Peter Brook uzun yıllar önce İngiltere’yi terkedip Paris’e yerleşmişti. 20. yüzyılın en önemli tiyatro rejisörlerinden sayılan Brook, sahnelediği oyunlarda oyuncu ile çalışma teknikleri ve oyunun yorumunu bu teknikler ve oyuncularla birlikte geliştirmesi ile geçen yüzyıla damgasını vurmuştu. Brook, ‘Değişim Noktaları’ isimli kitabında kendi gelişme ve değişimlerini anlatıyor. Bu değişim noktaları arasında ilk kez bir İngiliz oyunu ile Sovyetler Birliği’ne düzenledikleri turneler, dönüşte Bertold Brecht ile Grotowski ile tanışması da yer alıyor.
Bu anılar arasında kendisinden söz ederken: Brecht’in hiç duyguya izin vermeyen yani salt akla inandığını; Stanislavski’nin ise, akıl ile hiç alâkası olmayan, sadece duygudan ibaret bir anlayışa sahip olduğunu; Antonin Artaud’nun ise sadece ateş olmadığını anladığını dile getiriyor ve sonunda kendi kendisine, “Peki ben kimim?” sorusunu soruyor. Kendisini geliştirmek-değiştirmek isteyen insanın, gelişime açılmasına olanak veren önemli bir başlangıç sorusu!..
Peter Brook bugün 80’li yaşlarda. Paris’te, tiyatrosunda hâlâ 20’lerindeki oyuncu adaylarına atölye çalışmaları yapıyor. Bu çalışmalarda rol oynama, drama, yöntemiyle, süreçler yaratıyor. Onlara kendini tanıma ve insanı tanıma dersleri veriyor. İçinde bulunduğumuz teknoloji çağında onlara SANAT sürecini bu atölye içinde yaşatıyor ve burada aldıkları dersleri yaşamda kullanmalarını, uygulamalarını istiyor.
İçinde bulunduğumuz teknoloji çağında, atölye çalışmalarının önemi daha da artacak. Sokakta bile cep telefonundan gözünü ayırmadan yürüyen insanlar, birbirlerine çarpıyorlar. Ağaca veya direklere toslayanlar da oluyor. Trafik kazası geçiren de… Kendi içine kapanan birey sanal sosyallik ile tatmin arıyor, kendini iyi hissetmek istiyor. Kendisinin, bir türlü başkaları tarafından anlaşılamayan önemini -ya da organizmasında bulunan- ‘sanat özelliğini’, sosyal medya üzerinden kanıtlamaya çalışıyor.
Bu birey, beyninin sağ yarısının sanat, sol yarısının analitik düşünme olduğunu hâlâ bilmiyor olsa bile, beyninin özelliği nedeni ile, başkaları tarafından anlaşılma ve fark edilme dürtüsü ile bunları yapıyor, çünkü varlık bilimsel donanımı gelişmeye müsait, ama olanakları yok. O zaman anlaşılmamış mutsuz insanlar, içgüdüsel bir dürtü ile “ben buradayım” diye seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Üstelik “şu dünyada sadece kendisinin çok özel” olduğunu zannederek, kendisine acıyarak. Kendisinin diğerlerinden farklı olduğunu ve bir türlü anlaşılmadığını düşünerek yapıyor bunu. Ama aynı yapısal özelliklerin bütün insanlarda var olduğunu, fark ederek, kendini geliştirebilenlerin başarılı olduğunu, fark edemeyenlerin ise kaderlerine razı olduğu bir hayatı yaşadığını düşünmüyor, isimlendirmiyor, tanımlamıyor. Daha yaşanabilir bir dünyanın ortak farkındalıkları için taleplerde bulunmuyor. Tam tersi, farklı yetenek ve düşünme özellikleri gösteren çocukları sıradanlaştırmak için cezalandırıyor. Böyle az gelişmişlik kültürü ile yaşayan toplumlar; kim bilir kaç dahi adayını bunalımlı insana dönüştürdüler ya da doğrudan katlettiler… SANAT kavramını bitmiş eserin adı zannedip, beynin doğasında olan yaratıcı faaliyetlerini ve SANAT özelliğini bastırıp, insanları çarpık kurnazlıkla buluşturdular. SANAT bizi insan yapan hayat damarımızdır, ama ne yazık ki şu anda kopmuş durumdadır.
