Birleşik Krallık tehlikede. Başbakanın G12 zirvesin ev sahipliği yapmasına beş gün kala, MI7’nin güvenliği ihlal edilmiş ve sahadaki bütün ajanların kimliği açığa çıkmıştır. Faili bulmak için tek umut emekli bir ajanı göreve getirmektir. Ama çoğu ya ölmüş ya da ölmek üzeredir. MI7’nin müdürüne tek bir seçenek kalır ve seçeneğin adı da English’tir. Johnny English.
Öğretmenlik görevini bir kenara bırakan Johnny English görevi kabul eder. Ama işler, en son sahada çalıştığı zamandan bu yana değişmiştir. Silahların ve aygıtların yerini dijital telefonlar, spor arabaların yerini elektrikli hatchback’ler almıştır. English şaşırır ama kısa sürede bu yeni protokolün bir çaresini bulur. Dijital bir dehayı yakalamak için analog bir yaklaşım gerektiğini öne sürer. Böylece English, tam donanımlı bir Aston Martin’in üzerindeki tozları üfler, dış iskelet kıyafetini ve mıknatıslı botlarını ortaya çıkarır, şerbet soslu vericileri, patlayan kulak temizleme çubuklarını alır, Bough’ı MI7’nin unutulmuş bodrumundan çıkarır ve görevine başlar.
English ve Bough, İngiliz ajanlarını afişe eden sinyalin en son alındığı yer olan Fransız Riviyerası’na giderler. Ama gizli eylemleri, Cote D’Azur’un en göz alıcı restoranlarından birini yerle bir ettiğinde bir anda kargaşa çıkar. Yılmadan kokuyu tekrar alırlar. Bu kez koyda demirlemiş son teknoloji bir yatı gözlerine kestirirler. Yatın sahibi, Amerika’nın en geç milyarderi, çok bilgili, çok sofistike, teknoloji devi Jason Volta’dır. Kahramanımız kısa süre içinde komplonun arkasından Volta’nın olduğunu anlar ama Volta’nın güçlü cazibesinden etkilenmiş olan Başbakan’ı ikna etmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak Johnny’nin Volta’yı ortaya çıkarmak ve dünyayı onun dünya çapında ağın mutlak kontrolünü ele geçirmek amaçlı büyük planından korumak çabasıyla bir talihsizlikten diğerine doğru yalpalamasıyla ince zekaya sahip olanla olmayan arasında, dahi ile Bay Akılsız arasında ve ileri teknolojiyle analog arasında bir savaş başlar
JOHNNY ENGLISH
TEKRAR İŞ BAŞINDA
(JOHNNY ENGLISH STRİKES AGAİN)
Gösterim Tarihi: 05 Ekim 2018
Dağıtım: UIP Filmcilik
Oyuncular: ROWAN ATKINSON, BEN MILLER, OLGA KURYLENKO, JAKE LACY
ve EMMA THOMPSON
Yapımcılar: TIM BEVAN, ERIC FELLNER
CHRIS CLARK
Senaryo: WILLIAM DAVIES
Yönetmen: DAVID KERR
ADI ENGLISH…JOHNNY ENGLISH Fikri Nasıl oluştu bu zamana nasıl geldi?
Her şey bir reklam filmi karekterinin geniş kitlelerce ilgi görmesi ile başladı. Çünkü tarihte ilk defa tanıtımını yaptığı üründen nefret eden bir karekter vardı.
Yapımcı Chris Clark şöyle anlatıyor; “Karakterin tutumu, sattığı üründen nefret etmesiydi. Son derece sezgiye karşı bir fikirdi ve ‘Rowan’ın olaylara yaklaşımına özgüydü. O da olaylara, sezgiye karşı bir tutumla yaklaşır ve Barclaycard reklamları İngiltere’nin en ünlü reklam kampanyalarından biri olmuştur. Karakterin üründen nefret ettiği düşünülünce bu dikkat çekicidir. Muhteşem bir hiciv eseridir.”
İngiliz şirketi olan Working Title Films’in başarılı yapımcı ikilisi Tim Bevan ve Eric Fellner, karakterin sinematik potansiyelini fark etmişler ve Atkinson’a Richard Latham’ı beyaz perdeye uyarlama teklifiyle gitmişler. Clark, o dönemde Working Title’da çalışmaktaymış ve projenin geliştirilmesine yardım etmiş. “Tim ve Eric’le ilk tanıştığımda Barclaycard’ı film yapma konuşmaları vardı.” Film, Clark’ın, bu konuda çok istekli olan Atkinson’la bir araya gelmesiyle hız kazanmış. İlk taslak 1999 yılında Rob Wade ve Neal Purvis tarafından geliştirilmiş. İkili o yıl aynı zamanda ilk James Bond senaryoları olan The World is Not Enough’ın senaryosunu yazmış ve film 2002’de vizyona girmiş. Film yapım aşamasına geçtiğinde Will Davies baş yazar konumuna gelmiş. Davies daha sonra 2011’deki devam filmi olan Johnny English Reborn’un da hikaye yazarlığını yapmış. Devam filminin senaryosunu ise 2007’de Atkinson’la birlikte Mr. Bean’s Holiday filmini tamamlayan Hamish McColl yazmış.
Atkinson için geleneksel olarak en ünlü karakterleri olan talihsiz Mr. Bean ve Johnny English’in devam filmlerini yapması yaklaşık 7 yıl sürüyor. Böylece taze kalmalarını ve gelişmelerini sağlıyor. Sıra 3. Johnny English filmine geldiğinde fikre yavaş yavaş ısınmaya başlamış. “Bir şeyi bir daha deneyebileceğinizi düşünüyorsanız ‘İşi zihinsel ve fiziksel olarak yapabilecek durumdaysam neden bir kez daha denemeyeyim?” diye düşünme eğiliminde olursunuz.
20 yıl boyunca bir oyuncunun aynı karektere bağlı kalması çok zor bir durum değil mi?
