“Hakimler hava koşullarından etkilenmezler ama bulundukları yüzyılın iklim değişikliğinden etkilenmek zorundadır.”
Eşitlik Savaşçısı (On The Basis Of Sex) Filmi Vizyona Girdi. Sinemalarımızda 28 Aralık 2018’de gösterilmeye başlayacak olan ‘ Eşitlik Savaşçısı’; bir hukuk mücadelesinin öyküsü. ABD’de önce zencilerin bin bir güçlük ve fedakarlıklarla elde ettikleri eşitlik mücadelesini daha sonra kadınlar başlatacaktır. Teoride ve kuruluş beyannamesinde “Herkes kanun önünde eşittir” denmekte ama onlarca yasa ve yönetmelikte kadınlara ayrımcılık uygulanmaktadır. Kadınlara ayrımcılık uygulanan erkekten daha az haklar verilen 187 yasa vardır. ABD’nin Massachusetts eyaletindeki Harvard Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’ne ilk kez 1960’lı yıllarda kız öğrenciler kabul edilmiş ama, kadınlara ait bir tuvalet yapmak bile akıl edilmemiştir. Avukatların, hakimlerin, pilotların, doktorların, mühendislerin, erkek olduğu bir dünyada kadınların evinde oturup ailesine bakması gerektiği düşünülmektedir muhafazakâr Amerikalılar tarafından. Hukukun Yüksek Mahkeme kararlarıyla oluşturulduğu ülkede kadınlar bir türlü erkek hakimleri ikna edememiştir.
İşte böyle bir dünyada Harvard Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’ni birincilikle bitiren bir kadının eşitlik mücadelesini anlatıyor yönetmen Mimi Leder… Ruth Bader Ginsburg kanser olan kocasının yerine de derslere girer, onun iyileşmesini ve okulu bitirmesini sağlar, bu arada çocuğunu da büyütmektedir. Bütün bilgisine karşın çeşitli bahanelerle hiçbir avukatlık şirketi onu işe almaz… O andan itibaren Ruth Bader Ginsburg’un cinsiyet eşitliğinin en büyük savunucularından biri haline gelir.
Filmin, akıcı, anlaşılır ve bağlayıcı olmasında senaristi Daniel Stiepleman’ın payı çok büyük. Bir biyografiyi bu kadar tutkuyla bir ülkenin, bir zihniyetin değişiminin öyküsüyle birlikte verebilmesi filmin cazibesini artırıyor. Evde çocuklarına ve kocasına bakan, çok istediği avukatlığı yapamadan sıradan bir profesör olan Ginsburg’un bir hukuk savaşçısına dönüşmesinin öyküsü ülkenin ve dünyanın değişimiyle paralel işleniyor. Zaman zaman 68’de başlayan keskin dönüşümden kareleri görüyor ve zihniyet değişimini Ginsburg’un kızıyla ilişkilerinde izliyoruz. Stiepleman masalsı bir anlatımı yeğliyor. Bir akşam mutfakta aile yemek hazırlığındayken Ginsburgh kızına Sindirella masalına gönderme yaparak şöyle der; “ Prens neden ayakları daracık ayakkabıya sığacak prensesi arar” bu aslında toplumların her yüzyılda kodlarının değişebileceğine de göndermedir.
Kadınların yasalar önünde eşitsizliği konusuyla sürekli ilgilenen Ginsburg, ünlü bir vergi avukatı olan kocası Martin (Armie Hammer), bir erkeğe karşı cinsiyet ayrımcılığı vakasıyla karşılaştığında, bu davanın kadınların haklarını görmezden gelen yasalara saldırmaya başlamanın bir yolu olarak görme şansını kaçırmaz
Bir erkek bakıcının vergilendirilmesiyle ilgili sıradan bir dava Ginsburg’un kadınların hak eşitliği mücadelesi için fırsat olur ve dava Yüksek Mahkemeye taşınır. Filmin en can alıcı noktası üç erkek hakimin karşısında devleti temsil eden savcılıkla Ginsburg’un davalarını savunması…
85 yaşında, giderek artan bir başarı ile Yüksek Mahkeme yargıçlığına yükselen bir kadını Ruth Bader Ginsburg’u ‘Bir Star Wars Hikâyesi’, ‘Her Şeyin Teorisi’, ‘Cehennem’, ‘Görünmeyen Kadın’ filmlerinden hatırladığımız Felicity Jones canlandırıyor. Jones, tüm bu filmlerinden çok daha başarılı. Bu performansı ile bir çok eleştirmen Oscar adaylığı olasılığından şimdiden söz etmeyle başladı bile.
Yönetmenin yanı sıra sanat yönetmenliği ile de göz dolduruyor film. Kıyafetlerdeki renkler, sokaklardaki erkek yoğunluğu, sokak gösterileri filme önemli katkılarda bulunuyor. Siyasal olarak da ülkemizde çok konuşulacak bir film olmaya aday. ABD’de ‘70’li yıllarda tartışılan bu konular, 1930’larda Türkiye’de çoktan gündemden kalkmıştı. Atatürk devrimlerinin getirilerini tartışanlar için önemli bir ders bu film…
Ruth Bader Ginsburg’un mücadelesi bizim kadar dünyanın bir çok ülkesi çin bir ders aynı zamanda, “Azmin elinden hiç bir şey kurtulamaz”ın bir örneği… Önemli olan kararlılık ve mücadele azminden vaz geçmemek…
Sabit Doğan