Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük Sahne’de, 27 Mart 1988 Dünya Tiyatro Günü için, özel olarak yazıp, sahnelediğimiz oyunun ismi ‘Bütün Dünya Oyun Sahnesi” idi… O dönem Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olan Raik Alnıaçık’a bu düşüncemden söz etmiştim. O da ilk defa sırf Dünya Tiyatro Günü için hazırlanmış bir oyun ile o günü kutlamamızı istemişti.
Oyun, benim daha önce, o zamanki derdimi anlatmak, tiyatro ve yaşamımızdaki vazgeçilmez önemini tartışmak için, tiyatro tarihinin önemli yazarlarından seçerek oluşturduğum bir kolaj idi. Ben ülkemizde tiyatro kültürünün bireyin kişisel gelişimindeki öneminin anlaşılmadığını, hatta tiyatronun ve rol oynamanın, yaşamımızda yanlış anlaşıldığını düşünüyordum. Çünkü, durum(dram) dan hareket edilerek canlandırılan tiyatro oyunları ile, insanlığın kendini fark ettiği günden beri, kendini tanımak, kendiyle yüzleşmek, kendini eleştirmek ve kendini geliştirmek istediğini düşünüyordum.
Tiyatro tarihi kitaplarına bakıldığında, insan var olduğu günden itibaren kendini keşfetmeye çalışmıştır. Durumları yeniden canlandırarak, yaşamı tarif etmeye, taklit etmeye, birbirine deneyim aktarmaya çalışmıştır. Bizde ‘dram’ kelimesi, acıklı olarak anlaşıldığında, durum kelimesi ve durumu oluşturan insanların irdelenmesi önemli bulunması gereken bir sosyal konu olarak değerini bulamamıştı. Bu nedenle de, tiyatro yapmak yalan söylemek ile eşdeğer görülmüş, hatta bir dönem orta oyuncuların mahkemede şahitlikleri kabul edilmemişti. Oysa kendisi sanat eseri olan insan, önce kendini sonra doğayı keşfederek neler yapabileceğini anlama ve gerçekleştirme serüveninin başlangıcındaydı. Bu serüvende onun yol göstericisi ise dram ve dramatizasyondu! Durumları yeniden canlandırarak onlara dışardan bakmak, kendini tanımak, anlamak ve kendini geliştirmek, insanın daha mutlu yaşaması için çok önemliydi! Bunun farkına varamayan insan, kendisini önemli bulmasına rağmen neden başkaları tarafından anlaşılmadığını çözemez!
‘Ook Aslan Oluyor’ isimli antropolojik öykü, tiyatro tarihi kitaplarında, bir kabile üyesinin avlanma dönüşü, avladığı hayvanın postunu başka bir kabile üyesinin sırtına atarak, av sahnesini yeniden canlandırması ve kabilenin diğer üyelerinin gerek korkarak gerek gülerek gerek heyecanlanarak bu canlandırma ile kendi yaşadıklarını karşılaştırması örneği olarak verilir. Ben düzenlediğim ve yönettiğim bu oyunda bu empati kültürünün tiyatro formu içinde sürprizler ve yabancılaşmalarla anlaşılmasını istediğim bir reji çalışması gerçekleştirmiştim.
Oyunu, o zamanlar gençlik tiyatrosu olarak kurulan fakat ana kadroda da yer almayan, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi mezunu arkadaşlarımla gerçekleştirmiştik. Hem de çok güzel bir çalışmayla. Bu arkadaşlar, daha sonra ana kadroya da girdi, her birisi önemli tiyatro insanı oldu. ‘Ook Arslan Oluyor’ ile başlayan, Antik Yunan tiyatrosundan, William Shakespeare’in ‘Beğendiğiniz Gibi’ isimli oyununda Jaques Usta’nın “Bütün dünya oyun sahnesi, bütün insanlarda oyuncu” diye başlayan tiradı, Pirendello’nun “Kimim ben başka insanlar için” sözleri, ‘Altı Şahıs Yazarını Arıyor’dan sahneler ile devam etmiş, Hamlet’in sarayda sahneye koyduğu oyunda oyunculara tavsiyeleri bitmişti.
