalar tarafından korunarak, saygınlığının sağlanması, hukukunun geliştirilmesi ile ilişkilidir.
Bu anlamda özel sanat kurumlarının fikri mülkiyet hakları ile ilgili bağları ve sanat mesleklerinin tanımları, yok denecek düzeydedir. Oysa, fikri mülkiyet haklarının uygulanmasında, fikri mülkiyet yaratma sürecinin, özenle incelenerek, göz önünde bulundurulması gerekir. Fikri mülkiyet üretenlerin fikri mülkiyet üretme özgürlüklerinin kısıtlanmaması, toplumsal eleştiri ve sanat eleştirmenliğinin sanatsal bir özenle geliştirilmesi çalışmaları yapılmalıdır.
Devlet ve ödenekli kurumların yasaları da bu hukuk üzerinden düzenlenmelidir. Bizde Devlet Tiyatroları örneği, yasal çözümler konusunda başarısız girişimlerin örneği olarak toplumun dikkatini çekmişti. Oysa bu çok önemli ve değerli kurumun yıpratılmadan, meslek hakları ve fikri mülkiyet üretme hakkının sürecini oluşturması bakımından, dünya standartlarına uygun bir şekilde düzenlenmesi pekala mümkündür. Ama buna rağmen dünya da örneği görülmeyen uygulamalara olanak yaratan, mesleki verimliliği düşürmeyi hedefleyen, fikri mülkiyet üretme sürecinin verimliliğini arttırmayı göz önünde bulundurmayan bir kanun yapılması ve bu tutarsızlığın, evrensel hukukla bağdaşmayan, hukukunun dayatılacağı endişesi yaşanıyor!
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü,11 Haziran 2017 tarihinde, dört yıl ara verilmiş olan geleneksel koordinasyon toplantısını yeniden yaptı. Ben bu kuruma bir ömür adamış bir mensubu olarak, çok sevindim. Umutlandım. Yasalar konusunun üç bilinmeyenli denklem olmadığını, dünya örneklerinden yararlanarak geliştirilebileceğini dile getirdim. Fikri Mülkiyet Hakkı Yasası’nı sadece bitmiş eserin hakkı olarak görmenin daralma olduğunu, üretme sürecinin de fikri mülkiyet hakkı üreticisinin özelliklerine göre düzenlenmesi gerektiğini dile getirdim.
Söylediklerimin anlaşıldığını düşündüğüm bir ortam oldu. Bu ortam ise, gerçekten ülkemizin, ulusal ve uluslararsı alanda iftahar kaynaklarından birisi olan Devlet Tiyatrolarımızın, tüm Türkiye tiyatrosuna, tiyatro kültürünün oluşumu ve mesleğin icrası hakkında rol model olabileceği umudumu tekrar canlandırdı.Toplantıda bu anlamda oldukça pozitif bir ortam oluştu. Türkiye insanın yaşamayı özlediği, düşünce alışverişinin yapılabildiği ve evrensel doğruların kabul gördüğü bir ortam… Umarım, bu etki tüm ülkeye dalga dalga yayılır.
Tamer Levent
www.dirensanat.com
yasalar,sanat yasaları,mülkiyet yasaları,sanatta yasalar, Yasalar ne diyor? sanatta yasalar yok mu,yasalar,yasalar nerede,tamer leventin yasalar yazısı