20 yıldan uzun bir süredir Atkinson’la 7 film yapmış olan Tim Bevan, oyuncunun karakterlerini bağlı olmasının en beğenilen özelliklerinden biri olduğunu düşünüyor. “Kendi markalarını hiçbir zaman suiistimal etmez. Her zaman izleyiciyi çok az bekletir. Şu anda içinde yaşadığımız bu çok hızlı dönen dünyada insanlar “Beş yıl çok uzun değil mi?” diye sorar. Ya da sekiz veya dokuz yıl, her neyse. Rowan’ın yanıtı ise “Hayır, değil” olur. Aslında izleyici onun için hazır olmak üzeredir.”
Kahramanımız belliydi. geriye sadece oturup oyuncularla birlikte kurgu yapmak kalmıştı. ve herşey boş kağıtlarla sıfırdan başladık. çizdiğimiz kurguyu da Rowan Atkınson’a sorup onun tepkisine göre hareket ettik. Ondan aldığımız geri dönüşler bizi bir sonraki aşamaya götürdü.
Bu ilk toplantılardan sonra Davies aralarından ayrılarak nelerin başarılı olabileceğini düşünmüş. Daha sonra gruba potansiyel hikaye fikirlerini vermek üzere geri gelmiş. “Daha sonra Tim, Chris, Rowan ve ben en çekici gelenleri aldık.” Böylece Johnny English 3 – yani asıl adıyla Johnny English Tekrar İş Başında filminin yapımına başlanmış.
Yazma Süreci Nasıl Gelişti? Hem senaristin Hem oyuncun bir arada yer alması birilerini olumsuz etkilemedi mi?
ANALOG, DİJİTALE KARŞI
Senaryo geliştirme sürecinde fikirler, set tasarımları ortaya çıkar, hikayenin ana teması sunulur ve Atkinson her birinin potansiyelini inceler. Clark şunları söylüyor; “Rowan, başlangıçtan itibaren her şeyle ilgilenir. Tek başına yazmaz ama bütün komik sahneleri masaya getirir ya da daha sonar yazarla ya da odada kim varsa onunla birlikte çalışır.” Davies, bunu “karakter için neyin doğru olduğu konusunda Rowan’ın içgüdüleriyle ilerlemek”, şekilsiz fikirleri “nihayetinde şekil alana dek “geliştirmek durumu olarak belirtiyor.
Süreç ilerledikçe ekip büyük bir tema bulmuş. Analog, dijitale karşı. Ondan sonra Johnny English Tekrar İş Başında filminin konusu ve kötü karakteri şekillenmeye başlamış. Film, MI7’ye yapılan bir siber saldırıyla açılıyor. Bütün ajanların kimlikleri ifşa oluyor ve ülke haraca kesiliyor. Britanya’nın ulusal güvenliğinde kimse kalmayınca Başbakan da günü kurtarmaya yardım etmeleri için eski ajanlarına dönmek zorunda kalıyor. Zorunlu olarak emekli edildikten sonra şimdi Lincolnshire’ın en derin ve en karanlık yerinde bir hazırlık okulunda coğrafya öğretmenliği yapan Johnny English, siber suçluyu bulması için başvurulan ajanlardan biridir.
Belki de dijital öncesi günlerde daha parlak bir dönem yaşamış olan Johnny English, analog dünyanın kusursuz bir sembolü olur. Davies şunları söylüyor; “Dünya daha çok dijitalleştikçe analog o kadar sıra dışı kalıyor. Çok fiziksel ve çekici bir yanı var. Ve tabii ki analog da 21. Yüzyılın dijital ileri teknolojine karşı bir üstünlüğe sahip. Analog, dijital dünyada görünmez oluyor.”
Aslında konu herkesin birçok filmde gördüğü ajan filmleri ile aynı. Fidye istemeler, başarılı dürüst bir adamın haksız yere suçlamaları derken kendini isbatlama çalışmaları birlikte macera da başlar. Buraki tek fark konu ciddi, diğer karekterler ciddi tek komik olan kişinin Johnny English olması olayı klasik James Bond filminden ayırıyor.
Johnny’nin, MI7’ye geri getirilmesiyle birlikte Johnny English’i Londra’dan Fransız Riviyerası’na ve sonunda İskoçya’ya götüren hikaye için karakterler de belirlemeye başlamış. Atkinson’un senaryoyu yazarken espirilerin gerçekten johnny English karekterine uyup uymadığına ve de başlangıç filmleri ile uyumlu olmasına da son derece dikkat etmiş. filmin senaristi Atkinson ölçünün çok dikkatli ayarlanmasını gerektiğini herşeyin ne fazla sıradan ne de fazla uçuk olmamasına dikkat ettiklerini söylüyor.
BOUGH, GERİ DÖNÜYOR
Johnny English Tekrar İş Başında’da Johnny English’in MI7’deki astı Bough da geri dönüyor. Ben Miller’ın canlandırdığı karakter 2003’ki orijinal filmde yer almadı ama Johnny English’in Dönüşü’nde yer aldı şimdi de yer alması çok isabet olmuş.
Johnny English’le birlikte filme geri dönmek üzere seçilen ilk karakter Bough olsa da akıllıca bir karar olmuş. Böylece Ben Miller’in canlandırdığı Bough karekteri seyirciyi temsil ediyor. Böylelikle Johnny English’in komikliğini ortaya çıkarmasını sağlıyor.
Miller için Bough karekteri için şunları söylüyor:
“Zamanda yolculuk gibiydi. İlk filmin sonundan bu filmin başına kadar hiçbir şey olmamış gibiydi.” Yani neredeyse öyle. “Biz aynıydık. Ama etrafımızda tamamen farklı bir dünya vardı. Kameralar farklıydı. Teknoloji farklıydı.”
Bough hikayede önemli bir rol oynamış. Görevin yolunda gitmesini, Johnny’nin de başının bela anında sürekli kurtaran adam rolünde. Miller şunları söylüyor; “Bough’la ilgili anlaşılması önemli olan konu hiçbir sorumluluğu olmayan durumlarda umutsuz olması. Johnny’nin çok iyi olduğu doğaçlama yeteneği konusunda yeteneği sıfır. Sadece ona taparcasına hayranlık duyuyor. İşinin ehli ama liderlik yeteneği hiç yok ve ben bunu her zaman çok komik bulmuşumdur. Ne zaman bir sahne çeksek Bough, farların karşısında kalmış bir tavşan gibi oluyor. Johnny olmadan hiçbir şey yapamadığı için umutsuz. Johnny adeta bir kuğu, Bough ise kuğunun bacakları.”.
