Tiyatro Pera’nın yeni sezon oyunu, vatanlarından kopartılan, umutlarını, sevdalarını, ailelerini geride bırakmak zorunda kalanları anlatan ‘Onların Hikayesi. Yazan ve yöneten Nesrin Kazankaya.

Geçmişten günümüze; ‘Onların Hikayesi’  

Rengin Uz
info@dirensanat.com

 

En severek gittiğim salonlardan biriydi, Taksim – Sıraserviler’deki Tiyatro Pera. Bilirdim ki bu yerleşik tiyatronun sıcak sanat ortamında, inançlı bir emek ve sevginin ürünü olan sahnelerinde nitelikli oyunlar seyredeceğim. Orası sadece bir tiyatro değil, 17 yıl boyunca, Nesrin Kazankaya’ nın öğrenci yetiştirdiği ‘Pera Güzel Sanatlar Tiyatro Okulu’ydu aynı zamanda. Ama bırakmadılar! Taksim’deki büyük rant oyunlarının kurbanlarından biri oldu Tiyatro Pera. Kültür, sanat, tiyatro da neymiş ki? Yıkacaksın, çok katlı, çok karlı bir yatırıma dönüştüreceksin! Böylece, Tiyatro Pera da İstanbul’daki salonsuz özel tiyatrolar kervanına katılmış oldu. Pera Güzel Sanatlar Okulu, iki yıldır Şişli Bomonti ’deki eski Notre Dame de Sion ilköğretim okulunda eğitim vermeye devam ediyor. Tiyatro için, Şişli’de yeni bir mekan için çalışmalar sürerken, ‘Vanya, Sonya, Maşa ve Spike’ ile ‘Onların Hikayesi’ Kenter Tiyatro’sunda perde açıyor. Hem, tiyatroda hareket olması hem de Tiyatro Pera’nın bu zor süreçte, kentin en merkezi yerinde, en güzel tiyatro salonlarından birinde ( Neyse ki Kenterler biraz toparlanmış, kalorifer yanıyor ve büfe işliyordu) perde açması açısından mutlu bir haber. Ama yerleşik sahne gibi olmuyor. Salon, başka topluluklarla paylaşıldığı için, dolu giden oyunlar daha az sahnelenebiliyor. Bu ülkede, buna da şükür mü demeliyiz!

Tiyatro Pera’nın parlak geçmişine baktığımızda her zaman içerik ve estetik kaygısı olan, sözünü esirgemeyen, Türkiye’nin ve dünyanın bugünlerini hazırlayan, geçmişi sorgulayan oyunlar sahnelemeyi tercih ettiğini görüyoruz. Nesrin Kazankaya, yazıp yönettiği ‘Onların Hikayesi’ nde bu kez, köklerinden kopartılıp, vatansız bırakılan ve çok ağır bedeller ödemek zorunda kalan Yahudi vatandaşlarımızın dramına odaklanıyor. Oyun, İstanbul’da, eğlenceli bir Yahudi düğünü ile başlıyor Müzik, dostluk, dans, coşku, mutluluk… Yahudi ve Ermeni dostların sıcak dayanışması, şakalaşmalar, kahkahalar, gizli flörtler….Her şey o kadar güzel ki sanki kara bir haber gelecek gibi. Ve en karası, 2. Dünya Savaşı’nın patlak verdiği haberi geliyor. Mutluluk yerini kaygı, hüzün ve acıya bırakıyor. Türkiye 2. Dünya savaşına girmese de, yaşanan siyasi ve ekonomik krizden en çok etkilenen ülkelerinden biri olarak, yasal düzenlenmelerle uygulanan yaptırımlarla, Yahudi, Ermeni, Rum gibi azınlıkların hayatı altüst oluyor. Nesrin Kazankaya, o yıllarda yaşanmış olan bütün acı ve utanç verici olayları, göçleri, kurgu figürler olan Yahudi bir aile ve onların ermeni dostları aracılığıyla aktarıyor.

Onların Hikayesi ’nin ana figürleri, kocasının ölümünden sonra iki çocuğuyla yaşam mücadelesi veren şapkacı Eidel, baba mesleği tüccarlığı sürdürse de, şiir yazmaktan vazgeçmeyen ve geleceğini Filistin’de arayan oğlu İshak, bir Müslümana gönül verdiği için evden kaçan ve annesinin asla affetmeyeceği Drezel, Eidel’in gizli sevgilisi Ermeni tüccar Mihran ve onların Ermeni dostları, şano sahibi tiyatrocu Kirkor ve onun oyuncu sevgilisi Lusin. Ve günümüze gelindiğinde, anne tarafından Yahudi ailesinin köklerini araştıran Eidel’in akademisyen torunu Yasemin. Bu insanların kendi dramları, ortak dramları ve bitmeyen dramları…2. Dünya Savaşı yılları İstanbul’u ve günümüz Türkiye’si arasında zaman atlamalı gidip gelen oyunda hiçbir şeyin değişmediğinin en somut kanıtı, özgürlük için imza verdiği için üniversitedeki işinden ve ülkesinden olan genç akademisyen.

