Sezen Aksu’nun örnek göstererek “İzmirliler de olmasa müzik sektörü ne yapacak?” dediği Pelin Gedik, DMC etiketiyle çıkardığı “Çello” adlı teklisiyle müzik vitrinindeki yerini aldı. Biz de kendisiyle Sezen Aksu ile yaşadığı bu güzel hadisenin detaylarını ve yeni teklisi üzerinden kariyer hedeflerini konuştuk.
Röportaj:Umut Sefa Yıldız
PELİN GEDİK: RUHUM ALAYLI, ZİHNİM MEKTEPLİ
Müziğe başlama hikayenizden başlamak istiyorum. Babanızın önemli bir desteği olmuş sanırım.
Çok küçük yaşlarda başladım. Babam eski müzisyen, solist. Türk sanat müziği ile ilgileniyor. Öyle bir babanın evladı olarak tabi ki kaçınılmaz bir şekilde ben de müziğe karşı yönlendirildim. Başta Konak’ta İzmir İl Halk kütüphanesinin açtığı çocuk koroları vardı. Onların sınavlarına girmemle birlikte bu serüven başladı. İzmir Devlet Opera ve Balesi çocuk korolarında devam ettim. Ardından liseye geldiğimde Güzel Sanatlar Lisesini kazandım İzmir’de. Bir sene orada keman okudum. Oradan sonra işin akademisyenlik tarafı değil de daha çok sahne kısmında olmam gerektiği hissiyatı ağır bastı. Ve bir sene keman okuduktan sonra 9 Eylül Devlet Konservatuvarı Trompet bölümünü kazandım.
Trompet ve Ses eğitimi. Orada eğitimi tamamladıktan sonra artık profesyonel olarak ne yapmak istediğimi çok iyi biliyordum artık. Başta enstrümanla birlikte şovlarla başladı bu serüven. Sonra trompet çok enteresan bir enstrüman. Her gün dokunmanız lazım. Bir şekilde ona temas etmemiz lazım. Çünkü tamamen kondisyonla işleyen bir şey. 3 tane pistonu var. Güç isteyen bir şey. Devamlı çalıştırmanız lazım kasları. Baktım ki ikisi çok zor, bunu ben sadece şov olarak aralarda kullanayım dedim. Derken İzmir’in çok önemli büyük orkestralarıyla başladım. Çok da güzel insanlara denk geldim. Türkiye’nin birçok yerinde sahne aldım. Hayal Kahveleri de dahil olmak üzere. Derken dedim ki artık burası yetmiyor. Benim daha bir üst seviyeye çıkmam gerekiyor. Sesimi daha fazla insana duyurmam lazım. Çünkü çevremizden de devamlı albüm yok mu single yok mu gibi baskılar geliyor. Hep kafamızda olan şeyler ama..
Beklentiler.
Evet beklentiler. Dedik ki doğru zaman gelip bulacak. Derken işte geçtiğimiz nisan ayında Zeki Güner ile yollarımız bir şekilde karşılaştı. Derken “Çello’yu” aldık kendisinden. Ardından bu yolda yürümeye başladık. Öyle.
“Çello” isimli şarkınız ile müzik vitrininde yerinizi aldınız. Tepkiler nasıl? Çalıştığınız isimler kimlerdi? Bunlardan bahsedecek olursak…
Şarkının söz ve müziği Zeki Güner’e ait. Aranjörümüz Hakan Yeşilkaya. Klibi ise sevgili Murat Joker çekti. Tabi takdir edersin ki çok kolay bir süreç değil, devamlı dinleyip en iyisi olsun istiyorsun ve ilk teklim olduğu için çok önemli benim için. İyi iş yapmalıyım dedim, öylesine bir iş olmamalı. Sonucunu elbette düşündüm, kaygılarım vardı. Ama dedim ki öncelikle iyi bir iş çıkarmam lazım. Gücümün yettiğince yapabildim sanırım. Klip süreci de çok güzeldi, çok hoştu.
Evet, çok renkli çok pozitif bir havası var. Her ne kadar sitemkar bir dille olsa da..
Biten ilişkinin ardından ayakları üstünde duran bir kadını anlatıyor “Çello”. Evet çok renkli bir klip oldu. Sevgili Murat’a (Joker) gittiğimde “benden ne istiyorsun “dedi. Ben de dedim ki “ Senin hayal gücün beni sana getirdi. Bir hikaye yarat”. Derken böyle konteynırların arasında buldum kendimi. Çok güzel oldu, bayağı da uzun sürdü. Yağmur, çamur, fırtına bayağı bir aksilik oldu ama bitirdik. Çok da güzel tepkiler alıyoruz kliple ilgili. Tanıtım sürecindeyiz şu an.