“Bough, Johnny’nin ustalığı altındaki bir tür hizmetkar gibi. Ustanın hükümlerini hiç sorgulamıyor. Ama zaman zaman kendisine gizlice “Yapmak istediğim gerçekten bu mu?” diye sorduğunu görüyoruz. Kerr, doğal bir komedi ikilisi, modern bir Laurel Hardy ikilisi diyerek ikilinin beyaz perdedeki aktarımlarını övüyor. “Sözcüklerin çok ötesinde. Sadece bir tür fiziksel zamanlama gibi.”
YENİ GELENLER
Johnny English Tekrar İş Başında, birkaç önemli yardımcı oyuncu rolüyle bazı olağanüstü yeteneklere ulaşabilme fırsatını elde etmiş. En çok da Başbakan’ı canlandıran Emma Thompson ile.
Atkinson şunları söylüyor; “Emma’yı getirmek bizim için büyük bir başarı oldu çünkü çok usta bir oyuncu. Ama aynı zamanda benimkine çok benzeyen bir mizah geleneğinden geliyor.” Thompson’ın ilk çalışmaları skeç komedisiymiş ve hatta Richard Curtis’in kaleme aldığı 1989 yılındaki The Tall Guy adlı romantik komedide Atkinson ile birlikte rol almış.
Emma Thompson, ekipte yer almaktan mutluluk duymuş. “Senaryonun çok iyi yazıldığını ve çok komik olduğunu düşündüm. Basit ama sevimli. İyi bir hikaye, kibar, komik ve saçma. Dünyada bu kadar saçmalık yoktur! Johnny English’i çok seviyorum. Gerçekten James Bond’un tam zıddı. Son derece baskın ve oldukça bıktırıcı erkek rol modellerinin çok iyi bir panzehiri.”
Thompson’ın Başbakan olduğunu ilk rol olduğu için birçok siyasetçiden ilham almış. “Tam bir karma. Thatcher, Blair ve May oldu. İktidar çekici geldiği için ofislerini kullanan o siyasetçilerin en karanlık versiyonu. Onunla tanıştığımızda umutsuz bir haldedir. Son derece feci kararlar vermektedir. Bu her ne kadar bir komedi ve saçma olsa da yine de ya böyle bir iktidara sahip olsaydım ne olurdu diye düşünmek ilginç. Bu Başbakan, kendisini çok önemli görüyor ve bunun elinden kaçtığını hissetmeye başladığında kafese kapatılmış bir hayvan gibi umutsuz oluyor.”
Atkinson şöyle devam ediyor; “Bence bizi çok gururlandırdı. Başbakan rolü için güçlü, ciddi ve inandırıcı biri olması gerekir. Mizahi bir Başbakan olabilir ama yine de bu adamla, Johnny English’le ilgili Başbakanımızın gözünde bir parıltı ve saçma olduğu duygusunu görmek isteriz.”
Durum ne kadar saçma olsa da gerçekler etrafında gelişiyor. Thompson şunları söylüyor; “Dijital çağ her şeyi değiştirdi. Suç, her zaman insanlar değiştikçe değişen bir şey olmuştur. Ama artık görünmüyor ve hikayenin bir kısmı da bundan ibaret. Benim yaşlarımda, ellili yaşlarının sonunda bir kadın var. Dijital çağda büyümemiş ve şimdi de hiç bilmediği bir şey tarafından sunulan güvenlik tehditleriyle uğraşıyor.”
Clark, Thompson’ı kadroya almanın bir “hayal” olduğunu söylüyor. Karakteri, talihsiz Johnny English’in tam zıddı. “Etkin bir şekilde hem patronu olan hem de onu yargılayan biri. Bu dinamiğin muhteşem bir yanı var. Emma gibi güçlü birinin o rolde olması sadece mizahi açıdan değil dramatik derinliği açısından da muhteşem. Aslında birlikte sadece bir sahneleri var. Ama bence kesinlikle olağanüstü.”
Atkinson’la 18 yaşındayken tanışan Thompson Johnny English’in yıldızına övgülerini sunuyor. “Onunla yıllar içinde birçok kez çalıştım. Yıllardır hayranıyım. Kültürel değerlerimiz arasında dikkat çekici bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. O bizim Buster Keaton’ımız, modern Charlie Chaplin’imiz. Onun konuşmasını duymanız gerekmiyor, hep komik biri. Atkinson’ın sınıfa isimleri okuyan müdürü canlandırdığı klasik skecini hatırlatıyor. “Oxford Playhouse’ı 30 yıl önce izlediğimi ve ‘bu adam bir dahi’ dediğimi hatırlıyorum.”
Yapımcılar, siber gediğin arkasındaki Amerikan teknoloji milyarderi Jason Volta rolü için izleyicilerin The Office ve Girls’deki rollerinden tanıdığı Jake Lacy’ye gitmiş. Volta, kendi veri güvenlik algoritmasını satıyor ve Başbakan’ın kendisine Britanya’nın verilerine benzeri görülmemiş bir erişim vermesinin ardından filmin kötü karakteri olarak ortaya çıkıyor.
Lacy şunları söylüyor; “Kesinlikle algoritmanın uygulanmasından kişisel bir kazanç elde etmek istiyor. Ama aynı zamanda Volta’nın insan ırkı gerçekten ileri götüreceğine, sonuçları muhteşem olsa bile insan ırkının her zaman tehlikeli ve ilerici olmadığına inandığı argümanı da var. Ve gerçekte yaptığı insan doğasını, kendisinin önemli gördüğü gerçeklere ve değişime uyum sağlamak üzere zorlamak.”
Davies, Volta’yı English’in tam zıttı olarak ortaya çıkardıklarını belirtiyor. “Johnny biraz eski moda, zamanın ilerleyişiyle birlikte kenara itilmiş. Volta o yeni teknoloji dalgasını yönetiyor ve bu yeni dünyayı kendi imajıyla şekillendiriyor. Hiçbir zaman analog dünyayı meraktan öte bir şey olarak gören biri olmayacak ve kesinlikle yoluna engel olmasına izin vermeyecek. İngiltere’yi hor görüyor. Bu da onu kahramanımızla karşı karşıya getiren bir başka unsur. “Johnny ülkesine gerçekten değer veriyor ve dalkavuk, teknolojik bir kötü adama yenik düşmesini istemiyor.”