İlkel insanda da var olan, dünyanın bu günkü gelişimine neden olan sürecin adıdır SANAT. İnsanlık, kendini vareden bu farkındalığın çoğalmasını, insanın özünde var olan gelişme tutkusunu özendiren -sanat- anlayışını yaşama biçimi yapmayı talep etmelidir. Bu talepte bulunmayan insanlık “yaşam damarlarından biri eksik” olarak yaşayacaktır. Olaylara bakış açısı, problem çözme konularında doğru tanı ve doğru tedavi yöntemleri oluşturmak gibi, ortak akıl, ortak vicdan oluşturamayacaktır. Çözümsüzlük ‘kaos’tur. Kaos ise panik demektir, endişe demektir, güvensizlik demektir, korku demektir!..
1980’lerde Peter Brook atölyelerinden oyunculuk mesleğini seçenler pek çok sırlar alıyor ve mesleklerinde gelişme gösteriyorlardı. Kendini tanıma, rolü çözümleme, rolü iyi ifade etmek, rol kişisini anlatabilmek, iç aksiyon, dış aksiyon… Oyuncular bu konularda ne kadar iyi gelişirlerse izleyici onlarla o kadar çok empati kurabilir, kendini eleştirebilir, eksiklerini keşfedip kendisini geliştirebilir. Tiyatroya ihtiyaç duyabilir, oyuncuları gönendirirdi! Çünkü, tiyatro zanaatına ihtiyaç, drama ile, yani insanın kendi yaşadığı durumları keşfetme ihtiyacı ile başlamıştır. Bireyin kendi kendisi ile ve başkaları ile olan ilişkilerinden yani. Bu ilişkileri anlamak ve yorumlamak ihtiyacından. Kendi yaşamını şekillendirmesi konusunda bu izlenimlerden yararlanma ihtiyacından. Bireyin kendisini ve yaşamdaki rolünü
keşfetmesi tutkusundan…
Bireyin kendini keşfetme tutkusu ve kişisel gelişim refleksi 21. yy’da internet ile farklı boyutlar gösteriyor. Ama burada bireyin hâlâ anlamadığı şey, kendisinin bir sanat eseri olduğu, bir oyuncu olduğu!.. Kendine değer vermesi gerektiği, bu değer ölçüsünde de yaşamdan beklentileri olması, bunları talep etmesi… İnsanlık, içinde bulunduğumuz yüzyılda kendisini yeniden keşfetmek zorundadır! Bu güne kadar insanlık soyuna yapılan tüm ihanetleri tanımlayarak ve adlandırarak yaşamının dışına çıkarmalı, yaşamayı yeniden SANAT olarak tanımlamalı ve ona uygun birleşik sistemler oluşturmalıdır.
Peter Brook’un 21. yy’da içinde bulunduğu 80’li yaşlarda gerçekleştirdiği atölyeler ile ve 20’li yaş gurubundan katılımcıları, drama -yani durumları rol oynama yöntemi ile inceleme- çalışmalarına, ‘oynayan insan’ın her dönem ihtiyaç duyacağının kanıtı. Bu farkındalığın ihtiyaç olması kaçınılmaz. SANATAEVET işte bu farkındalığın, toplumsallaşmasının adıdır. Hep birlikte, yaşamın her alanının sanatsallaşmasına göstereceğimiz katkının adı!
Tamer Levent
www.dirensanat.com
Google Aramalarda öne çıkanlar
dolar alış
dolar grafik
dolar canlı
dolar kuru
dolar kuru tahminleri
dolar ne olur
dolar hesaplama
tamer levent ile ilgili aramalar
tamer levent sevgilisi
tamer levent gençliği
tamer levent yaş
tamer levent eşi