Tamer Levent: Uğur Gürsoy ve Tiyatro Kültürü

0

Uğur Gürsoy’u 88 yaşında kaybettik. Ordu’nun yetiştirdiği duayen gazeteci, yazar. Bence en önemlisi Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nun kurucusu!.. Uğur Gürsoy ile, Ordu Belediyesi ve TOBAV (Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Vakfı) olarak, Ordu’da dokuz yıl düzenlediğimiz ‘Uluslarası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları’ festivallerinde sürekli buluşurduk.

levent-tamer
Tamer Levent

Biz bütün hazırlıkları tamamlayıp katılımcı gurupları karşılamak ve festivali başlatmak için Ankara’dan Ordu’ya geldiğimizde, bir gece mutlaka Uğur Bey ile birlikte olurduk.Tüm TOBAV düzenleme ekibi olarak. Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nun kuruluş yıllarını konuşurduk. Uğur Bey, bize bu düşüncenin nasıl ortaya çıktığını; kendisinin neler yaptığını; nasıl temaslar kurduğunu ve Ordu’da nasıl bir Belediye Tiyatrosu kurulmasını sağladığını anlatırdı.

Bu gün Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu 53 yaşında! Uğur Bey de, demek ki o zamanlar 35 yaşında. Ordulu Gazeteci. Tiyatro Kültürünün yurdun her yerinde gelişmesi gerektiğine inanmış bir aydın. Demokrasi kültürü ve tiyatro kültürünün birlikte gelişerek bir bütünü oluşturabileceğini düşünen ender insanlardan. Ordu’da  mutlaka bir tiyatro kurulması gerektiğini düşünüyor. Çünkü tiyatro kültürünün yaygınlaşmasını zorunlu bulan bir düşünce yapısı var. Çünkü tiyatroların İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun dediği gibi “mekteb-i edeb” olduğunu biliyordu. ‘Edeb’ kelimesini hemen yerine oturtamayanlar olabilir, bu yüzden açık anlamını ekliyorum. Edeb,  toplumda anlaşılışı; “incelik, görgü, ahlak, terbiye, nezaket, sevecenlik”. Arapça kökenli ‘âdab’ terimi, çok geniş anlamlıdır ve en uygun doğru çeviri “bir şeyin uygun şekilde gitmesi”dir.

Bu durumda, tiyatro işte bu özelliklerin kazanıldığı bir mektep  oluyor. Günümüzde örgün eğitim okul sistemi içinde verilen eğitim, yaygın eğitim ise yaşam alanlarında verilen eğitim olarak anlaşılıyor. Tiyatro işte bu yaygın eğitim alanına giriyor. Ama ‘eğitim’ kelimesi de bizde yanlış anlaşılıyor. ‘Öğretim’ kelimesinin, eğlenceden yoksun, tatsız tuzsuz, sıkıcı, didaktik hali geliyor hemen herkesin aklına. Oysa ‘eğitim’ de ‘öğretim’ de öğrenilenlerin yaşamda kullanılması demek. Aslında ortada bir eğitim yöntemi de olmadığı için ‘eğitim, öğretim’ tek kavram gibi kullanılmış. Ta ki Türkiye’de ‘drama’ kültürü gelişme gösterene kadar,Çağdaş Drama Dernekleri kurulana kadar…

Bizde öğrenciler örgün öğrenimde niçin matematik öğrenmek zorunda olduklarını sorgularlar. Çünkü öğretmenleri onlara matematiğin sıkıcı rakamlardan ibaret bir bilim değil, bir düşünme biçimi olduğunu anlatamaz. Onun için, çocuk bunu kendi kendine keşfedemez ve matematik ile ilgili bir alanda öğrenim görmezse, yaşamı boyunca neden matematik öğrendiğini de anlayamaz; “alt alta toplama yapmak, aylık borçları ödemek, bakkaldan paranın üstünü sayarak almak için bu kadar yıl matematik dersi almaya ne gerek vardı” diye düşünür, arkadaşlarıyla bu değerli düşüncesini paylaşır!..

Oysa, bir eğitim olarak matematiğin düşünme biçimini öğrenen çocuk, yaşamının her anında matematiği kullanabilir. Bu matematik ‘kültürünün’ de doğru anlaşılmasıdır.