Kadrodaki bir başka önemli oyuncu da Ophelia’yı canlandıran Olga Kurylenko.
Johnny kendisiyle tanıştığında Volta’nın asistanı olarak görev yapıyor. Kurylenko şöyle anlatıyor; “Başta gizemli bir karakter. Ne yaptığını ve kim olduğunu bilmiyorsunuz.” Gerçek kimliği daha sonra ortaya çıksa da Johnny English kendisine aşık oluyor. “Ondan hemen etkileniyor ve bir tür aşk ilişkisi yaşayacaklarını sanıyor.” Johnny’nin çok yanıldığını söylemeye gerek yok.
Kurylenko, casusluk hikayelerine hiç yabancı değil. O007 macerası Quantum of Solace’da rol alan oyuncu Davies’in karakter için öngörülerine mükemmel uymuş. Davies şunları söylüyor; “Biz hep Bond filminden çok farklı olmayan bir dünyada var olabilen birini hayal etmiştik. Bu zor çünkü diğer karakterlerin bulunduğu dünyanın gerçek olması gerekiyor. Johnny’nin yaptığının ise gerçeklere dayanması gerekiyor. Komik olamazlar. Onunla gerçek bir şekilde etkileşime girmeleri gerekir ve Olga da son derece iyi.”
Kerr, Kurylenko’yu Johnny English Tekrar İş Başında filmi için bir esin kaynağı olarak görüyor. “Çok iyi bir komedi oyuncusu. Performansının birazının vurgusunu nasıl azaltacağını biliyor. Yine önemli olan Johnny’nin inandırıcı bir dünyada yer alması. Ama daha da önemlisi Olga, filme kendi mizahi zekasını ve anlayışını getiriyor.”
Ekibe ayrıca aygıt ustası P rolüyle Matthew Beard ve “MI7’nin yeni direktörü Pegasus rolüyle Adam James (Doctor Foster) katılmış. James şunları söylüyor; “Johnny’yi dünyaya tanıtmak için orada bulunuyor. Fikirlerle geliyor ve eski ile yeni bir arada. Yani çok hoş bir çelişki var.”
Johnny English’in üstlerini canlandıran Tim Pigott-Smith ve Gillian Anderson ilk iki filmde de yer almıştı. Atkinson, James’in ideal bir seçim olduğunu söylüyor. “Onun karakteri canlandırma biçimi bizim için mükemmel çünkü çok güçlü, çok doğru ve tam ihtiyacımız olan kişi. Sadece Johnny’yle elinden geldiğince başa çıkması gerekiyor.”
Diğer emekli ajanların siber saldırı krizine yardım etmeleri için getirildiği, Johnny’nin yaptığı bir kaza sonucu kaderlerini belirlediği sahne için yapımcılar İngiltere’nin en iyi oyuncularından bazılarına başvurmuş. Charles Dance, Ajan Yedi’yi, Michael Gambon Ajan Beş’i, Edward Fox ise Ajan Dokuz’u canlandırıyor.
Dance şunları söylüyor; “Çok fazla komedi teklifi almam. Bu işte nasıl görünüyorsanız öylesinizdir ve eğer ciddi ve kötü görünüyorsanız büyük ihtimalle tekrar o karakterleri canlandırmanız istenecektir. Bu yüzden biraz komedi oynamamı istedikleri nadir durumları hemen kabul ederim.”
Fox şöyle diyor; “İzleyicilerin başka sebeplerle tanıdığı üç yaşlıyı bu ajanları canlandırmaları için bir araya getirmek çok komik bir fikir.”
Bu kadar saygın oyuncuların, bu kadar büyük bir filmde bu kadar küçük rollerde yer alması gerçekten nadir görülen bir şey. Bu konuda nasıl hissediyorlar?
Dance şöyle anlatıyor; “Oldukça küçük ama çok önemli bir sahne. Bütün hikaye, bu sahnenin sonucuna bağlı olarak gelişiyor.”
Gambon ise “Çok önemli bir sahne!” diyor.
Yaşlı nesiller filme damgalarını vururken filmde ayrıca Johnny’nin ilk olarak öğretmenlik yaptığı sırada gördüğümüz öğrencileri canlandıran genç oyuncular da yer alıyor.
Johnny’nin en sevdiği öğrencisi Ibadulla’yı Kendra Mei Dicker oynuyor. Şunları söylüyor; “Johnny English’e hayranlık duyuyor. Büyüdüğünde onun gibi biri olmak istiyor. Bu yüzden sınıfın en iyisi.” Johnny’nin sınıfındaki diğer öğrenciler ise Hattersley rolündeki George Turner ve Nigel Ojo rolündeki Nifemi Bankhole.
Bu arada Adam Greaves Neal de okul antrenmanı sırasında ormandaki bir tuzağa düşerek zorluk yaşayan öğrenci Baggaley’yi canlandırıyor. Neal şunları söylüyor; “Bence gelişmesi gereken bir öğrenci.” Neyse ki Johnny English, onu yüreklendirmek üzere yanında. “İyi olduğunu ve sadece biraz gelişmesi gerektiğini söylüyor, bu da Baggaley’nin özgüvenini artırıyor.”
Johnny English’de İngiliz Görünümünü Yaratmak
İyi bir yönetmenin iyi bir ekibe ihtiyacı vardır. Kerr de projeye katıldıktan sonra etrafını çok yetenekli iş arkadaşlarıyla donatmaya başlamış. İlk olarak Alman görüntü yönetmeni Florian Hoffmeister’la başlamış. Önceki çalışmaları arasında David Koepp’le Mortdecai, Terence Davies ile The Deep Blue Sea and A Quiet Passion ve Antonia Bird ile 11 Eylül dramı The Hamburg Cell yer alıyor. Bir başka önemli isim de yapım tasarımcı Simon Bowles. BBC casusluk dram dizisinin 2015 yılı uzun metrajlı uyarlaması Spooks: The Greater Good’de çalışmış olması nedeniyle çok ilgi çekici bir tercih.
Bir James Bond Filmi yaratmaya çalıştınız Johnny Tekrar İş Başında İle?
