Eş zamanlı olarak, iki ayrı odada oynanan Berkun Oya’nın yazıp sahneye koyduğu ‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’ sezonun en çarpıcı işlerinden.
Krek Tiyatro’nun sahnelediği Berkun Oya’nın yazıp yönettiği ‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’ oyununu izlemek üzere Volkswagen Arena’dayız. Krek’i izleyenler bilir, Berkun Oya’nın kurucusu olduğu bu tiyatro, ‘dördüncü duvar’ı kullanmayı sever. Seyirci ve oyuncuyu birbirinden ayıran düşsel duvar olarak da ‘Cam’ ı tercih eder. Meşhur cam kutu bu oyunda da yerini almış. Yıllar önce Santralİstanbul’da izlediğim ‘Babamın Cesetleri’ oyununda, cam bölmede yoğun bakım odası vardı, bu kez bir karakol’u dikizliyoruz cam duvarın ardından. Aslında heyecan verici, çünkü sahnedeki en küçük kıpırtı, hışırtı, fısıldaşma, oyuncunun nefes alış verişi bile kulağımın hemen dibinde… Ah bir de kulaklık sağ kulağımı bu kadar acıtmasa!
Bu kez oyunun asıl ilginç yanı, camekan içinde oynanmasının dışında, aynı zaman diliminde farklı odalarda sahneleniyor olması. Kimi seyirci, karakolun ön odasından, kimi ise doğrudan sorgu odasından başlıyor izlemeye. Ara olunca seyirci yer değiştiriyor. Seçim yapma şansı yok! Biletinde ne yazıyorsa o. Biz yani, benim gibi biletinde B Blok yazanların yolu tipik bir mahalle karakoluna düşüyor önce. Beyaz soğuk bir ışık, duvarlarda kamu spotları, masa, sandalyeler. Hepsi, bekleyin bakalım birazdan burada neler olacak der gibi! Oysa sıradan bir gece… Bir karakolda ne olur? Polis memuru, komiser suçlu veya suçlular… Berkun Oya da, bir gecede, bir polis karakolunda yolları kesişen 7 insanın hikâyesini anlatmış. Öykünün içindeki gerçeklikte, polis memurları, Yavuz, Sadık, Naci, komiser Taner, suç dosyası kabarık Mevlüt, çanta çaldığı için getirilmiş Aziz ve çantasının peşinde olan Ayşe buluşuyor. Birbirlerini iyi tanıyanların, hiç tanımayanların, tanımak istemeyenlerin, sevenlerin, severken kopmuş olanların, devamlı öfke kusanların, hasreti hiç dinmeyenlerin, hayatı her şeye rağmen oluruna bırakanların ve yapışıp bırakmayanların bir garip buluşması… Cam kutunun, savrulmuş, kaybolmuş mutsuz insanları onlar… Yanık yanık çalan Ferdi Tayfur da cabası! Bekleyelim görelim, öykünün içindeki gerçeklikle bizim dünyamızın gerçekliği bir yerlerde buluşacak, parçalar birleşecek nasıl olsa…
EN İYİLER BİR ARADA
Berkun Oya’yı tanıyanlar, ondan mutlaka iyi yazılmış bir oyun geleceğini ve bu oyunun çarpıcı biçimde farklı bir anlatımla sahneleneceğini tahmin edebilirler. ‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’ de, özellikle, Berkun Oya’ya ait olan sırt sırta vermiş iki odalı sahne tasarımı, camdan dördüncü duvarın varlığı, Cem Yılmazer’in ışık tasarımıyla çok özel bir iş olmuş. Ses tasarımı ve uygulamada Hakan Atmaca’yı alkışlamayı da unutmayalım. Ama o cam kutunun içinde iyi oyuncular olmasıydı sonuç bu kadar başarılı olamazdı. Piyasadaki, iyi aktörleri say deseniz, bu oyundakilerin hepsini sayarım. Kimler mi var? Bir kere, tiyatro ve sinema oyunculuğu kaç kez tescillenmiş, ödüller kazanmış Serkan Keskin var. Kolay unutulmayacak, bedeni bu dünyada, ruhu kaybettiği eşi ve çocuklarının yanında, karanlık tekinsiz bir Naci çiziyor. Fatih Artman’ı ilk kez, ‘Behzat Ç.’ dizisinde seyrettim. Karısının börekler açarak yolunu beklediği bu saf Anadolu çocuğu, babasının ölümünün etkisinden