Bir konsere gittim… Öyle çok tanınmış, özgeçmişinde onlarca konser, onlarca ödül bulunan bir orkestranın değil, İstanbul’dan 1200 kilometre uzakta Adıyaman’da kurulmuş bir orkestranın Adıyaman Filarmoni Orkestrası’nın…
İstanbul’a gelmeyi başararak, Ataşehir’de bir salonda dinleyicilerin, hemşerilerinin karşısına çıkıp bir konser verdi. Daha önce adını duyduğum, şefleri Özgür Oğuz’un söyleşilerini okuduğum için merak ettim ve konsere gittim. Bir müzik yazarı değilim, yıllardır iyi bir dinleyici olduğumu söyleyebilirim. Konserin müzikal yanından çok olayın kendisi benim ilgimi çekti. Neden mi?
Son yıllarda sanatla, klasik müzikle ilgilenen herkes etkinliklerin yaygınlaşamamasından yakınıyor. Ancak yaz ayları geldiğinde orkestralarımız, tiyatro, bale, opera topluluklarımız yollara düşüyor, Anadolu’nun kıyı şeridindeki şehirlerde, kasabalarda, köylerde festivalden geçilmiyor. Hem etkinlik hem de tatil fırsatı. Bir türlü Anadolu kıyılarından içeri giremiyoruz. Kimi illerimizde sinema meraklısı gençlerin, derneklerin düzenledikleri sinema festivalleri hariç… Hele klasik müzik, çoğu ilimize ulaşamıyor bile. İşte Adıyaman Filarmoni Orkestrası’nın önemi de burada. Orkestra, Brahms, Haendel ve Vivaldi’nin eserlerinin yanı sıra, Rus Halk ezgileri ile aynı zamanda orkestranın üyeleri olan Hakan Kaya, Serdar Bozdemir, Süleyman Tarman’ın halk türkülerinden yaptıkları düzenlemeleri de seslendirdi. Vivaldi’nin La Minör Çello Konçertosu’nda İDSO üyesi Yılmaz Bişer’e başarıyla eşlik etti… Adıyaman’ın yanı sıra çeşitli festivallere katılıp konserler veren bu gençleri mutlaka iyi bir gelecek bekliyor…
2012 yılından bu yana şefleri Özgür Oğuz’un çabalarıyla çalışmalarını sürdüren Orkestra’nın yalnızca hemşerileri tarafından değil, müzikseverler tarafından da desteklenmesi şart. Belki ünlü festivallerimizin dikkatini çeker de eleştirmenlerimizin, yazarlarımızın ilgisine mazhar olur. Olmalı da…
Bu konserin gerçekleşebilmesi Adıyamanlıların kurduğu Çağdaş Adıyamanlılar Platformu’nun çabaları ve katkılarıyla mümkün olmuş. Son birkaç yıldır her şehir tanıtımı için ‘Günler’ düzenliyor. Bu etkinliklerde yemek her zaman ön planda… “Bizim yemeklerimiz…” “Bizim el işlerimiz…” iyi de evrensel kültürle sanatla bağlarımız nerede? Bizim müzelerimiz, bizim sanat eserlerimiz, bizim orkestralarımız, bizim sanatçılarımız, bizim yazarlarımız… Nerede… İstanbul’da her ilin, her kasabanın derneği var… Bu örgütler, o ilin sanatçısını, yazarını, yeteneklerini ne kadar destekliyor? Kültürel zenginliğe ne kadar katkıda bulunuyor? İşte bu nedenle bu etkinlikle adını kat be kat hak eden Çağdaş Adıyamanlılar Platformuna binlerce alkış. Salonu dolduran ve orkestralarını candan alkışlayan, konser sonundaki “Atam sen rahat uyu” eserine büyük bir içtenlikle katılan Adıyamanlıları da ayrıca kutluyorum.
Bir alkış da ilk kez gördüğüm, konserin gerçekleştiği Ataşehir Belediyesi’nin İstanbul’a yakışır bir kültür mekânı olan Mustafa Saffet Kültür Merkezi’ni yaptıran Mustafa Saffet Ciğerci ile bu yapıyı gerçek bir kültür sanat merkezi olarak işleten Ataşehir Belediyesi’ne… Keşke bir kaç Mustafa Saffet’imiz olsa, merkezden uzak semtlerimizde böyle imkânlara sahip salonlar inşa edilebilse… Tiyatro ve müzik topluluklarının bu merkezi keşfedip etkinliklerini Ataşehir’e de taşıyacaklarını umuyorum.
Evet, bir konser bana bunları düşündürttü…