Bowles için, Johnny English Tekrar İş Başında filmini tasarlamak bir James Bond filminde çalışmaya benziyormuş. “Projeye geldiğimde tam istediğim gibi görünüyordu. Komedi filmi olması çok iyi ama ben komedi değilmiş gibi bir yaklaşım istiyordum. Gerçekten Bond dünyasında olmalıyız. Tek anormallik ise Johnny. Her şey ve herkes doğru. Bu yüzden setin de doğru olması gerekiyordu. Tek bir komik set yok. Tek bir komik aksesuar yok. Sadece o setlere Johnny’nin gelmesi ve oradaki aksesuarlar komik kılıyor.”
Bütçeler bir Bond filminde çok daha az olsa da Johnny English Tekrar İş Başında filminin yaratıcıları, MI7’nin kötü şöhretli ajanına uygun Bond’vari bir film yaratmanın yollarını bulmuş. Ortamların büyük çoğunluğu, Fransız Riviyerasının mevcut zenginliğinden İngiliz malikanelerine kadar hep dış mekanlarda çekilmiş. Ama tasarım ekibi bazı setleri inşa etme fırsatı da bulmuş. İleri teknolojili bir yat, bir denizaltının içi ve Johnny’nin yakıp kül ettiği büyük bir Fransız Riviyerası restoranı gibi.
Bowles şöyle anlatıyor; “Restoranın gerçekten muhteşem, gitmek istediğiniz bir yer olmasını istedim. Sonunda set olarak inşa ettik. Çünkü iki gün çekim yapacaktık ve yangının görünmesi için karanlık olması gerekiyordu. Bu yüzden iki gün boyunca bir mekanda alacakaranlığa kadar çekim yapmak mümkün değildi. Elbette set, yangını kontrol altında tutmak için de kusursuz bir yöntem.
Bir başka parıltılı set ise Volta’nın süper yatıymış. Kötü hırsları olan biri için bir başka statü sembolü. Bir çekim stüdyosu belli iç mekan öğeleriyle donatılmış. Asıl yat tam olarak bilgisayarda yaratılmış. Çünkü Bowles’un aradığı yat gerçekte mevcut değilmiş. Şunları söylüyor; “Yatı sıfırdan tasarladım. Çok fazla araştırma yaptım ve bizim kullandığımız gibi yatların güverteleri tik ağacından oluyor. Ama benim versiyonumda Volta ile Johnny arasında bir zıtlık olmasını istedim. Volta tamamen sentetik. Taşıdığı her şey sentetik, oysa Johnny’nin dünyası ahşap.”
Bowles bu düşüncesini daha da ileri taşıyarak Volta’nın dünyasını fütüristik, ileri teknolojili ama aynı zamanda göz önündeyken saklanan doğasına gönderme yaparak transparan yapmış. “Kullandığı her şey, bütün teknoloji şeffaf, transparan. Dizüstü bilgisayarı şeffaf, telefonu şeffaf, silahı şeffaf, evindeki büyük ekranları şeffaf ve üzerlerine grafikler yansıtılıyor.” Tüm bunlara Volta’nın dijital ve her daim hazır asistanı Xander da dahil.
Yat, bilgisayarda yapıldığı için yatı tasarlamak için de görsel efektler departmanının yardımı gerekmiş. Filmin Görsel Efektler Süpervizörü Angela Barson, başından itibaren Bowles’la yakın çalışmış. Şunları söylüyor; “Her şeyi onun tasarımlarından, kavramlarından yola çıkarak yaptık.” Gerçek bir yatın kullanılamadığı bazı çekimler için bir bilgisayar modeli yapılmış. Tabii bunu söylemek yapmaktan çok daha kolay. “Çok parlak, aşırı lüks, devasa bir süper yat. Yani gerçekte görecek olsanız hayrete düşersiniz.” Yatı ortama bağlamak, özgün görünmesini sağlamak ise zorlu bir görev olmuş.
Barson, filmin final bölümünde Johnny English’in Jason Volta’yı İskoç şatosuna kadar izlediği sahnede de yer almış. Oyuna dahil olan birçok şey var. Başlangıç olarak şatonun kendisi var.” Şatonun dışı, etrafı karayla çevrili bir mekan olan Gloucestershire’daki Berkeley Şatosu’nda çekilmiş. Ancak Volta’nın şatosu su kenarında. “Şato’yu İskoçya’daki Loch bölgesine koymak zorunda kaldık.” Mekan çekimlerinden sonra Barson ve ekibi bazı ek öğelerle ikisini bir araya getirmek için çalışmış. “Loch’un kıyısında bir denizaltı var. Tamamen bilgisayarda yapıldı. Yat var. O da bilgisayarda yapıldı. Yani çok sayıda önemli öğe de işe katılıyor.”
Kostüm tasarımcı Annie Hardinge, ilk günlerden itibaren Rowan’la çalışmaya başlamış. Aslında Kostüm Tasarımcı olarak ilk görevi Rowan 22 yalındayken Blackadder’da olmuş. Fakat Rowan’la tanışması ondan birkaç yıl öncesine, Not The Nine O’Clock News’de tasarım asistanı olduğu zamana dayanıyor. Rowan onca yıldan sonra değişmiş mi? Hardinge şöyle anlatıyor; “Aslında tamamen aynı sadece birkaç yıl yaşlı! Birlikte çalıştığı kişilere karşı her zaman saygılı. Onunla çalışmayı sevme nedenlerimden biri de budur.”
Uzun yıllardır Rowan’la çalışmış olan Annie, Rowan’ın ne istediğini içgüdüsel olarak biliyor. “Kıyafetler konusunda çok fazla bilgisi olmadığını ilk olarak o itiraf eder. Ama bir fikri vardır. Çünkü çok dokunsal bir oyuncudur. Kıyafetleri giydiğinde ne kadar şık göründüğünden çok nasıl hissettiği önemlidir. Doğru vücut dilini aktaramadığını hissederse giymek istemez.” Annie de bundan dolayı tasarımcılar çok hızlı bir şekilde eleyebilmiş ve sonunda Zegna ve Prada’yla kalmış. Prada takımları English’in parlak mavi Riviyera takımı ile sanal gerçeklik sahnesinde giydiği lacivert takımı. Harding’in ‘İlk Bond MI7 takımı’ adını verdiği ve yaban öğretmenlik hayatından sonra MI7’ye geldiğinde giydiği takım ise Zegna yapımı.”