kurtulamamış ve bu şiddet ortamında, saygısını, iyi niyetini koruyabilmiş polis memuru Sadık rolünde. Bir de öfkesi burnunda Karadeniz uşağı Yavuz var ki, işte onu Alican Yücesoy oynuyor. Hem de ne oynuyor! Zaten sarışın olması, mavi gözleri avantaj ama bu kadar mı kusursuz şive yapılır… Madem ki ona bu hayatta polis rolü biçilmiş, Yavuz da işi kurallarına göre oynayacak; vuracak, kıracak, esecek, gürleyecek ama yeri geldiğinde, kederli arkadaşını kendince kollayacak. Bu karakolda kanı kaynayan polis memurlarını hizaya sokacak, asayişi sağlayacak, sağduyulu bir komisere ihtiyaç var: O da komiser Taner, Settar Tanrıöğen. Aklı, ertesi gün uzaklara okumaya gidecek olan biricik kızında olan babacan komiser. Ve Öner Erkan, onu yeniden sahnede görmek ne güzel. İyi oyuncuların, sadece dizilerle sınırlı kalmasını ve canlandırdıkları karakterin etkisinde oyunculuklarının kalıplaşmasından hep korkarım. Örneklerini gördüm çünkü. Ama ah o Öner Erkan… Yani Mevlüt, konuşmasından belli ki roman vatandaşı, her türlü pis, karanlık işin içinde, hani genç yaşında hayatın sillesini yemiş derler ya tam öyle. Hayat hikâyesini, kardeşini, ayrıldığı karısını, 8 yaşındaki oğlunu soluksuz anlatıyor! Önüne kim çıkarsa. Polis abileri tarafından hırpalanıp dayak yedikten, ağzı burnu kan içinde kaldıktan sonra bile susmuyor! Bitmeyen bir enerjiyle… Sanki bu karakola başka bir gezegenden düşmüş gibi. Çok sevimli, çok üçkağıtçı ve çok iyi oynuyor. Onu, ‘Babamın Cesetleri’nde de çok beğendiğimi hatırlıyorum. Berkun Oya’nın yine çalışmaktan mutlu olduğu bir başka oyuncu: Okan Yalabık, Aziz rolünde. Suçu, çanta çalmak! Ama kimin çantasını? Mevlüt’ün aksine bırakın salıverilmeyi, tutuklanmayı isteyecek kadar pişman, tedirgin, utangaç ve âşık! ‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’nin tek kadın oyuncusu, tüm zarifliğiyle Defne Kayalar, Ayşe ise çanta hırsızının peşinde. O da, Öner Erkan’la birlikte, Berkun Oya’nın ‘Babamın Cesetleri’ oyununda rol almıştı. Dört tarafı kapalı, sahnede, cam kutunun içinde seyirci yokmuş gibi oynuyorlar… Onlar kendi aleminde, biz kendi alemimizde, dokunuyoruz birbirimize…
Biz, komiserleri, suçluları tanırken, onların hikâyelerini dinlerken, arka odada ise, komiser Taner, çanta hırsızı Aziz’i sorguya çekiyor. Yani bizim ikinci yarıda seyrettiğimiz bölüm oynanıyor o sırada arka odada. Ben, bu bölümü, diğerine göre daha kısır buldum. Evet komiser bol bol felsefe yaptı ama özellikle Ayşe ve Aziz’in videosu gereksiz uzatılmış geldi. Belli ki süreleri tam tutmayan iki yarıyı denkleştirmek için başvurulmuş bir yöntemdi. Oyuna, çok daha durgun olan sorgu odasından başlayanlar ikinci perdedeki (yani bizim için birinci) karakter cümbüşünden ve bol aksiyondan etkilenmiş olacaklar ki, o taraftan kahkahalar yükseliyordu!
‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’, zaafları, mutsuzlukları, hayalleri, hayal kırıklıkları ile bizim insanımızı, akıcı diyaloglarla anlatan bir oyun. Şiirsel bir dille yazılmış, ustaca kurgulanmış, sahnelenmiş ve çok iyi oynanıyor. Oyunun 356 kişilik kapasitesi var ve sürekli kapalı gişe, tıklım tıklım doluyor. Çoğu da genç seyirci. Umut ve heyecan verici. ‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’, sezonun en çarpıcı oyunlarından, bir an önce biletinizi alın… Artık şansınıza hangi oda çıkarsa!
Rengin Uz/
www.dirensanat.com