Sezen Aksu’nun geçenlerde “İzmirliler de olmasa bu müzik piyasasının hali nice olur.” şeklinde bir sözü vardı. Bunu sizin de bulunduğunuz bir ortamda söyledi diye biliyorum. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Tamamen tesadüfen gerçekleşti. Hangimizin hayatında izi yok ki Sezen Aksu’nun. Onunla büyüdük, dolduk, taştık. Sezen Aksu’nun stüdyosunda kaydedildi şarkı. İçeri girdim okumaları yapıyorum. Sevgili Zeki geldi. Dedi ki “Pelin, Sezen Aksu geldi” yanıma ve “Bu kız kim? dedi”. Ben de “Arkadaşım böyle İzmir’den falan” deyince “Bayıldım” demiş ve “Şu İzmirliler de olmasaydı bu müzik piyasası ne yapacaktı, Zeki çok merak ediyorum.” demiş. O da İzmirli. Sağ olsun, sonra geldi okumalarda yanımda bulundu, çok beğendiğini söyledi, bazı şeyler konuştuk müzikle ilgili. Çok kıymetli hepsi benim için. Hepsi benim hayatımın sonuna kadar benimle birlikte kalacak. Çok motive etti beni. Çok büyük lütuf bizim için Sezen Aksu’dan böyle bir şey duymak.
Nasıl bir atmosferdi o an? Yani heyecan kat sayısı…
Tarif edemiyorum onu. Her şeyini izlediğiniz, dinlediğiniz, beklediğiniz bir kadından yaptığınız işi, sizi beğendiğini duymak. Yani hiç ölçülebilir bir şey değil benim için.
Bu cümle de baya bir olay oldu medyada. İzmirliler olmasalardı. Yani bu konuda ne düşünüyorsunuz. Yani neden İzmirliler?
Öyle. Bilmiyorum yani, havasından mıdır suyundan mıdır?
Karşı kıyısından mıdır…
Kim bilir. Her yeri başkadır yani İzmir ‘in. Her yerinde başka şeyi hissedersin.
Özgürlüğünden belki de.
Evet. Aynen öyle. Sanatın olması için zaten özgür ortam gerekiyor. O da herhalde İzmir’de var.
Sektörün olarak şu anki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz. 15 yıl önce Kral Tv’ler falan konuşulurken şu an sosyal medya üzerinden yürüyen bir süreç var. Olumluya mı gidiyoruz yoksa daha mı geri gidiyoruz. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Ya aslında dediğim gibi dengeler çok çabuk değişiyor, şu an sosyal medya üzerinden çok ciddi bir çılgınlık var. Orası insanların kendini müthiş duyurabileceği bir alan aslında.
Bu olumlu tarafı galiba…
Bu olumlu bir şey kesinlikle. Duyulabilirlik açısından. Ama tabi herkes bu kadar şanslı olmuyor. Biraz şans da devreye giriyor. Sektöre baktığınız zaman çok karmaşık, çok karışık. Beklentileri tam olarak algılayamadığınız, neyin nasıl yürüdüğünü kestiremediğiniz bir mecra. Çünkü her an değişiyor dengeler ve hemen adapte olmak zorundasın bu sürece. Bir on yıl sonra bunu konuşmuyor olacağız. Başka bir şeyi konuşuyor olacağız bu anlamda baktığınız zaman. Nasıl anlatayım.
Her dönem kendi olumlu ve olumsuzluklarını barındırıyor mu?
Aynen öyle demek istedim. Aynen öyle.
Yani doksanlı yıllar patlama olan bir dönemdi.
Ne kadar güzel bir dönem.
70’li yıllarda bir patlama vardı. 20 yıl aralıklarla bir patlama süreci oluyor. Şimdi tekrar bir yükseliş ve hareketlilik göze çarpıyor.
Var. Evet. Bunun beraberinde çok ciddi bir tüketim de var. Çünkü öyle bir hıza ulaşıldı ki boş durmamalısın. Yani bir instagram paylaşımının bile aksamaması gerekiyor. Çünkü insanlar full takipte ve “Aa bugün niye yok” diye tepki verebiliyor. Yani çok çabuk da elenebiliyorsun, aslında zor bir iş. Devamlı yarış halinde olmanız gereken bir süreç. Zor.
Evet. Duyurma imkanı daha fazla ama insanlar müziğin yanında bir sürü başka şeyle bombardımana tutulduğu için sıyrılmak da ayrı bir zorluk herhalde.
Aynen öyle.
Çok tartışılan bu TV ses yarışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Yarıştırılan insanların ben özgür olabildiğini inanmıyorum, müziği geçirebildiğine inanmıyorum. Çünkü yarışmalarda insanlar birbirleriyle devamlı bir rekabet halinde, bu rekabet insanı kesinlikle besliyor ama bir noktada hırslar devreye giriyor. Benim müziğimin içinde hırslar, öfkeler olmamalı. Ben kendimi yansıtabilmeliyim. Benim ruhumda o yok, o anlamda bir yarışma platformunda görmedim kendimi ama mutlaka bunu fayda gören insanlar vardır, bir de insanların kafasında oluşan “yarışmacı” algısını silmek çok zor.
Tek artısı şöyle bir şey olabilir. Kendini o an deneyimlemek, hani işte “Şu an herkes tarafından izleniyorum.” duygusu. Bu bence müthiş bir deneyim. Ve bir seçim. Ben böyle bir şeyi seçmedim.
Eşten dosttan öyle baskılar oluyor değil mi?