Ama bir takımda sadece kesimden çok daha fazlası vardır. Bütünü oluşturan küçük detaylar vardır. İlk kostüm provası sırasında Annie, göğüs cebine ufak bir detay eklemiş; katlanmış bir mendil. Rowan, bu yeni detayın ardındaki mantığı çok kibar bir şekilde sorgulamış. Johnny bunu neden taksın? Bu karakter hakkında ne anlatıyor? Hardinge bu kadar detaylı çalışmayı nasıl buluyor? “Benim nizamlı dediğim oyuncuları severim. Çünkü giydikleri şeyi hissederler. Oyuncuların kostüm provası için bir karaktere girmelerini ve o karaktere dönüşmelerini severim çünkü o zaman yaptığınız işi tam olarak görürsünüz. Detaylara çok önem veririm. Bu yüzden Rowan’ın örneğinde olduğu gibi oyuncunun daha çok önem vermesini her zaman takdir ederim. Çok detaycıdır. Giydiği kıyafetin her yanına bakar. O durumda tam bir Bond görünümü istediğimiz konusunda rahatlaması gerekiyordu. Bu yüzden de biraz kaliteyi artırdık.”
Bu açıdan Kostüm Tasarımcı, oyuncunun karaktere erişmesini sağlamak konusunda önemli bir rol oynar. Gerek Bowles ve Kerr için gerek Johnny English’in yapımındaki diğer yaratıcı direktörler için olduğu gibi Hardinge için de önemli olan Johnny’nin gerçekçi görünmesi olmuş. “Olabildiğince gerçekçi görünmesini sağlarsanız komediyi daha çok vurgular. Bu filmde ise tam bir Bond görünümü istedik. Daha şık ve daha terzi işi.”
Johnny’nin her zamanki kıyafetlerini giymesini istemediklerini söylemişler. Bu yüzden Hardinge ve ekibi d birkaç farklı görünümle ortaya çıkmış. Biri “Çikolata Adam” dedikleri siyah polo yaka ve siyah deri ceket. “Daha rahat bir görünümü olmasını ve savaş kıyafetiyle takım elbiselerinin arasında bir kıyafet olmasını istedik. Şık ana fonksiyonel. Polo yakayla muhteşem görünüyor.” Diyor Annie gülerek.
Hiçbir ajan filmi muhteşem bir yardımcı olmadan tamamlanmış sayılmaz. Johnny English Tekrar İş Başında filminde Annie Hardinge’in tasarım yapacağı gerçek bir Bond kızı vardı. Hardinge’in Olga karakteri için hazırladığı kıyafetler sorulduğunda giydiği kıyafetlerin gerçek Bond filminde giydiklerinden daha göz alıcı hissettirdiğini söylüyor.
“Olga inanılma güzel ve gerçek hayatta kendine özgü bir tarzı var. Bu yüzden bu bir armağan gibi. Gerçekten göz alıcı bir oyuncu işimi çok daha kolaylaştırıyor. Ham bir pırlantayı alıp parlatmak zorunda kalmadım. Ophelia’nın görünümü konuşulduğunda önemli olan ölçülü bir zarafetti. Ayrıca her zaman bir şey yaptığı durumlarda yer alıyor. Mesela English’i boğazlamaya çalışmak gibi! Bu yüzden sade bir siluet seçtik. Her şey üzerine tam oturuyor ve renkleri de setlere göre ayarlandı.” Örneğin şato sahnesi için kırmızı bir McQueen kreasyonu giyerek şato setlerinin gri taşlı arka planında öne çıkması sağlanmış. Volta’nın evindeki sahneler için ise DVF’den Doğu tarzı turuncu ve siyah bir kıyafet giyiyor. “Görünümün tamamını yaratmak için Makyaj Tasarımcı Graham Johnston ile Makyaj Sanatçısı Gabor Kereke’le birlikte çalıştım.”
Hardinge için en hızlı kostüm provası Emma Thompston ile olmuş. “Emma’nın beş kıyafetinin provası bir buçuk saat sürdü! Kağıt üzerinde en az üç prova sığması gerekiyordu ama çok kararlı biri olduğu için çok keyifli. Sinirlendiği sahne için parlak bir renk istedik. Bu yüzden şaşırtıcı bir pembe seçtik.” Bir Başbakan için oldukça tartışmalı bir renk ama başarılı olmuş. “Emma ve ben üzerinde konuştuk. O Başbakan’ın epey karmaşık bir insan olduğuna ve eğer parlak bir pembe giymek isterse giyeceğine karar verdi.” Başbakan’ın bütün kostümleri Stella McCartney imzalı. Mücevherleri ise Marni ve McQueen’den.
Johnston şunları söylüyor; “Başbakan’a çok güçlü, bakımlı bir görünüm vermek istedik. Çünkü hükümetin bütün vaadi ileri teknoloji, kaliteli ve modern olduklarıydı. Biz de bu yüzden bunu onun görüntüsünde de vermek istedik. Kostümleri tamamlamak için ağır makyajdan kaçındık, güçlü bir ruj rengiyle “Bu benim karakterim. Ben güçlüyüm. Ben buradayım.” dediğini vurguladık.
Tam aksine Volta’nın görünümü, düzene ve English’in ısmarlama kıyafetli görünümüne karşıt duruyormuş. “Tişörtlü ve eşofmanlı bir adamdı. Kendi tarzındaydı ve Johnny le Bough’tan tamamen farklıydı. Amerikalı olduğu için onu biraz rahatlatmak istedik. Bu yüzden Başbakan’la tanışırken bile kıyafetleri son derece az vurgulanmıştı.”
Son olarak hikayesi izleyicilere ilk filmdekinden çok daha fazla aktarılan, hatta karısıyla bile tanıştırılan Bough’a geliyoruz. Annie, onun karakterine nasıl yaklaşmış? “Tam bir İngiliz gibi görünen biri. Giyim tarzına varıncaya kadar İngilizlik taşıyor. Gieves and Hawks gri takımını MI7’nin bütün resmi durumlarında giyiyor. Geri kalan zamanlarda ise onu lacivert blazer ceketi, bej pantolonu ve daima bir gömlek ve kravatla görüyoruz. Kozmopolit bir tarzla çok zarif olan Johnny’nin tam zıddı. Bough daha katı, resmi ve oldukça havalı.”