Nesrin Kazankaya ve öğrencileri

 Nesrin Kazankaya, bu oyun için belli ki dramaturg Şafak Eruyar’la birlikte geniş bir ön hazırlık ve araştırma yapmış. Oyunda, yakın tarihimizin kırılma noktası olan, gayrimüslimlere karşı yapılan linç ve yağma hareketi 6- 7 eylül olaylarının, varlık vergisi kapsamında astronomik rakamları ödeyemeyenlerin sürgüne gönderilmesinin, Sarayburnu açıklarında içinde yüzlerce Yahudi ile demirleyen ve kaderini bekleyen Struma gemisi faciasının altı çiziliyor. Ancak ne kadar gerçek belgelere dayansa da sonuçta bu bir oyun. Hüznün yanı sıra, içinde yaşam coşkusu, renkli komik anlar, aşk ve sevgi de barındırıyor. Yazar, bizi en çok, oyundaki iki tiyatrocu, Kirkor ve Lusin’in ilişkisi aracılığıyla rahatlatıyor. Onların, Shakespeare’in Othello oyununu prova ederken, aralarındaki atışmalara, mesleki sürtüşmelere gülümsüyoruz, hatta gülüyoruz. Hikayenin içinde, beni en çok etkileyen, aileden tiyatrocu, şano sahibi mesleğine aşık, Shakespeare’e tutkun, Kirkor’un gönüllü sürgünü oldu. Tiyatrosunu satsa, varlık vergisini ödeyecek, hiç bilmediği gurbet yollarına düşmeyecekti… Ama o zaman da Kirkor zaten yaşamıyor olacaktı.

Bundan önce pek çok oyunda olduğu gibi, Nesrin Kazankaya, oyuncu olarak da projenin içinde. Tiyatrosu dünyasının en üretken, en çalışkan insanı diyebiliriz onun için. Yönetmen olarak kendi yazdıklarına kıyamamış ve oyun biraz uzun olmuş. Özellikle oyunun başında, düğün sahnesinde, giren, çıkan, müzik, koşturma derken uzuyor, kopukluk oluyor. İnsana ‘bitse bu sahne’ hissi geliyor. Ama bütününe baktığımızda, çok hoş film gibi kareler yaratmış. Aslında, etkileyici bir film çıkabilirdi bu senaryodan. Nesrin Kazankaya, tamamı Pera Tiyatro Okulu öğrencilerinden oluşan, çoğuyla yıllardır birlikte çalıştığı oyuncu kadrosuyla kaliteli, iyi bir iş çıkartmış. Başak Özdoğan’dan dekor, Fatma Öztürk’den kostüm, Erdinç Anaz’dan dans düzeni desteği alarak. Tiyatro Pera’nın kıymetlisi, oyunların görülmez kahramanı dramaturg Şafak Eruyar ve yönetmen yardımcısı Zeynep Özen’in (ışık tasarımı da ona ait) emeklerini de unutmamak lazım.

Onların Hikayesi’nde, rolleri, Nesrin Kazankaya (Eidel) Mehmet Bilge Aslan ( Mihran), Erdinç Anaz (İshak), Rüştü Onur Atilla (Kirkor), Başak Meşe (Lucin) Serin Öztoprak ( Drezel), Zeynep Özden (Yasemin), Cemre Naz Gözütok (gelin), Aslı Sever (Özlem) Yasin Küçüksüslü (meyhaneci) paylaşıyor. İyi anlaşan, başarılı ekip bu kez de rollerinin hakkını veriyor. Bana bu grup içinde en yabancı Rüştü Onur Atilla oldu. Yüzü, ekrandan aşinaydı ama ilk kez bir oyunda seyrettim ve çok beğendim. Tiyatrocu Kirkor gibi, abartılmaya uygun bir rolde, hüznünü ve coşkusunu iyi dengeleyerek, ermeni aksanının üstesinden başarıyla gelerek akılda kalıcı bir oyun çıkartmış. En büyük şansı da karşısında partner olarak, Lusin rolünde parlayan ( her oyunda fark ediliyor zaten) Başak Meşe’nin olması.

Oyunu izlerken, okulda aynı sıraları paylaştığımız Yahudi arkadaşlarımı, Yeşilköy’deki oturduğumuz yıllarda, en iyi komşularımız, en yakın arkadaşlarımız olan Ermeni ve Rum dostlarımızı hatırladım. Aynı apartmanda, aynı bahçe içinde ahenkle iç içe yaşamışız, birlikte ne güzel zaman geçirmişiz. En çok özlediğim yılların, unutulmaz insanları olmuşlar. Onlar o kadar ‘bizden’di ki. Ama şimdi düşünüyorum da, okumak için veya evlenip ülkeden giden arkadaşlarım daha sonra ailelerini de yanlarına aldırdı. Ve bazıları uzun zaman oldu hiç dönmediler. Acaba diyorum şimdi, biz hissetmesek de, hiç hissettirmesek de yine de onlar bu topraklarda yabancı gibi mi yaşadılar? İçim acıyor…

Onların Hikayesi, bütün ötekileştirilenlerin ve aslında hepimizin hikayesi gibi. İyi ki izledim diyeceğim oyunlarından biri oldu. Dünyada, göç hikayeleri, sürgünler, kamplaşmalar, tutuklanmalar, savaşlar hala sürüyor. Ve oyunun sonunda da vurgulandığı gibi, İstanbul’u saran umutsuzluğun ve korkunun sesi hiç bitmiyor…

( Onların Hikayesi: 11 Şubat ve 18 Şubat saat 18.30 – 22 Şubat saat 20.30 ; Kenter Tiyatrosu)

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.