‘Tiyatro kültürü’ de ne işe yaradığı ve insanın yaşamında neden çok önemli olduğu anlaşılmadığı, anlatılmadığı, bu öğretimi veren okullarda eğitim yanının eksik kaldığı için iyi anlaşılmadı. Bireyin yaşantısında onu geliştirecek bir kültür eğitimi olarak ihtiyaç haline gelemedi. Bir tiyatro metni incelemesi, sahnelenmiş bir oyunun eleştirisi bu anlamda yeterli olmadı ya da tiyatro akımları üzerine yapılmış çalışmalar, bu kültürü tanımlayamamış bir toplumda çok yerine ulaşmadı. Tiyatro kültürünün gerekliliği konusunda üniversitelerde tezler hazırlatılmadı. Bu kültürün yaygınlaştırılması, eksikliğinin nasıl toplumsal sorunlar yaratacağı tartışılmadı. Prof.  Dr. Nurhan Karadağ’ın ‘Köy seyirlik oyunları’ çalışmalarını, üzerine bir kültür inşa edilecek temeller olarak görmek yerine, sığ yaklaşımlarla  küçümseyenler oldu.

Cumhuriyet mirasını hazır bulanlar, ‘kültür’ kelimesinin anlamını da tartışmakta yetersiz kaldılar. Dolayısı ile, ‘eğitim’ ile ‘öğretim’ içerdiği farklı anlamlarla anlaşılmadı. ‘Sanat’ kelimesinin anlamı anlaşılmadı. ‘Kültür’ kelimesinin anlamı anlaşılmadı. Tiyatro izlemek elitist tavır gibi göründü. Bütün bunlar kullanım kılavuzları okunmadan, ”ben bilirim tavrıyla”, kullanım kılavuzuna uygun, kültür olarak gelişmeleri için yöntemler oluşturulmadan, sanki herkesin anladığı ve bildiği konularmış, müşterisi tükenmeyecek bir pazarmış, gibi yaşandı şu güzel ülkemizde. Eğitimde drama, yaratıcı drama kavramlarını da küçümseyen ‘dahi?!’ tiyatrocularımız da oldu bol bol… ‘Dram’ kelimesi acıklı, ‘empati’ kelimesi ise ‘sempati’nin ses uyumlu kardeşi zannedildi. Ve işin ilginç tarafı bunlar öyle zannedile zannedile, oyunlar üzerine, yazarlar üzerine, oyunculuk teknikleri üzerine tezler yazıldı.

İşte bütün bunların arasında Uğur Gürsoy, tiyatronun işlevine inanmış bir kişi olarak farklı bir davranışta bulundu. İstanbul a gidip, Muhsin Ertuğrul ile görüştü. “Kahvelerde tiyatro yapılması gerekir!” diyerek tiyatro kültürünün yaygınlaşması mesajını veren, Muhsin Ertuğrul Hoca ile. Muhsin Ertuğrul’un desteği ile, dönemin Belediye Başkanı’nın da ikna olması ile, Ordu’da Karadeniz bölgesine örnek olacak bu ödenekli tiyatro kuruldu. Bugün Orduluların varlığı ile iftihar ettikleri tiyatro!

Aslında Uğur Bey, Muhsin Ertuğrul’un bölge tiyatroları yerine, bölge konservatuvarları kurulması konusunda ne kadar titiz olduğunu biliyordu. ”O yüzden, korka korka destek istedim.” demişti, buluşmalarımızdan birisinde. Ama “Ben de bölge konservatuvarı kurarsak orada ders verecek tiyatro eğitmeni bulamayacağımızı söyleyecektim.” demişti, Muhsin Ertuğrul ile görüşmeye gitmeden önce, nasıl hazırlandığını anlatırken. Kurucusu Uğur Gürsoy’un çabalarıyla Muhsin Ertuğrul’un önerisiyle kurulan OBBKT Reşat Nuri Güntekin’in yazdığı, İstanbul dan gelen, ilk genel sanat yönetmeni Ergun Köknar’ın yönettiği ‘Hülleci’ adlı oyunla 4 Şubat 1965 tarihinde perdelerini açmıştı. 

OBBKT 1989 yılında T.C Kültür Bakanlığı tarafından teşvik ödülü aldı.1991 yılında gerçekleştirilen 17. Mersin Kültür ve Sanat Şenliği’nde Uğur Gürsoy’un yönettiği Recep Bilginer’in yazdığı ‘Sarı Çizmeli’ adlı oyunla Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. 24 Kasım 1993 tarihinde tamamen yanan Tiyatro 1998 yılında yeni binasına kavuşana kadar her türlü olumsuz koşullara rağmen değişik sahnelerde perdelerini hiç kapatmadan oyunlarına devam etti.