İŞİN ARAÇLARI: HIZLI ARABALAR VE ALETLER
Johnny, görev için donanımını tamamlamak üzere P ile tanıştığında çağın değiştiğini fark ediyor. Silahlara ve aletlere izin yok. Sadece iletişim yeteneğinin dışında hiçbir şey yapmayan her şeyi yapan telefon. Johnny doğal olarak sahaya gerekli aletleri olmadan çıkmak istemiyor. Sonuç olarak dijital bir dehayı analog bir yaklaşım kullanmaktan başka daha iyi nasıl yakalayabilir ki? Bütün bunlar yapımcıların hayal güçlerini hem dijital hem de analog dünyada tutmaları ve bir dizi oyuncağın icadına sebep olmaları demekmiş.
Davies şunları söylüyor; “Johnny aletleri çok sever. Hedefe ulaşmanın daha kolay bir yolu olsa da o sevdiği çok havalı bir aygıtı kullanmayı seçecektir. Ayrıca bize de 70’lerden kalma eşyalara bakma fırsatını da verdi. Bunlar Johnny dışında hiç kimsenin kullanmayı düşünmeyeceği gerçekten eski moda aletler. Ne kadar karmaşık ve kapsamlılarsa Johnny onları o kadar çok sever.”
Analog Johnny için aletler üretirken çok eğlendiğini ilk itiraf eden Davies. “Harikaydı.” Diyor. “Sadece Johnny’ye çekici gelen aletleri düşünmek değil, aynı zamanda nasıl kötü sonuçlanmasını sağlayacağını düşünmek de öyle. Bu muhteşem bir kombinasyon.” Cephanesi arasında; hepsi şaşırtıcı fonksiyonlar gizleyen 70’lerden kalma şekerler de yer alıyormuş. “Limonu, anasonlu gibi çok çeşitli bir listemiz varı. Hepsini düşünmek harikaydı!”
Bowles şöyle söylüyor; “Başından sonuna kadar müthiş aletler var. Bir şeyin olmadığı sakin bir an yok.”
Elbette, her karakterin alet seçimi analoğa karşı dijital temasını daha da vurgulamak için harika bir yol olmuş. Volta’nın dünyasındaki her şey son teknoloji. Holografik telefonundan şeffaf silahına kadar tüm aksesuarları da bunu yansıtıyor. Bowles şöyle diyor “Aldatıcı bir şeffaflığı var. Ama aslında o şeffaflığın arkasına saklanıyor.”
Tersine, Johnny’nin aletleri çok eski moda. Uyanık tutan ve uyutan ilaçlar, şerbet soslu vericiler, mıknatıslı botlar ve ayakkabı kutusundan şişirilebilir botlar. İskoç şatosunun duvarlarına tırmanmasına yardımcı olmaları için dış iskelet kıyafeti bile giyiyor. “Modern aletler bile eski moda ve her zaman aksilik çıkarmanın bir yolunu buluyor.” Diyor Davies gülerek. “Yine de bir şekilde o yanlışlığın içinden her zaman bir şeyleri doğru yapmayı başarıyor!”
Dış iskelet kıyafeti, özel bir kostüm yapım şirketi olan FBFX tarafından yapılmış. Kendilerine verilen bilgi ev yapımı duygusu veren bir iş kıyafeti yapmakmış. Sonuç, 7 hafta süren tasarım, yapım, test ve düzeltme aşamalarından sonra her bir eklem yerinin hareket edecek şekilde yapıldığı, elektronikle çalışan ve uzaktan kumanda edilen, çalışan bir basınçlı kıyafet olmuş. “Bunun yapılmış ama hiçbir zaman üretime geçmemiş bir prototip olması gerekiyordu. Garajının arka tarafındaki alet çantasında bulmuş. Şık olmak amacında değil.” diyor Grant Pearmain.
Fakat 70’lerin trendine uymayan bir alet varmış: Sanal Gerçeklik gözlükleri. Johnny, Volta’nın evine girme hazırlıkları sırasında gözlükleri odalarında ve koridorlarında sanal olarak yürümek için takıyor. Göreceli olarak yeni olan bu teknoloji biçimiyle tecrübesiz olduğu için komik bir felaket yaşanmak üzeredir. Fikir, Clark’ın 2016’da South By Southwest Festival’e yaptığı bir yolculuktan çıkmış. O yıl festivalde büyük bir Sanal Gerçeklik alanı varmış. Clark’ta o alandan dışarı çıkamamış.
“Geri döndüğümde çocuklara bu Sanal Gerçeklik deneyiminden bahsettim ve oradan da bu fikir çıktı. Johnny’yi böyle bir şeyin içine atmak eğlenceli olmaz mı dedik. Hala Working Title’ın ofislerinde çalışıyorduk ve bir Sanal Gerçeklik odasından kazara yoğun bir caddeye çıktığını düşündük.” Davies, Marylebone Lisesi Caddesi’ndeki dükkanları ve kafeleri bile inceleyerek Johnny’yi içine koyacağı durumu algılamaya çalışmış. Sonuç muhteşem olmuş ve Rowan’ın fiziki komedisini sergileyen kusursuz bir platform oluşturmuş.
Atkinson şöyle anlatıyor; “Johnny, Sanal Gerçeklik başlığını taktığında odadan çıkıyor ama kendi alanında olduğunu sanıyor. Oysa değil ve halkın bir bölümüne zarar veriyor ve kargaşa yaratıyor. Bu önemli bir espri ve çok iyi bir fikir gibi geliyor çünkü Sanal Gerçeklik komik. Aslında insanları Sanal Gerçeklik başlıklarıyla gördüğümde çok düşünürüm. Elbette kendi dünyalarındalar. Fiziki olarak oturdukları ya da ayakta durdukları bir dünyada değiller. Bunu mizah olarak kullanmak bana çok kolay geldi.”
