Red Speedo metninden, rejisine, oyunculuğuna, mekân kullanımına kadar başarıyla kotarılmış, bence bu yılın en önemli oyunlarından biri. Seyirci için de ilginç bir deneyim.
RED SPEEDO ya da ŞEYTANLA MASAYA OTURMAK
Two Two Production’u geçtiğimiz yıl sahnelerdikleri Mutluyduk Belki Bu Güne Kadar oyunuyla tanımıştık. Aslında çok riskli bir prodüksyondu bu. Çünkü uyarlandığı, çok sükse yapmış ve çok kişi tarafından izlenmiş filmi, Paolo Genovese’nin “Perfetti Sconosciuti” (Muhteşem Yabancı) halâ akıllardaydı. Türkçe versiyonu, Serra Yılmaz’ın yönetmen koltuğunda oturduğu “Cebimdeki Yabancı” da o günlerde vizyona girmişti. Ama topluluk gerek uyarlaması, gerek rejisi, gerek mekân seçimi, çevre düzenlemesi ve oyuncularının yorumlarıyla gerçek bir başarıya imza atıyordu.
Two Two Production bu yıl da Red Speedo’yla yine riskli bir projeyle çıkıyor seyircisinin karşısına. Oyun hiç alışılmadık bir mekânda, Pera Palas Oteli’nin kapalı havuz başında sahnelenmekte.
Çocukluğundan beri hayatı yüzme antremanlarında geçen Ray küçük bir yüzme takımının yıldızı, yüzücü koçunun tüm umutlarını bağladığı yıldız bir sporcudur. Olimpiyat seçmelerine hazırlanmaktadır. Olimpiyatları da kesin kazanacağı gözüyle bakılmaktadır. Olimpiyatları kazanırsa ünlü Speedo firmasının reklam yüzü olacak, bol sıfırlı bir servet kazanacaktır. Ne ki, Olimpiyat seçmeleri öncesinde kimin olduğu bilinmeyen doping hapları bulunur. Bunun Ray’in kariyerini mahvedeceğinden korkan ağabey yüzücü koçunu susması için ikna eder. Ağabey her şeyin üstünü örtebilir, koç susabilir ama doping haplarının bulunması ve sonrası Ray’in hayatında birçok şeyin değişmesine, Ray’in ilk kez birçok şeyi sorgulamasına neden olur. Hapların ortaya çıkması Ray ve çevresindekilerin gerçek yüzlerini, yaşadıkları ikilemleri gözler önüne serer…
Çağdaş Amerikan yazarı Lucas Hnath’ın kendi kaderini elinde tutmaya çalışan çağımız insanını başarıyla betimlediği oyununu Kerem Pilavcı başarılı bir tiyatro diliyle türkçemize kazandırmış. Oyunun tüm kahramanları sanki şeytanla sofraya oturmuş gibi. Herbiri kendi çıkarı için bir pazarlık içinde. Büyük klüplere geçme olanağı olmayan yüzücü koçu ahlâk kavramına sıkı sıkıya sarılmış. Ama nereye kadar? Kendini kurtarma, işinde isim sahibi olabilme şansını Ray’a bağlamış. Onu kullanırken çok mu ahlâklı davranıyor? Avukat ağabeyin de zenginlik umutları Ray’e bağlı? Bu uğurda onu feda etmeye hazır. Kazanmak için gerektiğinde tüm ahlâk değerlerimizi yok sayabilir miyiz yani? Önemli olan her ne pahasına olursa olsun kazanmak mıdır? Yani kazanmak için her yol mübah mıdır?…
Oyunun yönetmeni Ahmet Sami Özbudak benim için türk tiyatrosunun en önemli genç yazarlarından. “İz” bence başlı başına bir başyapıt. “Hayal-i Temsil” ve “Sherlock Hamid” birbirinden başarılı iki oyun. Sonra, “Mutluyduk Belki Bugüne Kadar”la Ahmet Sami Özbudak’ın yönetmenlikteki başarısına tanıklık ettik. Özbudak bu kez aynı yönetmenlik başarısını Red Speedo’yla yineliyor. Yaratıcı rejinin güzel bir örneğini sergiliyor. Kapalı bir yüzme havuzunu kullanması seyirciye o boğucu havayı yaşatarak gerçeği daha iyi algılamasını sağlıyor. Yüzme havuzunu da çok dozunda ve çok doğru yerlerde kullanarak oyunun etkisini ve gerçekliğini arttırıyor. Kişilerin karakterlerini kesin çizgilerle çizmiş, inandırıcı kişiliklerin ortaya çıkmasını sağlamış. Elindeki oyuncu kadrosu tam bir oyun birlikteliği içinde.
Ray’e can katan Erdem Kaynarca geçen yıl Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri’nde “Genç Oyuncu Ödülü”nü kazanmıştı. Ray rolüyle bu ödülün ne kadar doğru bir yere gitmiş olduğu ortada. İyi eğitim görmemiş, doğru sözcükleri bulmakta zorlanan, entellektüel düzeyi yüzücülüğünün çok gerisinde kalmış, yer yer saf, acınası, korkak, yer yer çıkarı için her şeyi yapmaya hazır Ray’de doğru ve iyi bir oyunculuk sergiliyor. Giderek yükselen bir çizgide, oyunun sonunda kreşendoya ulaşıyor. Erol Babaoğlu tüm işbitiriciliği, çıkarcılığı, amaca giden her yolu mübah gören ağabey Peter de son derece inandırıcı ve etkileyici. Ray üzerinde hep baskı kurmuş, ahlâkçı görünmesine rağmen Ray’i kullanmaktan çekinmeyen yüzücü koçunda Fehmi Karaaslan özellikle sesine yüklenmesiyle dikkati çekiyor. Sesi sanki oyunculuğunun biraz önüne geçiyor. Tuğçe Tanış yalın, abartısız bir çizgide yorumluyor rolünü.
Red Speedo metninden, rejisine, oyunculuğuna, mekân kullanımına kadar başarıyla kotarılmış, bence bu yılın en önemli oyunlarından biri. Seyirci için de ilginç bir deneyim.
Red Speedo Oyunun Ekibi ile yaptığımız Video Röportajı izleyebilirsiniz