Bu oyunu sahneleme çalışmalarını yaptığımız dönem, dostum Sevgili Prof. Dr. İnci San ile ‘yaratıcı drama’ konusunda birlikte çalışmaya başladığımız, sevgili Prof. Dr. Bozkurt Güvenç hocam ile de tiyatro antropolojisi üzerine yoğun sohbetler ettiğimiz günlerdi. ‘Dram’ kelimesinin acıklı demek olmadığının, tiyatro kültürün ise insanın kendini keşfetmesindeki önemini konuştuğumuz yıllar. Bu konular anlaşılmadıkça, toplumsal yaşamda ve tiyatro sahnesinde, tiyatronun gerçek değerinin anlaşılmayacağını düşündüğüm yıllar… Bu çok değerli iki insan ile buluşup onlara projemi anlattım. Her ikisinden de sahnede oyun oynanırken onların seyirci gibi oturmalarını, ancak belli bir anda oyunu durdurup, takip ışıklarını salona, yani onlara çevireceğimizi anlattım. Bir seferinde Bozkurt Güvenç hocamı, ondan bir süre sonra yine takip ışıkları ile İnci San ı bularak, onlardan sahnede oynananlar ile insanlığın yaşamında rol oynamak, tiyatro kültürü ve dram kelimelerini, karşılaştırarak, yorumlamalarını rica etmiştim.
Belki de Türkiye tiyatro tarihinde ilk defa böyle, alışılmışın dışında bir oyun sahnelemesi yapılıyordu. Başlangıçta ilkel dönem insan ritüeli ve diğer sahneler, yaratıcı oyunculuk çalışmaları ile inceden inceye çalışarak gerçekleştirilmişti. Bozkurt Güvenç hocam, sahneler üzerinden, tiyatroda empatiyi, katharsisi ,J. Huizinga’nın dediği gibi “insanın rol oynadığını”; Sanat kavramının, antropoloji bilimine başvurulmazsa, nasıl yanlış anlaşılacağını anlatmıştı. Disiplinler arası ilişki kopukluğunu dile getirmişti… Ne yazık ki bu gün bende, ne oyunun, ne Sevgili Bozkurt Güvenç hocamın ve ne de Sevgili İnci San’ın yaptıkları konuşmaların görüntüleri ve de metinleri yok. Belki Devlet Tiyatroları arşivinde vardır. Ama, kültürün bilimi Antropoloji ile tiyatro kültürünün de ilk defa bir arada anıldığı bir ortak çalışmaydı yaptığımız.
Antropoloji değerlerinin Türkiye’de anlaşılması adına çalışmalar yapmış, eserler bırakmış, kuşaklar yetiştirmiş Prof Dr. Bozkurt Güvenç’i saygıyla, rahmet ile anıyorum. Antropoloji, kültür bilimi, sanat kültürü, tiyatro kültürü, drama kültürü gibi kavramları kültür bilimi ile tartışma alışkanlığımızın gelişmesi için bize yol gösterdiği için teşekkür ediyorum! Onun açtığı yol sayesinde kültür kavramının insanlık için taşıdığı değerlerin, bu değerlerin içinde de, özel olarak, sanat kültürünün, tiyatro kültürünün ve yarattıkları farkındalığın bir gün bu coğrafyada anlam kazanacağı umudunu hep taşıyorum. Evrensellik ilkesinden vazgeçmeden, insanın yarattığı her şeyin bizlerin ortak kültürü olduğu düşüncesi ile, kültürel farklılıklar nedeni ile insanların birbirlerini ötekileştirmemelerini; aksine, temel benzerlikleri nedeni ile ortak, kültürel çeşitlilik sayesinde, kendilerini zenginleştirerek, ortak yaşam oluşturabileceklerine ve bunun zenginliği ile mutlu olacaklarına inanıyorum!
2019 yılının, ekonomik alanda yarattığı korkuya karşılık, kültürel alanda bize umut vermesini diliyorum! SANAT kavramının ortak düşünme biçimi olarak anlaşılıp, tüm insanların yaşamına kalite getirecek bir ölçü olması dileği ile de SANATAEVET diyorum!