Suna Pekuysal, Tunç YalmanZihni KüçümenNejdet YakınTanju Yakın, Ziya DemirelŞahin ErgüneyAsuman Bora,Jale YücelRezo BaynazışiviliHakan MeriçlilerOktay Gözpınar, Burak KaramanZiver Armağan AçılProf. Dr. Nurhan Karadağ ve Murat Demirbaş gibi  misafir yönetmen ve oyuncular bu çok önemli tiyatroda çalışmalar yaptılar.

obbkOBBKT, Aydın Üstüntaş’ın yazıp yönettiği ‘Hekimoğlu’ adlı oyunla Gürcistan’a ve Almanya’ya turne yaparak Ordu’yu ve Orduluları yurtdışında başarıyla temsil etti. Ayrıca Alaçatı’da TOBAV’ın düzenlediği Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’ne üç kez katıldı. 2005 yılından itibaren TOBAV ile Ordu’da 9 yıl Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali düzenledi.

Türkiye’de tiyatronun, sadece sahneye çıkmak, eser yönetmekten ibaret olduğu anlaşılmamalıdır. Çünkü sanat sadece bitmiş ürün değildir, süreçtir. O da kültürdür. Tiyatro kültürünü yaygınlaştırmak konusunda yeni öz ve biçim çalışmaları da araştırılmalıdır. Sokak tiyatroları geliştirilmelidir. Yasalar bu anlayışa göre kültürleşmelidir. Toplumun tiyatroyu kendisine uzak elitist bir alan olarak görmek yerine, tiyatro ve drama eğitimi alırsa kendi kişiliğinin nasıl gelişeceğini, demokrasi kültürü ile nasıl uyumlu bir birleşim sağlayacağını anlayacağı ‘Tiyatro Kültürü’ örnekleri verilerek toplumda geniş kesimlere nasıl ulaşılabileceği düşünülmeli ve planlanmalıdır. Bu anlamda Kadıköy Tiyatro Platformu ve gerçekleştirdikleri ‘Komşu Tiyatro’ çalışmalarını örnek göstermek isterim. Ayrıca Kıyı Ege Tiyatrolar BirliğiKaradeniz Tiyatrolar Birliği de bu örneklere dahil edilmelidir. Bu yıl kurulmakta olan yaz kamplarını, drama atölye çalışmalarını da, bu çalışmaların böyle bir kültürün oluşmasına katkılarını önemle değerlendirmek gerekir.

Tabii Devlet Tiyatroları’nın kuruluş amacı da bu kültürün oluşmasına hizmet etmekti. Ancak, zaman zaman toplumdan uzak kalarak, kültür oluşturma hizmetinde atölye çalışmaları ile, seminerler ile festivaller ile,  yaygın turneler ile toplumla buluşmayı mesleki heyecan ve sorumluluk, tiyatro kültürünün oluşmasına hizmet etme mutluluğu olarak görebilme ortak tutkusunda eksilmeler yaşandı. Örneğin yaz aylarında Devlet Tiyatroları’nın 800 noktaya turne düzenlemesi son derece etkili ve heyecan verici bir uygulamaydı.1993 yılına kadar Devlet Tiyatroları ulusal ve uluslararası anlamda festival düzenlemeyi kendi görevi olarak görmeyerek büyük bir yanılgı göstermişti. Uluslararası turne yapmak, tanınmış dünya tiyatrolarını ülkemize çağırmak, işbirlikleri düzenlemek de, bu önemi örneklemek açısından eksik kalmıştı. Bugün Devlet Tiyatroları, 6 uluslararası festivale ev sahipliği yapmaktadır.

Çok değerli Uğur Gürsoy, 88 yaşında vefat etti. Ancak yaşarken çıkardığı kitaplar ve bu çok önemli örnek tiyatronun kuruluşu ile ilgili anılar; ‘Tiyatro Kültürü ve Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu Örneği’ başlıklı bir teze konu olamadı.

TOBAV yaptığı çalışmalar ile bu kültürün kalıcı olarak oluşmasına katkıda bulunmak adına pek çok ilki gerçekleştirdi. Hem de hiç desteksiz! Sivil toplum kuruluşu varoluşunu, sorumluluk olarak gördüğü için, gönüllülük esası ile  yaptı bütün yaptıklarını.SANATAEVET’i ortaklaştırmak, birlik olabilmek adına modeller oluşturmak için !

Bence Uğur Gürsoy bir SANATAEVET örneği idi…

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.