Tabi olmaz mı. Bir de maalesef yeni nesilde, bizlerde şöyle bir durum var. Biz çıktıktan ertesi gün tüm Türkiye bizi tanıyacakmış gibi zannediyoruz. Yarışmalar da öyle. Yarışma bitiyor, iki gün sonra tüketildiği an diyor ki nasıl olur ya. Yani bu kadar seven vardı. Bu güne kadar takip eden vardı. Bu sefer ne oluyor. Müziği bırakmalar, psikolojilerin bozulması bir de böyle bir tarafı var işin.
Altı dilde şarkı söyleyebiliyormuşsunuz? Nedir onlar?
İspanyolca, Portekizce, Fransızca, İtalyanca ve bir sürü dilde şarkı söylüyorum. Tabi bunlar hep birikim. Yabancı müziğe karşı çok ilgim vardı küçük yaşlardan beri. Haznemi doldura doldura geldim ve şu an çok ciddi bir repertuvarım oluştu. O anlamda dili yok diyorum, ben müziğin.
Türü olmadığı gibi
Türü olmadığı gibi, yaşa, hep derler ya ‘arabesk hiç sevmem’ falan. Hayır ben gayet severim. Diğer türler için de böyle. Yani ne tarzı var benim için ne de dili var benim için. Müzik müziktir; o yüzden R&B söylerken duyabilirsiniz beni, pop söylerken de rock söylerken de arabesk söylerken de.
Sesinizin alanı da geniş anladığım kadarıyla
Elimden geldiğince hepsini söylemekten çok keyif alıyorum, hiçbirini birinden ayırmıyorum.
Bu da herhalde mektepli olmanın getirdiği bir şey herhalde değil mi, yani özgüven ve hakimiyet duygusu.
Aslında şöyle: Eğitimi aldığınız zaman aslında çok daha kısıtlı oluyor alanınız. Çünkü yapmamız gereken belli ama alaylılarda durum çok farklı, onlar daha özgür olabiliyor. Benim ruhum alaylı ama zihnim mektepli.
Sıradaki projeler, konser ve sahne çalışmaları nelerdir?
“Çello”dan önce devam eden bir konser sürecimiz vardı. Hala devam ediyoruz onlara. Sosyal medya hesaplarından duyuruyoruz herkese programlarımızı. Bundan sonraki süreçte de hayal gücüm çok geniş. Bir sürü şey yapmak istiyorum. Çello ile birazcık daha yürüyebilirsem Türkiye’de denenmemiş bir sürü şey yapmak istiyorum, çünkü farklı olanın yakalanacağını düşünüyorum, böylelikle sıyrılabileceğini düşünüyorum şu dönem. İkinci tekliye de çok ara vermeden gireceğim. Albüm bir gün elbette inşallah.
Albüm dönemi değil zaten.
Değil. Çok ciddi maliyetler. İnan. Çok büyük paralar vermeniz gerekiyor. Eskiden bütün prodüktörler bunları üstleniyormuş. Şu an hakikaten tamamen kendi cebimizdeki parayla yapıyoruz. Yani şirketler sadece etiket basıyor, riske girmiyor. Çünkü çok var. Çok fazla var, hangi birine yatırım yapacaklar; onlar da kendi açılarından belki haklılar.
Teklilerle devam edeceğiz. İlerisi için müzikal bir şeyler var kafamda, yani o anlamda yazıp oynamak istediğim çok değişik planlar projeler var.
İnşallah hepsini hayata geçirebilirim, çünkü hayatımı adadım ben buna. Yani çok çok ciddi anlamda kilitlendim, şu an hayatımda sadece müzik var.
Peki bu yolda Pelin Gedik’i ne demotive eder veya ne durdurur? diye sorsam.
Hiçbir şey. Dönüş yok. Girdik artık bir yola. Mücadele her zaman ruhumda vardı. Mücadele etmeden olmaz. İçimdekilerin artık taştığını hissediyorum ve bunu bir şekilde sunmak istiyorum.
Zaten gerçekten sanatını seven adanmış birisi herhalde bırakmaz diye düşünüyorum. Yani şu oldu, bu oldu, ben küstüm deyip bırakabilir mi?
Çok var biliyor musun. Şu an bu süreçte aynı zamanda ciddi bir psikolojik süreçten geçiyoruz, yani devamlı sınandığımız, devamlı demotive edilebileceğimiz alanlarda bulunuyoruz. Çünkü tamam zevkler, renkler tartışılmaz ama küçücük bir şey bile o an canınızı çok acıtabilir. Benim kendimde düşündüğüm tek şey şu hedefim belli. O insanlar hep olacak hayatımda, ben kendimi bilip yaptığım müziği bildiğim sürece onlar sadece bir kulağımdan girip bir kulağımdan çıkacak. Bu anlamda önüme kimseyi getirmem öyle söyleyeyim.
Umarız bütün o hedefleriniz, planlarınız gerçekleşir. Biz de daha çok alkışlarız “DİREN SANAT “olarak.
Teşekkür ederim. İnşallah. Uğur getirmesi dileğiyle.