“Ahmet Cemal eleştirel gülmek ve bilgece gülmek özelliklerine sahipti, gülmesinin hiçbir zaman saldırgan değildi”

 

Eski Bir Dostun Ardından

zehra
Zehra İpşiroğlu

En son bundan birkaç yıl önce Alman Konsolosluğu’nda düzenlenen bir çeviri etkinliğinde gördüm Ahmet Cemal’i. Biraz lafladık, sonra gülmeye başladık tıpkı eskiden olduğu gibi. Bir çok insan yaşlandıkça gülme yetisini yitirir. Ahmet Cemal öyle değildi, en sıkıntılı anda bile bir espri patlatır insanı güldürürdü. Etkinlik biter bitmez dışarı fırladım, Ahmet’i görmek ona mutlaka bir şey sormak istiyordum ama gitmişti. Oysa belki bir yerde bir şeyler içeriz diye konuşmuştuk. Bu adamın ipiyle de kuyuya inilmez ki diye söylendim. Ama beklemeyeceğini biliyordum, çünkü kendini çok iyi hissetmiyordu. Ahmet’i belki yıllardır görmemiştim ama ne zaman karşılaşsak gülmeye ve şakalaşmaya başlıyorduk hiç yabancılık çekmeden. Oysa yollarımız çoktan ayrılmıştı. Belki de dünya görüşlerimiz de…Cumhuriyetteki yazılarını zaman zaman severek okuyor, zaman zaman da aşırı akademik buluyordum.

Yetmişli yıllarda daha çok gençken arkadaş olmuştuk Ahmet’le. Okuduklarımızı, yazdıklarımızı , çevirdiklerimizi sürekli paylaşıyorduk. Ahmet’in Türkçesi o kadar güzeldi ki bazı yazarları sözgelimi Kafka’yı, Canneti’yi sadece aslından değil, onun çevirisiyle de okudum. Entelektüel bir dostluk muydu bizimkisi? Entelektüel sözcüğünden pek hoşlanmıyorum, bizim için yazmak, okumak , kendini düşünsel açıdan yenilemek nefes almak gibiydi. Varoluşsal bir önemi vardı, şimdi de benim için öyle. Ahmet diğer arkadaşlarıma benzemiyordu, aşırı duyarlıydı, kırılgandı, ama şakacılığı ve gülme yetisiyle bir koruma alanı yaratmıştı kendine. Gülmenin çeşitleri vardır, kendini üstün bir konumda görerek başkalarına gülmek, eleştirel gülme (taşlama yazarlarının çoğu bu özelliğe sahiptir), insanın kendine de gülebilmesi ki ben buna bilgelik diyorum, bir de yaşam sevincinin etkisiyle hiç nedensiz gülebilmek. Ahmet eleştirel gülmek ve bilgece gülmek özelliklerine sahipti, hoşuma giden gülmesinin hiçbir zaman saldırgan olmamasıydı, başkasını incitmekten çekiniyordu. Oysa gülme insanı çok rahatlatan ve bir söylentiye göre ömrü uzatan çok güzel bir yeti olmakla birlikte, kolaylıkla başkalarına gülmeğe, yani saldırganlığa dönüşebiliyor. Tabii benim yıllar önce tanıdığım sevgili arkadaşım Ahmet’ten söz ediyorum, zaman içinde belki o da çok değişmiştir ama sanmıyorum. İnsan çok değişse bile bazı temel özellikleri kalıyor çünkü.

O yıllarda Ahmet Cemal, Selim İleri, Güven Turan, Cem Duygulu, Tülin Öztürk’le bir grup oluşmuştu. Sık sık bir araya geliyor, konuşuyor, tartışıyor, şakalaşıyor, dünya sorunlarını çözümlemeye çalışıyorduk. Bazen sabahlara kadar birbirimizin evlerinde toplanıp sohbet ediyorduk. Bir de Bodrum’a gitmiştik birlikte. İnsanlar yolculuklarda birbirlerini daha iyi tanıyorlar. Çok genç olmamıza rağmen grubun havasında nedense nostalji vardı, yalnızlık, umutsuz aşk, ölüm gibi depresif duygular ön plandaydı, Ahmet ise humoruyla bu havayı bir anda dağıtıveriyordu.. Ahmet’le dostluğumuz böyle başladı işte. Sonra üniversitede de bir süre Yabancı Diller Bölümü’nde aynı yerde çalıştık.

Bir ara Selim İleri’nin kültür sayfasını yönettiği Dünya Gazetesi’nin sanat sayfasında saç saça baş başa bir kavgaya tutuştuk Ahmet’le. Lukacs mı Brecht mi kavgası. Ahmet Lukacs’ı çevirirken onunla iyice özdeşleşmişti. Bense Lukacsa’ı o dönemde çok ideolojik ve katı buluyordum. Brecht’in Lukacs eleştirisini de bu bağlamda gündeme getirmiştim. İşin ilginç yanı gazetede birbirimize ver yansın ederken akşam sarmaş dolaş bir araya geliyorduk. Sanıyorum Ahmet’in en hoş yanı sadece gülme yetisi değil, aynı zamanda kendisiyle de dalga geçebilmesiydi. Bunu başarabilen insanların sayısı gerçekten çok azdır.

Yollarımız ayrıldıktan sonra bir keresinde bir televizyon programında bir araya geldik. Parmağındaki yüzüğüyle uyum içinde olan şık bir tükenmez kalem vardı Ahmet’in kalemini ve yüzüğünü program boyu iyice göze batacak bir şekilde elinde salladıkça ciddi bir gülme krizine girdim, rezil olmak korkusuyla içimden bir daha Ahmet Cemal’le dünyada televizyona çıkmayacağıma dair yeminler ettim. .Şık bir kalem, güzel bir defter, minik bir kase, hoş bir kibrit kutusu gibi objelerden hoşlanması tam ona özgüydü..

Yaşam bizi başka yerlere savurmuş, yollarımız çoktan ayrılmıştı. Ama Ahmet Cemal diye birinin varlığını bilmek bile iyi geliyordu bana. Ölümüne öylesine üzüldüm ki. Bence Ahmet Cemal de tıpkı Türkan Saylan, Sennur Sezer, Şirin Tekeli gibi en verimli yıllarında çok erken gitti. Günümüzde yaşamın iyice uzadığı bir dönemde yaşıyoruz. Kendini sürekli geliştiren bir insan için yetmişli yaşlar olgunluk yılları, insan bir çok şeyi daha iyi anlayabiliyor. Daha sabırlı , daha sevecen olmayı öğreniyor. Belki de bilgeleşiyor. Ama tabii bunun tek koşulu egonun tutsağı olmaktan kurtulmak. Bunu da özellikle sanatçı çevresinde ne kadar az insan başarabiliyor. Ahmet’le bütün bunların üstünde konuşmayı, tartışmayı ve her zaman olduğu gibi hem hayatla hem de kendimizle dalga geçmeyi ne kadar isterdim.

www.dirensanat.com

ahmet cemal kim? ahmet cemal yazıları, ahmet cemal hayatı,ahmet cemal biyogrofi, ahmet cemal yaşamı,ahmet cemal biyogrofi,ahmet cemal hakkında ne dediler, ahmet cemal arkadaşları,ahmet cemal anıları

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.