Johnny kısa bir süre içinde yayalara ve yoldan geçenlere şemsiyelerle, baget ekmeklerle ve eline geçen diğer “silahlarla” saldırırken görülüyor ve bu sahneyi kotarmak o kadar kolay değildi. Kerr buna “yapboz” diyor. Yani Johnny’nin gerçek dünyada nereye gideceğini anlama ihtiyacıyla komik yanlış anlaşılmaları barındıracak yerler bulmaya ve sonra bunları Sanal Gerçeklik evreninde gördükleriyle kusursuz biçimde birleştirmek. İşe sahneyi resimli taslaklarda tasarlayarak başlamış.
Sahneyi adım adım resmetmek başta ekibe komik gelmemiş. “Kimse gülmüyordu. Herkes düşünüyordu. “Evet, komik olabileceğini düşündük, diyorlardı. İyi olacağını sanmıyorum.” Bense komik olabileceğini umuyordum. ‘Sanal Gerçeklik bakış açısına çalışmaya devam edelim ve bir sonraki aşamaya geçelim. Eminim komik olacaktır.’ Diyordum. Ve Johnny’nin gördükleri üstünde çalışmaya başladığımızda ve onları kesip sahneyi bilmeyenlere gösterdiğimizde gerçekten komik olmaya başladı.”
Hakkını veren her ajan filminde havalı arabalar olur. Johnny English filmi de farklı değildir. Ünlü bir araba meraklısı olan Atkinson yazım sürecinde Johnny’nin hangi arabayı kullanıyor olacağını düşünmenin bir armağan olduğunu söylüyor. “Önceki Johnny filmlerinde one kullanması için verdiğimiz arabalarda hep çağa uymuştuk. Ama burada geçmişe gitmek için bir mazeret vardı.” Ekip Aston Martin V8’i seçmiş ve kırmızıda karar kılmış. Atkinson’ın kendisine 1981’de satın aldığı arabanın birebir replikasını kullanmışlar.
Atkinson şunları söylüyor; “Johnny için mükemmel bir araba olduğunu düşündüm. Muhteşem görünüyor. Bence rengi de Cote D’Azur’un güneşi altında müthiş bir domates kırmızısı. Geçmişi modern bir şekilde yeniden ziyaret etmek çok keyifliydi.”
Kerr, Atkinson’ın arabalar hakkındaki bilgisini ansiklopedik olarak tanımlıyor. Johnny English’in karakterini çizerken çok faydalı olmuş. “Johnny’nin herhangi bir noktada kullanacağı araba konusunda çok nettir. Bu yüzden Johnny’yle ilk karşılaştığımız zamanda bile bir Triumph Dolomite Sprint kullanıyor. Bir Aston Martin değil ama bir coğrafya öğretmeni için satın alınabilir bir klasik. Yani filmin geri kalanında sahip olduğu araba olmasa bile o arabayı da seviyor.”
Sıra Johnny’nin Aston Martin’ine gelince yapım tasarımcı Simon Bowles arabanın roketler de dahil olmak üzere tüm gizli aletlerini zaten düşünmüş bile. “Onlarla oynadım. Bagajdan mı çıksalar? Bagaj açılıp mı çıksalar? Yanlardan mı çıksalar? Yoksa kaputtan mı çıksalar? Kaputun çok avantajlı olduğu ortadaydı. Çünkü roketlerin kaputtan çıktığını görüyorsunuz, arkasında da Johnny ve Bough duruyor.”
İkisi birbirinin aynı olan bir Aston Martin yoktur. Her biri özel yapımdır. Bu yüzden ekibin roket atar araba için bir tane daha satın alması gerekmiş. Daha sonra orijinalin replikasına dönüştürmüşler. Bowles şunları söylüyor; “İçi kırmızı, dışı siyah bir tane bulduk. Bu yüzden arabanın döşemelerini tamamen değiştirmek ve dışını da boyamak zorunda kaldık.”
Arabaları hikayeye etmek için ilk iki filmden daha çok plan yapılmış. Üç Johnny English filminde de görev almış olan akrobasi koordinatörü Paul Herbert şunları söylüyor; “Herkesin beklediğinden ok daha fazla araba aksiyonu ve çok daha fazla sürüş var. İlk iki önemli sahne Fransa’nın Güney’indeydi. Johnny ve Aston Martin’i, Ophelia’nın kullandığı elektrikli ve çevre dostu bir BMW i3 ile bir kovalamacaya giriyor.
Herbert’le The Death of Stalin’de (2017) de birlikte çalışan Olga Kurylenko direksiyonun başına geçmekten mutlu olmuş. “Daha çılgınca kullanmama izin vermedikleri için biraz üzüldüm. Bütün akrobasi sürüşlerini yapmak isterdim. Çılgın gibi araba kullanmak benim olayım! Bayılırım! Ve harika bir araba.”
Bu arada Atkinson, İngiltere’deki Longcross Stüdyoları’nda bir gün geçirmiş. Akrobasi ekibi Aston Martin kullanmaya alışmasına yardım etmiş. İyi bir sürücü olmasına rağmen arada direksiyona dublörlerin geçtiği anlar olmuş. Clark şunları söylüyor; “Elinde olsa filmdeki bütün tehlikeli sahneleri kendisi canlandırırdı.”
Bir başka kovalama sahnesine Johnny, Volta’nın adamları tarafından kovalanıyor. Johnny, acemi bir sürücünün kullandığı bir araçla kaçıyor. Sahnede çok fazla diyalog var ve araba da arabanın üstündeki kapsülde oturan bir akrobasi sürücüsü tarafından kullanılıyor. Herbert şunları söylüyor; “Başta orada oturmak, arabanın da kontrolsüz bir şekilde sola, sağa gitmesi eve dönmesi oyuncular için biraz sinir bozucu olmuş.”
Alet Listesi
Johnny English:
- Ayakkabı Kutusundan Şişirilebilir Bot
- Dış İskelet Takımı
- Mıknatıslı Botlar
- Şerbet Soslu Verici
- Dahili Roketli ve Yakıt Dağıtıcılı Aston Martin
- Anında Yüksek Enerji Veren İlaçlar
- Tam Nakavt Eden Uyku İlaçları
- Düşük Yoğunluklu Patlayan Kulak Tıkaçları
Ophelia:
- USB ruj
- Küçük Ayna Kilit Açma Aygıtı
- Boğma Saati.
Volta:
- Transparan dizüstü bilgisayarı
- Şeffaf Silah.
- Holografik İletişim Birimi