Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
bende bu angina pektoris…
Bakıyorum geceye demirlerden
ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor..
Nazım Hikmet, kendisini daha sonraki yıllarda ölüme götürecek olan hastalığı Angina Pektoris böyle tanımlıyordu bir şiirinde… Hasta bu krizlerde göğüste ağı, baskı, sıkışma hissi. Birkaç dakika süren, baskı, sıkışma hissi. Birkaç dakika süren nöbet sırasında; ölüm korkusuyla yaşar. Bu arada karışık bir iç sıkıntısı, ter solgunluk, konuşamama, sol kola yayılan bir ağrı hisseder.
Genç tiyatrocular bu hastalığın belirtilerini hayatımıza uygulayarak hazırladıkları oyunu Küçük Salon’da sahneliyor. Geçen sezon başlayan ve ilgi gören “Angina Pektoris’te” yazar Çağıl Tekten bir türlü ortaya çıkmayan bir oyunun serüvenini anlatırken iki kişi arasındaki sıkıntılarıda paralel olarak işliyor: “Yazar” ın yazamaması, yazmasından meşhur. Ya varlıkla yokluk arasında durmadan sendeleyen kahramanları? Tuhaf karakterler, karar verilememiş türler, değişken konular, bozulan biçimler… Angina Pektoris, kaygan zeminin çarpıntılı, alaycı, birazcık da hüzünlü eğlencesidir.