” Tato-Baba, Galata Perform’un tüm diğer oyunları gibi, söyleyecek sözü olan oyunlardan. Tato-Baba’ya gidin, tiyatronun büyüsünü yaşamak, sahne gerçeğiyle yaşam gerçeğinin nasıl kesiştiğini görmek, yazarından, dramaturguna, yönetmenine ve oyuncusuna yaratıcı performansları izlemek ve alkışlamak için bu oyunu görün.”
Hepimizin Hayatında “Baba” Diye Bir Şey Var
TATO-BABA
Polonya Tiyatrosu’yla ilk kez 1984 yılında tanışmıştım. Uluslararası İstanbul Festivali’ne Szajna davet edilmişti. Beklan Algan’ın da katılımıyla bilmem kaçıncı Replika’yı izlemiştik. O dönemlerde festivale konuk edilen topluluklar hepimiz için ufuk açıcıydı, özenle seçilirdi, yeni yazarlar, yeni yorumlar, yeni tarzlarla tanışırdık. Replika birçoğumuz için çok etkileyici olmuştu, uzun uzun tartışmıştık; çok yeni bir şeydi gördüğümüz. Finalde döndürülen topaç için nasıl saatlerce tartıştığımızı hâlâ anımsıyorum. Rahmetli Haluk Şevket Ataseven’den Jerzy Grotowski’nin “Laboratuar Tiyatrosu”nu öğrenmiştim. Hayati Asılyazıcı’nın Polonya tiyatrosi üzerine yazdıklarını da es geçmeyelim. Polonya Tiyatrosu çağdaş tiyatroyu, alternatif sahneleri etkileyen bir tiyatro oldu hep. Bu kez, Galata Perform’dan çağdaş Polonyalı yazar Artur Palyga’nın Tato-Baba adlı oyununa konuk olduk.
Oyun Polonya’da geçiyor, bir cenaze evinde. Baba ölmüş. Anne ve oğul onun yasını tutmakta.Taziyeye gelenler salonu doldurmuş. Pekçok cenazede olduğu gibi hepsi kendi havasında. Tabut tahtadan ve çepeçevre bölümlere ayrılmış. Oyun ilerledikçe kontrplak üzerine yazılmış, her bölümü özetleyen bir söz o bölmelere yerleştiriliyor. Oğul Framio’nun doğumuyla başlayıp çocukluğuna, gençliğine uzanan evrelere, aile içi yaşamına tanıklık ediyoruz. Acılarını, sevinçlerini, korkularını, ölüm karşısındaki duruşunu görüyoruz. Eksende hep bir tabut var, ölüm var, ve tüm baskıcılığıyla bir baba var. Anne bu baskılar karşısında ezilmiş, bir kuklaya dönüşmüş. Cılız çabaları oğlunu korumaya yetmiyor. Tüm babalar öyle değildir hiç kuşkusuz, ama bir üstsubay olan Framio’nun babası isteklerinin bir emir gibi yerine getirilmesini isteyen, aile üzerinde büyük bir baskı kurmuş bir baba. Babaların aileleri üzerinde kurduğu bu baskı düzeni elbette ki dalga dalga yayılacak, hayatlarımızı etkileyen, toplumları etkileyen baskı düzenlerine yol açacaktır. Bastırılmış, ezilmiş aile bireyleri toplumun bastırılmış, ezilmiş, sesini çıkaramayan bireylerini oluşturacaktır… Oyunun bir yerinde Framio: “Baba diye bir şey yok… hiç kimse özlemiyor onları…” diye haykırsa da, aslında baba diye bir şeyin varolduğunu, hem de bazan otokrosiye varan baskıcılığıyla varolduğunu görüyor ve kabul ediyoruz.
Osman Fırat Baş’ın başarılı bir türkçeyle dilimize kazandırmış olduğu Tato-Baba zengin çağrışımları ve göndermeleri olan bir oyun. Çekirdek ailedeki baba, anne ve oğul paralelinde Baba Tanrı, Oğul tanrı ve Kutsal Ruh’tan oluşan teslis’e ulaşıyoruz. İsa, Tanrı ve Meryem bir başka üçleme. Acı çeken oğul yer yer İsa’yla özdeşleşiyor. “İsa’nın son sözleri olan “Tanrım beni niye bıraktın?” yazılı pankart da bunun bir göstergesi. Baba da Tanrı’yla özdeşleşmiş. Nietzsche pankartı bunun kanıtı. Tato-Baba bir trajediyi güldürü ögeleriyle harmanlayarak sunuyor seyircisine.
Galata Perform’un oyunlarında her zaman çok ciddi dramaturji çalışmalarına tanık oluyoruz. Bu oyunda Fevzi Çetin’i dramaturjisi ve yönetmen Yeşim Özsoy’la ortak çalışması için kutlamak isterim. Yeşim Özsoy oyuncularının yeteneğini en üst düzeyde birleştirerek temposu hiç düşmeyen, mesajın seyirciye rahatlıkla iletildiği bir reji uygulamış. Genç oyuncular Akant Çetin, Serhat Gücün ve Barkın Sarp enerjileriyle, beden kullanımlarıyla, her şeyi başarıyla bedenselleştirmeleriyle dikkat çekiyorlar. Kova oluyorlar, gece lambası oluyorlar, heykel oluyorlar… Özge Korkmaz kuklaya dönüşmüş, dönüştürülmüş “anne”yi ipleri kuklacının elinde olan bir kukla gibi abartısız, başarıyla canlandırıyor. Duvar küfü ve tavşan olan, başka rolleri de üstlenen Ceren Demirel sahne elektriği, rolünden bir an olsun kopmaması, hep oyunun içinde olmasıyla, başarılı yorumlarıyla dikkati çekiyor. Onur Gürçay sesinden de çok yerinde ve dozunda destek alarak otoriter babayı çok doğru yansıtıyor. Erdem Kaynarca zor bir rolün doğru ve başarılı yorumcusu. Sahne sempatisi ve oyunculuğuyla daha ilk anda seyirciyle sıcak bir dialog kurup onu kendi tarafına çekmeyi başarıyor. Tabii tüm bunların gerçekleşmesinde yaratıcı rejisiyle Yeşim Özsoy’un büyük payı var.
Yüksel Aymaz’ın ışık, Esin Çınar’ın dekor ve kostüm tasarımı da oyunu başarıya ulaştıran çalışmalar.
Tato-Baba, Galata Perform’un tüm diğer oyunları gibi, söyleyecek sözü olan oyunlardan. Tato-Baba’ya gidin, tiyatronun büyüsünü yaşamak, sahne gerçeğiyle yaşam gerçeğinin nasıl kesiştiğini görmek, yazarından, dramaturguna, yönetmenine ve oyuncusuna yaratıcı performansları izlemek ve alkışlamak için bu oyunu görün.
Yaşar İlksavaş
www.dirensanat.com